• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
26 Eylül 2025 Cuma
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Mustafa Durmuş

İşçi sendikaları neden otokrasiye karşı çıkmalı?

Otokrasiden çıkış dersleri (ıv)

26 Eylül 2025 Cuma - 11:00
Kategori: Mustafa Durmuş, Yazarlar
İşçi sendikaları neden otokrasiye karşı çıkmalı?

10 yılı aşkın bir süredir, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de demokrasi ve işçi sendikaları ciddi bir gerileme yaşıyor. İşçiler seçimlerde tercihlerini sosyal demokrat, sosyalist ve merkez sağ partilerden milliyetçi, ırkçı ve şovenist gündemlere sahip sağcı partilere kaydırdıkça, sendikalar örgütsel anlamda geriliyor ve etkileri giderek zayıflıyor. Bu da demokrasideki gerilemeyi hızlandırıyor.

Sağ düşünce ve politikaların etkili olduğu işçi sendikalarıysa muhalefete uygulanan baskılar, kayyumlar, haksız gözaltı ve tutuklamalar karşısında genelde sessiz kaldığı gibi, bazıları iktidarla arayı bozmamak ya da sağ tandanslı kitle tabanlarını karşılarına almamak için anti-demokratik uygulamalara destek veriyor, barış çabalarına karşı çıkıyor.

Çelişkili bir durum

Aslında bu durum sendikaların tarihsel rolleriyle ciddi bir çelişki oluşturuyor. Çünkü yapılan araştırmalar, işçi sendikalarının tarihsel olarak (özellikle de 1945-1990 arasında) hem işçiler hem de toplumun bütünü için pozitif sonuçların elde edilmesinde kritik bir rol oynadığını gösteriyor. Sendikalar güçlü olduğunda, işçiler daha fazla pazarlık gücüne ve siyasi güce sahip oluyor ve toplum da buna paralel olarak daha ileri gidiyor. Yani işçi sendikalarının sadece işçi sınıfının ekonomik ve sosyal kazanımlarının değil, bir bütün olarak toplumsal gelişimin, demokrasinin ve barışın gelişiminin de ana sürükleyicisi olduğu tarihsel bir gerçek. (1)

“İşçiler kapitalizmin mezar kazıcısıdır!”

Kapitalist toplumda işçiler kapitalistler tarafından sömürülürler ve kapitalistler işçileri daha verimli çalıştırabilmek, böylece emek sömürüsünü daha da artırmak için birbirleriyle rekabet ederler. Kârlılık ise yeni teknolojilere yatırım yaparak artırılabildiği gibi işçi ücretleri kısılarak ve çalışma saatleri artırılarak da sağlanır. Bu nedenle kapitalizmde işçiler genellikle kendi aralarında dibe doğru bir yarış içine sokulurlar.

Diğer yandan bu sömürü işçilerin memnuniyetsizliğini ve dolayısıyla direnişini körükler. Bu koşullarda sınıf çatışması kaçınılmaz olur yani kapitalizm sınıf mücadelesini doğurur. Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da yazdıkları gibi, “kapitalizm kendi mezar kazıcısını (işçi sınıfı) yaratır”.

İşte bu mücadelenin temel araçlarından biri işçi sendikalarıdır. Sendikalar  işçilerle ilgili olarak; daha yüksek ücretler ve daha iyi sosyal haklar elde etmek için mücadele ederler. Tabandan gelen desteği harekete geçirerek ve inşa ederek artan sermaye gücüne karşı önemli bir karşı güç olarak davranarak, mevcut ekonomik kazanımlarını koruyabildikleri gibi yenilerini de elde ederler.

İşçi sendikaları sadece işçiler için değil tüm toplum için gereklidir

Sendikalar, demokratik katılımı güçlendirmek ve anti-demokratik güçlerin karşı saldırılarını savuşturmaya yardımcı olmak da dahil olmak üzere, aktif oldukları toplumlarda olumlu ekonomik, sağlık, eğitim ve demokratik sonuçların alınmasına da yardımcı olurlar.

