Son günlerde İran’dan trajik görüntüler geliyor. Son iki haftada gerçekleşen olaylar bize şu şekilde yansıyor:
- Genç bir kadın, İran’ın Kereç şehrinden. Adı Amine Şehbazi ve üç çocuk annesi. Genç kadın etraftaki yaralı gençleri görüyor ve birinin yaralı bacağını başörtüsüyle sarmak istiyor. Yüzü maskeli ve sivil biri, arkadan kadına yaklaşıyor ve elindeki sopayla başına vurduğu kadını kanlar içerisinde yere seriyor.
- Arvin Zarkeki; 17 yaşında ve Merivanlı. Yaralı şekilde İran istihbaratı Sipahi Pastaran memurlarının eline geçiyor. Gördüğü işkenceler sonucunda kanlar içerisinde can veriyor. Öldürüldükten sonra ailesi cenazeyi almaya gidiyor ancak devlet yetkileri cenazeyi verme karşılığında 40 milyon tümen (4 bin TL) istiyor. Ayrıca taziye kurulmadan ve gece defnedilmesi isteniyor.
- İnternet kesilmeden önce ve 80 milyon insan karanlığa ve sessizliğe mahkum edilmeden önce Arvin Zarkeki henüz hayattaydı, Merivan ve Ciwanro’da olağanüstü hal ilan edilmişti. O günden beri onlarca insan kayıp ve kimse bunların akıbetlerini bilmiyor.
- Hemid Resuli; 32 yaşında genç bir erkek. Birkaç yıl önce bir gazetecinin kendisine sorduğu “Niye bu dağlarda geziyorsun?” sorusuna “İşsizlik yüzünden” karşılığını veriyor. 17 Kasım Pazar günü işsizlik, fakirlik ve devletin yolsuzluğuna karşı itiraz etmeye gitmişti ancak, onu da bir kurşunla hayattan kopardılar ki bir daha itiraz etmesin! Halk, nasıl itiraz edeceğini bilemiyor, devletin kanunlarında buna dair herhangi bir yol-yöntem yok. Yaptıkları şey halka işkence etmek, onları öldürmek. İran’da diyalog dilinin hükmü yok.
- Kirmaşan kentinde yaralı bir genç çevredekilerin elleri üzerindeyken gence bir telefon geliyor, arkadaşları cevap vermeye cesaret etmiyor önce, ancak baktıklarında şöyle yazıldığını görüyor; “Annem…”
Yukarıdaki örnekler İran’daki terörist rejimi, idam ve vahşet cumhuriyetini gözler önüne sermeye yetiyor.
İran’da son genel tablo
Bir haftalık sürede İran’ın son durumuna dair genel ve açık bir tablo İran sınırları içerisinde yaşayan halkların gözleri önüne serildi. Ayrıca ülke kamuoyu, ülkedeki iktidarın gerçek yüzünü daha iyi gördü.
Şunu söylemeliyiz ki; Hamaney (bütün kararların elinde toplandığı şahıs), Hasan Ruhani ve ordu komutanlarının verdiği demeçlerden anlaşılıyor ki artık İran’da yeni bir süreç başlamış durumda. Halkın gözünde iktidar sahiplerinin herhangi bir meşruiyeti kalmamış. Irak, Suriye, Lübnan ve Suudi Arabistan’ın iç işlerine karışmaya yönelik politikalar, bölge halklarını İran’a karşı bir araya getirdi. Bu anlamda Irak’ın Necef kentinde İran konsolosluğunun yakılması ve Kerbela, Bağdat ve Basra’daki İran üslerine yönelik saldırılar önem arz ediyor.
Yine İran’daki mevcut durum ve sisteme dair aşağıdaki maddeler şöyle sıralanabilir:
- İran İslam Cumhuriyeti’nin 40 yıllık tarihinde, yıldan yıla ekonomik, siyasi ve toplumsal sorunlar yığıldı ve çözümsüz kaldı. Derman bulmamış acılar ve kabuk bağlamamış yaralar günden güne İran halkını fakirliğin son sınırlarına yaklaştırdı.
