Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak, yeni ekonomi programını açıklarken, “Kıdem tazminatı ile bireysel emeklilik sistemi (BES) entegre edilecek ve bir fon oluşturulacak. İşverenden yapılacak kesintiler fonda toplanacak, çalışandan da aldığı ücrete göre kesinti yapılacak” diyerek, patronları sevindirecek, işçileri ise güvencesiz hale getirecek olan yeni bir adımdan söz etti. AKP, bu düzenlemeyi yeni ekonomik program çerçevesi içinde ele alarak hayata geçirmeye çalışıyor.
Türkiye’de kıdem tazminatı fonu düzenlenmesinin tarihi 12 Mart 1971 askeri müdahale dönemine kadar uzanıyor. Uluslararası ve yerli tekelci sermayenin çıkarlarına göre yapılan ilk düzenleme 1971 tarih ve 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. Maddesinin 2. fıkrasında belirlenmişti. Buna göre, “İşveren sorumluluğu altında ve sadece yaşlılık, emeklilik, malullük, ölüm ve toptan ödeme hallerine mahsus olmak kaydıyla devlete ait bir bankada veya bir kurumda işveren tarafından kıdem tazminat ile ilgili bir fon tesis edilir. Fon tesisi ile ilgili hususlar kanunla düzenlenir.” Aradan geçen uzun yıllar boyunca 17 kez kanun tasarısı taslağı hazırlanmasına karşın, bunların hiçbiri yasalaşmamıştı.
2002’de iktidara geldiğinden beri bu anlayışı sahiplenen AKP, 2008 yılı başlarında “İstihdam Paketi” kapsamında hazırladığı “İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı”nın 35-43. maddelerinde kıdem tazminatı fonu kurulmasını amaçlamıştı. Ancak işçi ve emekçi örgütlerinden gelen tepkiler üzerine bu bölümü taslaktan çıkardı. Kıdem tazminatını yeniden düzenleme ve bir fon oluşturma çabalarını 8 Temmuz 2011’de 61. Hükümet Programı’nın açıklanmasından sonra yeniden başlattı. 2013’de ise kıdem tazminatının yıllık 10-15 günlük brüt maaşa çevrilmesine çalıştı. 1 Haziran 2017’de gizli kapaklı bir şekilde hazırlanan yeni bir tasarı Bakanlar Kurulu’nun gündemine girdi. Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un “Olgunlaşma aşamasında” diye açıkladığı bu tasarı da Meclis’e sunulmadı.
Sorunu sürekli olarak gündemde tutan AKP, işçi sendikalarından ve muhalefet partilerinden gelen tepkiler üzerine konuyu Meclis’e getirmekten kaçındı. Başkanlık sistemine geçişle birlikte yeniden harekete geçen AKP, 6 ay önce, yani 28 Ekim 2018’de Resmi Gazete’de yayınlanan “2019 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı” ile sistemin hayata geçirileceğini planlanmıştı. Programda bu yıl itibariyle “Sosyal tarafların mutabakatıyla kıdem tazminat reformunun gerçekleştirileceği, tüm işçiler açısından erişilebilirliğin sağlanacağı, bireysel hesaba dayanan bir kıdem tazminatı sisteminin oluşturulacağı” öngörülmüştü.
Albayrak, 10 Nisan’daki açıklamasını bu bağlamda yaptı. Albayrak’ın kıdem tazminatı ve BES entegrasyonu birlikte, 5 yılda sistemde biriken fonların milli gelirin yüzde 10’unun üstüne çıkacağını iddia etmesi bir aldatmacadan başka bir şey değil. Benzer gerekçelerle oluşturulan işsizlik sigorta fonunda biriken paraların, işçiden çok iktidarın ve iktidara yakın şirketlerin kullandığını hatırlarsak, bu aldatmacayı daha iyi anlarız. Zaten bu fonun sigortacılığın yeni finansman kaynağı olacağını ifade eden Albayrak, “Sigortacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu kurarak sektörün denetlenmesini yakından takip edeceğiz” derken, bu oyunu anlatıyor.
Kıdem tazminatı fonu ve bireysel emeklilik sistemine (BES) geçildiğinde işçiler aleyhine gelişmeler şöyle olacak: Kıdem tazminatı iş sözleşmesinin sona ermesine bağlı bir hak ve işçi-işveren arasındaki bir ilişki olmaktan çıkacak. Kıdem tazminatı hakkı yok edilecek, kıdem tazminatının iş güvencesi işlevi ortadan kalkacak. Kıdem primleri bireysel emeklilik şirketleri tarafından işletilecek. İşçi, haklı fesih yaptığında da tazminattan yoksun kalacak. İşveren işçinin primini yatırmazsa işçi tazminat alamayacak.
İktidarın geçmişte birçok defa gündeme getirerek ortadan kaldırmak istediği kıdem tazminatı hakkı, işçilerin ve emekçilerin elinde kalan son kaledir. Kıdem tazminatının bu değişiklik ile fona devredilmesi işçilerin tamamen güvencesiz ve savunmasız bırakılması anlamına gelecektir. Kıdem tazminatı emekçilerin son kalesidir. İktidar bu kaleyi de fethetmeye hazırlanıyor. İşçilerin elinde kalan bu son güvence de ellerinden gidiyor. Bu durumda sendikaların ne yapacağı önem kazanıyor.