Öyle ki sendikalar uzun zaman seçme ve seçilme hakkını savunma çabalarının ön saflarında yer aldılar; üyelerini iktidarların seçmenleri baskılama uygulamalarına karşı harekete geçirdiler, diğer toplulukları sosyal hakları konusunda eğittiler ve demokratik hak ve özgürlükleri korumak için üye işçileri yönlendirdiler. Otoriter siyasal gericileşmeye karşı koyabilmek için ihtiyaç duyulan demokratik kas hafızasının oluşturulmasına yardımcı oldular.

Kısaca demokrasi ve sendikalar tarihsel olarak, her zaman olmasa da büyük ölçüde paralel çizgide gelişti. Bu süreçte sendikal demokrasi kimi zaman demokratikleşmenin vazgeçilmez bir önkoşulu olarak görüldü. Demokrasilerden otokrasilere doğru geçişin hızlandığı çağımızda ise sendikaların bu rolleri çok daha fazla önem kazandı.

21.yüzyılda roller değişti mi?

Diğer taraftan, yazının başında vurgulandığı üzere, dünyanın dört bir yanında sendikal hareketlerin varlığı, sağcı popülist ve yeni faşist kitle hareketlerinin yükselişiyle birlikte sarsılıyor. Bu durumu özellikle tehlikeli kılan şeyse, sadece aşırı sağcı faşist iktidarlar veya askeri cuntalar değil, aynı zamanda bu iktidarların ve aşırı sağcı toplumsal hareketlerin sermaye sınıfı ile olan siyasal ittifakının giderek güçlenmesidir.

Bir başka anlatımla, işçi sendikaları belki de tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşıyor. Bu rakamlara da yansıyor: Örneğin ABD’de sendikalaşma oranı yüzde 6’ya kadar düşmüş durumda. Türkiye’de de durum çok farklı değil: işçilerin (özel ve kamu birlikte) sadece yüzde 14’ü sendikalarda örgütlü.

Yoksulluğun, eşitsizliklerin çok arttığı, buna karşılık asgari ücretin açlık sınırının dahi altında belirlendiği ve yüksek enflasyona rağmen yılda sadece bir kez artırıldığı ve emeklilerin açlığa mahkum edildiği bir dönemde, sendikalara yönelimin artması beklenirdi ancak öyle olmuyor.

Sendikal gerilemenin bazı nedenleri

Bu olumsuz gelişmenin arka planında sermaye sınıfının, patronların baskısı, emek karşıtı yasalar ve düzenlemeler, sermaye lehine karar veren yargı, yozlaşmış sendikacılık ve yetersiz sendika önderliği gibi nedenler var kuşkusuz.

Ancak bu nedenlerin içinde sermaye birikimini etkileyen ekonomik, politik ve teknolojik faktörler belirgin bir biçimde ön plana çıkıyor. Öyle ki emekten tasarruf etmeye imkân sağlayan teknolojik gelişmeler orta sınıfın bir kısmını işsiz bıraktı, böylece mevcut işsizlik daha da arttı. Hizmetler sektöründe, taşeronlaştırma ve güvencesiz çalıştırmanın yanı sıra, “franchising” gibi özelleştirme uygulamaları işçilerin örgütlenmesini neredeyse imkânsız hale getirdi. Küreselleşme, küresel piyasalar yaratarak pahalı ama kalifiye olmayan işçilerle ucuz kalifiye olmayan işçileri karşı karşıya getirdi, bu durum da işçi sendikalarını daha da etkisizleştirdi, zayıflattı. Politik alanda temsili demokrasinin giderek daha da aşınması ve karar alma mekanizmalarına sadece çok küçük bir azınlık grubun egemen olması sendikaları zayıflatan bir diğer önemli faktör oldu.