- İran’ın dini lideri Hamaney, benzin zammına verdiği destekle, isyancıları hırsız, talancı ve harami olarak gören devlet destekli katillerin önünü açtı ve bu katillerin cinayetlerine meşruiyet sağlamaya çalıştı.
- Her seferinde öldürme yetkisini elinde bulunduranlar tüm itirazları bastırdı. Ancak halk tekrar tekrar daha büyük bir güç ve kinle başkaldırdı. Örneğin, bu seferki isyan, sadece 24 saat içerisinde İran’ın yaklaşık 100 kentine yayıldı.
- Benzin zammı, halkın devlet yetkililerine karşı kullandığı bir bahaneydi. Bu bahaneyle halk; fakirlik, öldürme ve farklı eyaletlere yönelik ayrımcılığa dikkat çekti. Örneğin, işsizlik oranı Tahran’da yüzde 5 iken, Kirmaşan ve Sine kentlerinde bu oran yüzde 50.
- Artık İran’da halkın yüzde 80’i geçimini sağlayamaz, birçok sorun üst üste yığılmış ve halkta büyük bir kin ve nefret birikmiş durumda. Halk, sokaklarda sesini devletin yetkililerine ulaştırmaya çalıştı. Fakat yine diğer yıllardaki gibi devlet öldürme, yaralama, tutuklama ve silahla tarayarak cevap verdi.
- İran İslam Cumhuriyeti yetkilileri her defasında işçi, öğrenci, aydın, sivil toplum aktivisti ve siyasi aktivistlerin talep ve itirazlarına kışkırtıcı, ajan, yabancıların maşaları, ulusal güvenliğe tehdit, devrim düşmanları ve ayrılıkçı partilerin taraftarları gibi ithamlarla suçluyor. Birkaç dakikalık avukatsız yargılamalar, ceza ve yıllarca hapisle karşı karşıya bırakıyor.
- Bu sefer halkın devlete karşı olan öfkesi diğer seferlere göre daha gür ve İran’ın bütün vilayetlerini kapsıyor. Ancak buna karşı devlet şiddeti de her zamankinden daha fazla ve barbarca oldu. İran dikta rejimi gerçek yüzünü bir kez daha gözler önüne serdi.
- Şüphesiz halkın umut ve itiraz dolu kini ve isyanı, İran devletinin başlıca sorunu ve artık bu sorunu her defasında başka bir bahaneyle bastıramaz. Her defasında öldürme, tutuklama ve ağır işkenceler çözüm olmayacak ve halkın meşru isteklerine cevap veremeyecek. Bu sefer de devletin bu politikası ekmeğe muhtaç yüzlerce kişinin öldürülmesine ya da yaralanmasına sebep oldu.
- İnternetin kesilmesi, teknoloji ve iletişim çağında ancak ahmakça bir adım olarak görülebilir. Yapılmak istenen İran ve dünya halklarının İran’daki gelişmelerden haber almasını engellemeye yönelik bu yöntem yeterince saçma ve bütün dünyanın da bildiği üzere, bunun gerçek adı sansür.
- Bazı devlet yetkilileri, tribünlere oynuyor ve halkın haklarından bahsediyor. Ancak diğer taraftan cadde ve sokakları halkın taleplerine karşı savaş ve baskı alanlarına çeviriyor. Bu mantıkla halka yapmadıklarını bırakmadılar.
- Devlet yetkilileri, interneti keserek, binlerce kişiyi öldürerek ya da tutuklayarak halkın sesini kıstıklarını düşünüyor olabilir. Ancak unutmamalılar ki; küllenen ateş bir gün tekrar harlanacak ve kıvılcımları onların iktidar köşklerini de yakacak ve hiç sönmeyecek.
Talep ve beklentiler:
- Sözde İslami cumhuriyet egemenleri, halkın fikir özgürlüğü ve barışçıl taleplerine; tehdit, tutuklama ve cinayetlerle karşılık vermek yerine, halkın taleplerine kulak verip yolsuzlukla dolu siyasetlerine son vermeliler.
