SES Adana Şube Eşbaşkanı Belgin Işık artan cinsel istismar vakaları için ‘Çocuk Koruma Sistemi’nin oluşturulmasını önererek devlet politikalarının cinsel istismar vakalarında artış yaşanmasına sebep olduğunu belirtti.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Adana Şubesi Eşbaşkanı ve aynı zamanda sosyal hizmet uzmanı olan Belgin Işık Mezopotamya Ajansı’ndan Hamdullah Kesen’e artan cinsel istismar vakalarını değerlendirdi. Devletin politikalarının cinsel istismar vakalarında artış yaşanmasına sebep olduğunu söyleyen Işık, Adliyelerdeki 4 tecavüz vakasından birinin çocuklarla ilgili olduğu, ülkemizde son 10 yılda çocuk istismarı vakalarının yüzde 700 oranında arttığı ifade ediliyor. Ayrıca şiddete maruz kalarak yaralanan veya ölen kadın sayısında da durum aynı” dedi.
Işık, şöyle devam etti: “6284 Sayılı Yasaya yönelik düşmanca tartışmalar toplumdaki erkek egemenliğini yükseltiyor ve pekiştiriyor. Kadınları ve çocukları nesneleştirirken, erkekleri güçlendirip cesaretlendiriyor. Oluşturulan bu zemin, kadın ve çocuk alanında mücadele ile kazanılan haklarda da aleyhte bir değişikliğe neden olurken, kadın ve çocukların daha ağır suçlara maruz kalmasına yol açtı.”
‘Bu bir suçtur’
Cinsel istismar failinin aile içinden veya dışından olabildiğini belirten Işık, çocuğa yönelik cinsel şiddetin tümünün pedofililer tarafından uygulandığının düşünülmemesi gerektiğini ve cinsel istismarın hastalık değil, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen bir suç olduğu vurgusunu yaptı. Işık, şunları söyledi: “Bu suçların toplumun erkek egemen kavrayış ve uygulamalarından soyutlanarak sadece cinselliğe indirgenip tıbbileştirilmesi, suçlunun masumlaştırılması riskini taşımaktadır. Saldırganların, normal insanlardan farklı, ruh hastası, pedofili, alkolik, serseri oldukları düşüncesi halk arasında ve profesyonel çevrelerde halen oldukça yaygındır. Ancak bu görüş yapılan çalışmalarda doğrulanmamıştır. Yani her çocuk istismarcısı düşünüldüğü gibi hasta, serseri değildir. Belki ruhsal sorunlar, istismar potansiyelini arttırabilir, fakat genellikle istismar dışındaki davranışları diğerlerinden farklı değildir. Cinsel saldırıda bulunan kişilerin büyük kısmı doğruyu yanlıştan ayırt etme yeteneğine sahiptir. Bu nedenle eylemlerinin uygun olmadığını bilir, bunların başkaları tarafından öğrenilmemesi için önlemler alma becerisine sahiptirler. Bunların görüntüleri, davranışları herkes gibidir; işleri, arkadaşları vardır, topluma saygılıdırlar. Zengin ya da yoksul, eğitimli ya da eğitimsiz, başarılı ya da başarısız, her çeşit meslek, ırk veya etnik gruptan olabilirler.
Her mağdur bir fail olabilir!
Yetişkin nasıl bir yetişkin olmalı ki, çocuğu cinsel istismara maruz bırakacak eylemlere kalkışmasın diye de soracak olursak; özellikle kapalı ve diğer topluluklarla etkileşim içinde bulunmayan toplumlarda cinselliğin tabulaştırılması, yok sayılması, bastırılması ve gelişimine ilişkin bilgisizliğin bu dürtünün konuşulabilir ve denetlenebilir olmasını zorlaştırmaktadır. Yok sayılmaya çalışılan, engellenen dürtü güçlenerek varlığını sürdürmeye devam eder. Yetişkinler arası baskılanan cinselliğin çocuklara olan etkisi ise, savunmasız ve korunmasız olan çocukların hedef haline getirilmeleridir. Baskılanan cinselliğin üzerine bir de çocuklukta yaşanmış, ortaya çıkmamış/tedavisi yapılmamış istismarlar eklendiğinde, kişi tedavi edilmemiş bu dürtü çıkışını kendisi gibi sesi çıkamayacak mağdurlara yöneltebilir. Her mağdurun ileride faile dönüşmediği doğruysa da, geçmişinde böyle bir şiddete maruz kalan kişinin özellikle yardım almadığı durumlarda ileride fail konumuna geçmesi mümkün gözükmektedir. Yani tıpkı diğer konular gibi tabu olmayan, konuşulabilen, cinsellik eğitiminin yapıldığı, cinsel istismara maruz kalınmış ise, tedavisi yapılmış olan, cinselliğin baskılanmadığı anlayışta bulunan toplumlarda bu sorun belki en aza indirilebilir.”
Çocuk Koruma Sistemi
Cinsel istismara karşı etkin ve sonucu alıcı bir mücadelenin yürütülmesinin önemine değinen Işık, “Herkes her şeyden sorumludur” zihniyetinin benimsenmesi gerektiğini dile getirdi. Işık, son olarak şunları söyledi: “Çocuk istismarlarının Türkiye’ye özgü toplumsal nedenlerinin ortaya çıkarılması gerekiyor diye düşünüyorum. Bunun üzerine hemen ve acilen Çocuk Koruma Sistemi’nin oluşturulması, yani her çocuğun izlemesinin yapılabildiği, sistemde yer alan Aile Sağlığı Merkezleri’nde doktor, okullarda öğretmen, çocuk polisi, anne-baba, çocuk bakış açısına sahip olarak çocuk ihmal ve istismarı konusunda bilgilendirilmeli. Bunun eğitimini almış olmalı ve ihmal veya istismarı fark ettikleri anda önlemini alabilecek sosyal hizmet birimleri ulaşılabilir olmalı. Yani her mahalle veya bölgeye önleyici hizmet sunan sosyal hizmet birimleri açılmalı. Çünkü her çocuk hak ihlali riskiyle karşı karşıyadır. Sonra adli makamlar ve istismara maruz kalmış çocuğu sağaltacak birimler de bu sistemin önemli parçası. Ama en temeldeki sorun, çocuğu ve kadını halen hakları olan bir birey olarak görmüyoruz. Çocukları ve kadınları birey olarak görmeyen, haklarını tanımayan toplumsal yargılar çocuklara ve kadınlara ilişkin en temel toplumsal açmazlardan biri. Sosyal hizmet sistemi de çocuğu ve kadını sadece aile içerisinde değerlendirmeyip haklarıyla birlikte kabul edilen birey olarak görecek ki atılacak olan adımlar samimi olsun.”