“Oligarşinin Demir Yasası” sendikalarda da etkili oluyor 

Kuşkusuz neo-liberalizmin sendikal hareketi yozlaştırması ve bir sendikal bürokrasinin oluşturulmasına neden olması da sendikaları zayıflatan bir faktör oldu. Öyle ki sendikalar kurumsal olarak ekonomik ve siyasi sisteme gömülü hale geldikçe, ‘Oligarşinin Demir Yasası’na, yani resmi demokratik prosedürler mevcut olsa bile, tabandan giderek kopan otokratik bir liderlik geliştirmeye ve işçi sınıfı çıkarlarından ziyade örgütsel olarak hayatta kalma hedefine odaklandılar.(2)

Böyle bir sendika oligarşisinin kilidini açmak ve örneğin temsil kotaları getirerek siyasi olarak sınıfın sorunlarıyla daha ilgili bir sendika liderliğine sahip olabilmek için (böylece kapsayıcı bir temsili uzun vadede sürdürebilmek) için yeni üyelere ulaşmak yeterli değil. Bu üyelerin sendikanın karar alma süreçlerine doğrudan katılabilmeleri de gerekiyor, yani sendika içi demokrasinin ve kolektif liderliğin de hayata geçirilebilmesi gerekiyor.

Mücadele yerine küçük tavizlerle yetinmek!  

Dünya işçi hareketi, sistemin doğasını doğru kavrayamadığı için neo-liberal saldırılar karşısında hazırlıksız yakalandı. Sendika yönetimleri ve işçi hareketinin birçok lideri işçi sınıfını, sosyal devlet sayesinde kazanılan başarıları savunmak ve sosyal mücadeleyi ilerletmek için harekete geçirmek yerine, savunmaya çekildi. Sosyal diyaloğa ve müzakere yoluyla elde edilen tavizlere sarıldı, grev ve iş bırakma gibi asıl eylemlerden uzak durdu ve neo-liberal projenin bir parçası oldu. (3)

Demokratik gerileme sendikaları vuruyor

Son olarak, dünyada yaşanmakta olan demokratik gerileme süreçleri ekonomik anlamda kararlara katılma kabiliyetlerini azaltarak sendikaları ciddi şekilde etkiliyor.

Sosyolojik çalışmalar, otoriter veya faşist yönetimler altında sendikaların marjinalleştiklerini ve çoğu zaman doğrudan baskıya maruz kaldıklarını gösteriyor.  Bunun somut örnekleri geçtiğimiz yüzyılda faşist İtalya ve Almanya’dan, Macaristan (2010’dan beri) ve Rusya’ya (2000’lerin sonlarından beri) ve 2015 yılından bu yana Türkiye’ye kadar uzanıyor.

Liderliğin aymazlıkları

Buna karşılık sendika yönetimleri aşırı sağ otoriterlik ve yeni faşizm tehlikesini ya görmediler ya da hafife aldılar. Son yıllara kadar, gelişmiş kapitalist dünyadaki sendikal hareketler, yükselen sağcı popülist ve yeni-faşist hareketlerin önemini büyük ölçüde küçümsedi. Bu hareketlerin varlığı kabul edildiğinde bile, aşırı sağcı otoriterlik meselesinin marjinal bir hareket olarak ele alınma eğilimi ağırlıktaydı. Çoğu sendika liderliği, faşist tehdidi veya aşırı sağcı otoriterliğin oluşturduğu daha geniş tehdidi açıkça dile getirmekte büyük bir isteksizlik gösterdi.

Hatta yeni-faşistler küreselleşmeye karşı olduklarını iddia ederken, sendikaların çoğu (neo-liberalizmin belirli unsurlarını eleştirmelerine rağmen), neo-liberal küreselleşmeye uyum sağladılar. Aslında hem kamu hem de özel sektördeki sendikalar şu anda sadece sermayenin politik olarak daha gerici kesimleri tarafından değil, kendi yozlaşmış sağcı liderlikleri tarafından yok ediliyor.  Böylece sendikal hareket, kapitalizmin sınırlarını zorlamak yerine, büyük ölçüde yenilgiye uyum gösteriyor.