- İran’da devletin önünde baskıları sonlandırma dışında hiçbir yol bulunmuyor. İnsan haklarına saygı duymak zorundalar ve sivil kıyafetlerle, isyancı gençleri katledenleri uluslararası insan hakları örgütlerinin gözetiminde adil bir şekilde yargılamalıdır.
- İnfazlar sonlandırılmalı, gözaltına alınanlar ve tutuklananlar serbest bırakılmalıdır. Tazminatla beraber öldürülen insanların ailelerine çeşitli imkanlar sunulmalıdır.
- Eğer geçtiğimiz yıllardaki siyasi-ekonomik durum Kürdistan ve Huzistan eyaletlerinde devam ederse, şüphesiz ki bu bölgeler İran halkları için en güçlü muhalefet merkezleri olacaktır. Geçtiğimiz yıllarda öldürülen Kürt kolber (kaçakçı) ve işçiler, son protestolarda Merivan, Ciwanro, Bokan, Sine ve Kirmaşan şehirlerinde karşı çıkılan en önemli husustu. Tahran yönetimi, 1978 yılındaki referandumda “hayır” oyu veren Kürt halkının taleplerini çok iyi biliyor.
- Gelinen son noktada tüm iddialara rağmen muhalefet somut bir karar ve role sahip değil. Muhalif gruplar ideolojik ve stratejik yönden birbirinden çok uzak mesafede. Örneğin bir taraftan Rıza Pehlevi’nin desteklediği “Fereşger” hareketi ve diğer taraftan “Mucahidin-i Halk” var. Fakat bu iki hareketin de Kürdistan’da taraftarı yok. Geçen kırk yılda muhalefetin elde ettiği herhangi bir başarı söz konusu değil. Halkın sloganlardan öte sorunlarına çare bulmaya ihtiyacı var. Hamaney’in de çıkıp bazı siyasi grupların adını anması da, karşıtlığı artırmak ve gözaltına alınan kişilerin yargılanmasına meşruiyet kazandırma dışında bir amacı bulunmuyor.
Özgür basına duyulan korku
İmparatorlar, aydın ve yazarların kaleminden korkardı, şimdi de diktatörler gazeteci, internet, özgür basın korkusundan titriyor ve karşı çıkıyorlar. İran’da üst düzey ya da sıradan yetkililerin ülke ve uluslararası kanunlardan haberleri yok. Diktatörlerin bütün özellikleri, İran devlet yetkililerinin hareketlerine yansıyor. İran devleti en son Türkiye’de Mesud Molevi adlı gazeteciyi öldürerek devlet terörüne yeni bir sayfa ekledi. İran’da ne zamanki halkın tepkisi ortaya çıkarsa ilk kurban edilenler gazeteciler oluyor. Gazeteciler, yazı ve sosyal medya paylaşımlarından dolayı baskı görüyor ve yazıları sansürleniyor. Devletin baskılarına boyun eğmeyenler öldürülme, kişiliğe yönelik terör, karalama ve sistem düşmanı olarak gösterilme durumuyla karşı karşıya kalıyor. Gazete ve makaleler için geniş bir kontrolden sonra yayınlanma izni ancak verilebiliyor. İstihbarat idaresinin çıkardığı en son yasada şöyle deniliyor: “Ülke kanunlarının dışında yazanlar ve devleti halkın gözünde karalayanlar tutuklanacaktır. Kimsenin karşıtlarımızın ölü sayıları hakkında yazmaya izni yoktur ve yalnızca devlet yetkililerinin konu hakkındaki açıklamaları dikkate alınmalıdır…”
Bu tehditlerden de anlaşılacağı üzere, bugünlerde İran’da gerçekleşen olaylar hakkında kimse fazla bir şeyler yazmaya cesaret edemiyor. Gerçekler tamamen saklı durumda. Kimse özel ya da devlet hastanelerine gidip yaralıların durumunu öğrenemiyor. Bazı şehirlerde internetin tekrar verilmesine rağmen yine de öyle bir izin kimseye verilmiyor.
Susturma emirleri!
Genel anlamda gazeteci, yazar, aydın ve siyasi aktivistlere karşı şu emirler veriliyor; “Yazma, karikatür çizme, tweet atma, soru sorma, konuşma, toplantı yapma, durma, oturma, yol kesme, cadde ve sokaklarda hatta küçük köylerde bile gezme, slogan atma, pankart açma, grev yapma, hiçbir şey isteme, miting yapma, toplanma için yer ve zaman belirleme, sesini yükseltme, kulaklarını kapat, bağırma… Şimdi de git ve itiraz et! Fakat böyle bir eylem yaparsan da o zaman artık sen kışkırtıcısın ve seninle İran İslam Cumhuriyeti ve İslami sistemimizin düşmanları arasında herhangi bir fark yoktur. Ayrıca Allah’ın düşmanı da olursun!”
Ülkede medyaya karşı çok ciddi bir sansür var ve hakikat ve gerçekler saklanılıyor. Bundan dolayı da medyanın halkın gözünde hiçbir kıymeti harbiyesi kalmamış.
Ölü sayısı!
İran’da iktidar sahipleri, modern iletişim teknolojilerinden bihaber oldukları için görüşlerini belirtmek üzere halka imkan sunmak yerine, onları tehdit ediyor, tutukluyor ve öldürüyor.
Şimdiye kadar benzin zammına karşı tepki gösteren ve şehirlerde öldürülen 351 kişinin isimleri tespit edildi. 15.11.2019 Cuma gününden 19.11.2019’a kadar çok sayıda gösterici istihbarat, asayiş ve sivil kliklerin silahlarından çıkan kurşunlarla öldürüldü. İnsan hakları örgütleri şimdiye kadar öldürülen 351 kişinin ve binlerce yaralı ve tutuklunun isimlerini tespit etti. Gözaltına alınan ve tutuklananların akıbetini kimse bilmiyor. Belirtilen ölü sayısı 15 vilayetin 43 şehrinde tespit edildi fakat gün yüzüne çıkmayan birçok durum var, ayrıca internetin kesilmesinden sonraki 10 günlük süreye dair herhangi bir bilgi bulunmuyor.
İsfahan’da 31, Azerbaycan’da 1, Urmiye’de 5 (Bokan şehrinde), Elburz’da 10 (bazı kaynaklar Elburz vilayetindeki ölü sayısını 220 diye geçiyor), Tahran’da 81, Simnan’da 1, Meşhed’te 9 (aralarında Kürtler de bulunuyor ancak kesin sayı bilinmiyor), Huzistan’da 87, Kürdistan’da 54 (Merivan, Ciwanro, Sakız ve Sine şehirlerinde), Kirmaşan’da 37, Gilan’da 2, Kirman’da 2 ve merkezi vilayette de 1 kişi öldürüldü. Ancak unutulmamalıdır ki, her geçen gün ölü sayısı daha fazla artıyor.
İran’ın hırsız yöneticileri
İran, hırsız yöneticiler merkezi durumuna gelmiştir. Ekonomik krizin başlıca nedeni bu durumdur. Ülkenin tüm gelirleri şirketlerin eline geçmiş ve bu şirketleri de Pasdarlar yönetiyor. Sonu gelmeyen hırsızlık ve yolsuzluklar, halkın kanının emilmesine ve büyük zenginliklere sahip bir ülkenin bu hale gelmesine neden oldu. Yöneticiler, her gün yapacaklarından bahsediyor fakat pratikte bir karşılığı bulunmuyor. Halkta bu yöneticilere karşı büyük bir güvensizlik oluşmuş. Yöneticiler ve halk arasında çok büyük bir çelişki var. İran halkları ve en başta da Kürtler, eşit ve özgür hakların düşmanı olan İslami bir rejimin demokratik olamayacağını çabuk öğrendi. Dr. Qasimlo gibi aydın ve siyasetçiler, bu yöneticilerin konuşmalarında geçen “helal ve haram” kavramlarının halka büyük bir yük getireceğini önceden ilan etti. Bundan dolayı da halk, bu sefer de şerî hak ve özgürlüklerini geri almak için büyük bir çaba sarf ediyor. Tek istekleri yaşam koşullarının sağlanması. Harap olmuş bir ekonomi, artık İran halkının taleplerine cevap veremiyor. Kürdistan Bölgesi’nde ekonomik sorunlara ek olarak halk, militarize ediliyor ve 2 hafta geçmesine rağmen Kürdistan Bölgesi’ndeki 5 vilayette internet kesik durumda.
Bu sefer Kürdistan ve İran’da yetkililerinin maskelerini düşüren önemli anlar kayıt altına alındı.
Yıllarca tekrarlanan diğer bir manzarada da, halkın şehitlerinin yasını bile tutamadığı görülüyor. Hastanelerden cenazeleri teslim alırken cenaze sahiplerinden para isteniyor! Sokaklarda öldürülenler ölünce bile devletin ve istihbaratın esiri oluyor! Yolsuzluk yapan birçok yetkili, şehitlerin cenazeleri üzerinden ticaret yapıyor.
Totaliter rejimler, fesat ve rüşvet yoluyla sürekli toplumsal sınıfları kandırmaya ve kendi tarafına çekmeye çalışır. Hizmet yoluyla değil, rüşvet ve yalanlarla halkı tamamen iflas etmiş siyasetlerine çekmeye çalışır.
Son durum
İran’ın şimdiki durumu gerçek anlamıyla saniye saniye ölüm kalım meselesi. Birçok genç seslerini devlet yetkililerine ulaştırmaya gitmişti ancak bir daha geri dönmedi. Korku ve gözyaşından başka geriye bir şey kalmadı. Halktaki sessizliği, kendilerini için bir fırsata çeviriyor ve her gece evlere baskın düzenleniyor. Genç erkek ve kadınlar ve hatta yaşlılar tutuklanıyor. Tutuklanma ve öldürülme tedirginliği İran’da özellikle de Kürdistan’da hayatın rengini değiştirmiş durumda. Birçok kişi gözaltına alınmış ve kimse onlardan haber alamıyor. Son protestolar artık geri dönüşü olmayan bir değişim yarattı. Bu seferki vahşetin bir kimliği yok ve kimse nasıl adlandıracağını bilmiyor! Henüz genç kız Nida Agasultan, hafızalardaki yerini korurken Merivan sokaklarında yeni Nidalar barbarca yöntemlerle öldürüldü.
Bu sefer devlete karşı büyük bir güç toplanmıştı ancak önderliksizdi. Uzun süreli yaralar ve dertler, kimse sahip çıkmayınca derman bulamıyor. Güç ne kadar büyük olursa olsun bölük pörçük ve önderliksiz olunca ancak birkaç gün dayanabiliyor.
İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre, internet kesilmeden önce Merivan, Ciwanro ve Sine’de onlarca kişi asayiş güçlerince tutuklandı. İki afta geçmesine rağmen hâlâ Kürdistan Bölgesi’nde olağanüstü hal devam ediyor ve Kürt tutukluların sayısını kimse bilmiyor.
İran’da basın ve medya
Basın özgürlüğü, uluslararası gazetecilere de tanınıyor, Birleşmiş Milletler de şimdiye kadar pratikte bağlayıcılığı olmayan açıklamalar dışında bir şey yapmadı. İran devleti, kendisine karşı yapılan açıklamalara önem vermiyor. Gerçekler siyah perdeler ve beton duvarlar arkasında kalmaya devam ediyor. Özgürlük isteyen tutukluların sesleri, hiçbir yere ulaşmıyor. Onların gözünde gazeteciler, gerçekleri söyledikleri için büyük suç işliyor ve sosyal ağlarda bir şeyler söylemek isteyenler suçlu, halk ve ülkelerinin düşmanı olarak kamuoyuna lanse ediliyor. Onlara göre basın ve medya, iktidarlarına büyük bir darbe vuruyor. Elbette demokrasiden haz etmeyen ülkelerin böyle olması ve yıkılana kadar da bu şekilde kalması doğal bir durum.
Protestoların bir haftalık süresinde birçok mekan, banka ve benzin istasyonları yakıldı ve kullanılamaz hale getirildi. Bazıları, devlet organlarının kendi eliyle yapıldı ki bununla taraftarlarını sokaklara çıkarmaya çalıştı. Diğer taraftan da kullandıkları şiddete meşruiyet kazandırmaya çalıştılar. Çok sayıda aile, gözaltına alınan çocuklarının ardında çaresiz bırakıldı. Çocukları öldürülen anne – babalara evlatlarının cenazesi verilmiyor, devlet geceleyin gizli bir şekilde cenazeleri defnediyor; 41 yıldır Kürt devrimcilere karşı yapılan politikalar mühendis, doktor veya başarılı birer öğrenci olan gençler bu şekilde hayattan koparıldı. Birçoğu yurtsever, bilgili ve çalışkan kişilerdi ancak İran rejimi, kimseye merhamet göstermiyor. Bazı aileler, çocuklarının cenazesini almak için devlete yüklü miktarda para vermek zorunda kalıyor, bu şehitler için yas tutulması da yasaklanıyor. Öldürülenlerin çoğu kalp, sırt, baş ve boyun bölgelerinden hedef alındı, devlet ölü sayısı hakkında bilgi vermiyor.
Reformistler ve muhafazakarlar
Bu seferki protestolar tekrar gösterdi ki reformistler ve muhafazakarlar arasında herhangi bir fark bulunmuyor. Medya da devlet kontrolünde ve olayları çarpıtarak sağlıklı bir bilginin elde edilmesine engel olunuyor. Hatta yurtdışında basın faaliyetleri yürüten kişiler bile, devlet tarafından aileleri üzerinden tehdit ediliyor, zaten ülke sınırları içerisinde yaşayanlar bir saniye bile kontrol dışında kalmıyor! Reformist lider olarak bilinen Hasan Ruhani ve Muhammed Hatemi de, yine halkın taleplerine karşı gözlerini kapattılar, diktatör Hamaney’e biat ettiler.
Gözaltına alınan ve tutuklanan birçok kişi ağır yaralı ve tedavi edilmelerine izin verilmiyor. Sorgular avukatlar olmadan yapılıyor ve birçok tutuklu idama mahkum edilebilir.
İnsan hakları örgütlerinin baskılarına rağmen, İran devlet yetkilileri halka bilgi vermiyor, tutuklu ve ölü sayısını açıklamıyor. Bu sefer İran’da iktidar meşruiyetini daha da sorgulanır hale getirdi. Toplu ve hukuksuz gözaltılar insan hakları örgütlerinde büyük bir endişeye neden oluyor. Bazen 250 kişilik yerlere binlerce kişiyi dolduruyor ve yaralıları tuvaletlerde yatma zorunda bırakıyorlar. Okur-yazar olmayanlar daha da vahşi yöntemlere maruz kalıyor. Bu gerçekler karşısında utanmazlığın da bir sınırı olması gerekirken Ruhani çıkıp “Karışıklıktan başarılı çıkan biz olduk” diyebiliyor. Devlet yetkilileri, dara düştüklerini anladıkları anda herhangi bir kanuna kulak vermiyor, hukuk ve adalet İran’da anlamsız kalıyor. Örneğin, internetin kesilmesi devlete ve halka milyarlarca dolar zarar verdi.
Bir İran istihbaratı üyesi “Başınızı ezebileceğimiz zamanlarda sessiz kalın” diyor ancak halkın rejimden korkusu artık kırıldı çünkü açlar ve kazandıklarıyla 50 metrekarelik evlerinin kiralarını bile ödeyemiyorlar. İran rejiminin bir kırılma yaşaması durumunda İran’daki egemenlerin gidebileceği bir yer yok. Bundan dolayı da var güçlerini halkı kontrol altında tutmak için kullanıyorlar.
Tarih bu kara günleri hiç unutmayacak. Bir gün bu kadar öldürme, tutuklama, işkence ve hak ihlallerinin sonucunda Azad adlı bir çocuğun doğacağına olan inancım tam.