Kısaca neo-liberalizmin körüklediği aşırı sağcı otoriterlik ve onun son aşaması olan açık diktatörlükten (faşizm) kurtulmanın ve neo-liberalizm ve sermayenin artan gücüyle yüzleşmenin zamanı geldi.

Otokrasiler meşruiyet sorunu yaşıyor

Bugün, giderek daha fazla insan neo-liberal modelin ve otokrasilerin sadece sermayenin saldırısını değil, aynı zamanda zayıflıklarını, kırılganlığını, bayağılığını ve iç çelişkilerini de temsil ettiğinin farkında. Yani kapitalizm ve küresel kurumları, uzun bir süredir bir meşruiyet krizi yaşıyor.

İşte umudu mümkün kılabilmenin temellerinden biri bu meşruiyet krizidir.  Bu krizden tüm toplumu demokrasi adına çıkartacak olan güçlerin başını da sosyolojik ve tarihsel rolü gereği işçi sınıfı çekmek durumundadır.  Üretimden gelen gücünü ve kitleselliğini kullanarak, birleşik bir demokrasi cephesi altında, bunu yapmaya en yakın sınıf işçi sınıfıdır.

Çağdaş sendikal hareket, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çoğu ülkede egemen sermaye kesimleriyle bir uzlaşma noktasına gelmiş olsa da bu, sınıf mücadelesinin ortadan kalktığı veya terk edildiği anlamına gelmez, daha çok sınıf mücadelesinin biçim değiştirdiği anlamına gelir. Çoğu durumda, sendika dışındaki işçi sınıfı örgütlerine kaydı veya işçi sınıfının çeşitli kesimlerinin – kadınlar, göçmenler, farklı etnisitelerden işçiler, çeşitli biçimlerdeki sistematik ekonomik ve ekonomik olmayan baskıya direnme mücadeleleri biçimini aldı.(4)

Türkiye’de otokrasi ve açık diktatörlükle mücadele konusunda işçi sınıfının doğal müttefikleri; yoksul köylüler, küçük esnaf, küçük ve orta ölçekli şirketler, gelecekten umudunu yitirmiş gençler, kadınlar, Kürtler gibi ezilen kimlikler ve mültecilerdir.

Otokrasi ile uzlaşma ya da iş birliği değil, mücadele

Sol politikalar doğası gereği toplumdaki güç dengesinde temel bir değişimi öngörür. Bu bağlamda günümüz işçi hareketinin kısa vadeli ana hedefi, sermayenin gücünü sınırlamak ve ekonomiyi demokratik kontrole tabi tutmak olmalıdır. Bu, sosyal diyalog, ortaklık, anlaşmalar, uzlaşma veya iş birliği yoluyla değil, sınıf mücadelesi yoluyla başarılabilir. Sosyal devletlerin tarihi bize, sermayenin iktidarı asla isteyerek bırakmadığını gösteriyor. Sermayeye uyum sağlamak değil, onu geri püskürtmek gerekiyor.

Ayrıca tüm bu yaşananlar sendikalara temsil, katılım ve meşruiyet alanlarındaki genişleyen boşlukları doldurarak kendilerini yeniden inşa etme fırsatı da sunuyor. Yani otoriter yönetimlerin yükselişi bilinçli bir liderlik altında sendikaları, demokrasiyi ve demokratik kurumları korumak için harekete geçmeye de itebilir.

Sonuç olarak

İşçi hareketinin otokrasilere karşı küresel çapta direniş oluşturması gereken kritik bir dönemdeyiz. Orta vadede iki temel ilke, işçi hareketinin ve sendikaların aşırı sağcı otoriter iktidarlara karşı yürüteceği mücadelede rehberlik edebilir:

İlk olarak, otoriterliğe karşı mümkün olduğunca geniş bir cephe oluşturmak; bu cephe içinde, neo-liberalizme açıkça karşı çıkarken, çok kimlikli, çoğulcu, katılımcı demokrasinin de inşası için etkileşimde bulunmadığımız milyonlarca insanı bu cepheye dahil etmek.

İkinci olarak, günümüzün aşırı sağcı otoriterliği, açıkça faşist özellikleriyle korkutucudur. Ancak bu aşırı sağcı otoriterlik ironik bir biçimde neo-liberal politikaların neden olduğu hasarı kullanıyor.

Bu yüzden de aynı zamanda neo-liberal kapitalizmle ve (Türkiye’de olduğu gibi) onun üzerinden yükselen siyasal İslamcılıkla mücadele etmeden (örneğin doğa talanına, emek sömürüsüne ve dinselleştirmeye karşı çıkmadan) otokrasiyi geriletmek ya da bunun açık bir diktatörlük aşamasına geçmesini önlemek mümkün değildir. Kısaca gerçek bir sınıf sendikacılığı otokrasiye ve faşizme karşı olduğu kadar, onun döl yatağı olan kapitalizme de karşı olmalıdır.

Son olarak, sendikalarda özellikle de bu dönemde (diğer eğitimlerin yanı sıra), ırkçılık, şovenizm, militarizm, otokrasi ve faşizmi teşhir eden; özgürlük, barış, demokrasi ve laikliği savunan işçi eğitimlerine ağırlık verilmeli, bu konularda işçilere yönelik eğitsel malzemeler hazırlanmalıdır. Otokrasiyi ve faşizmi fiziksel olarak yenmek kadar, ideolojik ve politik olarak yenmenin de çok önemli olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

Dip notlar:

  • https://www.epi.org/publication/unions-arent-just-good-for-workers-they-also-benefit-communities-and-democracy (20 August 2025).
  • https://www.britannica.com/topic/iron-law-of-oligarchy (26 Eylül 2025).
  • https://jacobin.com/welfare-state-class-struggle-confrontation-compromise-labor-union-movement (May 2021).
  • https://mronline.org/labor-movement-in-fight-for-its-life-against-neofascist-threat (15 September 2025).

 

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Ahmet Özer’in kızı Seraf Özer: Babam süreci destekliyor

Sonraki Haber

Ankara Belediyesi soruşturmasında 14 kişi adliyeye sevk edildi

Sonraki Haber
Ankara Belediyesi soruşturmasında 14 kişi adliyeye sevk edildi

Ankara Belediyesi soruşturmasında 14 kişi adliyeye sevk edildi

SON HABERLER

Hendek havai fişek davası: Patron hakkında tahliye kararı

Hendek havai fişek davası: Patron hakkında tahliye kararı

Yazar: Özge Kar
26 Eylül 2025

Kurtulmuş: Öcalan’ın dinlenmesine komisyon karar verecek

Kurtulmuş: Öcalan’ın dinlenmesine komisyon karar verecek

Yazar: Heval Elçi
26 Eylül 2025

Trump Washington’da ‘idam cezası’ kararnamesini imzaladı

Trump Washington’da ‘idam cezası’ kararnamesini imzaladı

Yazar: Özge Kar
26 Eylül 2025

Rojin Kabaiş dosyası Meclis gündeminde: Dosyaya gizlilik kararı neden getirildi?

Rojin Kabaiş dosyası Meclis gündeminde: Dosyaya gizlilik kararı neden getirildi?

Yazar: Özge Kar
26 Eylül 2025

Samsun’da bir kadın katledildi

Samsun’da bir kadın katledildi

Yazar: Özge Kar
26 Eylül 2025

Afganistan’da ‘blog yazarı’ işkenceyle gözaltına alındı

Afganistan’da ‘blog yazarı’ işkenceyle gözaltına alındı

Yazar: Aziz Oruç
26 Eylül 2025

Gazeteci Heval Arslan Belçika’da 4 gündür gözaltında

Gazeteci Heval Arslan Belçika’da 4 gündür gözaltında

Yazar: Aziz Oruç
26 Eylül 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır