2015 yılı 7 Haziran dönemi HDP’ye iradesini teslim eden halkların temsilcileri olarak meclise girdiğimizde, dönemin Cumhurbaşkanının ısrarla seçimleri, seçilmişleri yok sayma çabaları arasına sıkıştırılmış bir teskere oylaması yaşadık. Genel kurula (sadece milletvekillerinin girebileceği salona) o gün genel kurmaydan hatırı sayılır çoğunlukta askerin gelip yerleştiğine tanık olduk. Gündem Suriye teskeresinin yenilenmesi idi. Daha önce verilen onayın süresinin sona ermesine aylar olmasına rağmen 21 Ağustos 2015’de teskere CHP MHP ve AKP’lilerin oyları ile bir yıl daha uzatılmış oldu.
O dönemde bizler bir yandan; Cudi Dağlarında başlayan/başlatılan/sönmesine izin verilmeyen (17 temmuz 2015) ve Kürt halkının yaşadığı pekçok bölgeyi, köyü, mezrayı içine alıp kavurmaya başlayan, yılın sonuna kadar 6800 hektar alanı kapsayacak orman yangınlarını söndürtmeye, durdurmaya çalışıyorduk. Diğer yandan ise Suruç’ta DAİŞ’e (İŞİD) karşı zafer kazanmış Rojova halkına kitap, oyuncak ve giysiler götürmek için yola çıkmış, Suruç’ta (20 Temmuz 2015) İŞİD saldırısı ile katledilen üniversiteli liseli gençlerin cenazelerini karşılamaya çalışıyorduk.
Olacakları önceden gören, savaşın başladığını, durdurulamayacağını anlayan yüzlerce demokratik kitle örgütü üyelerinin Ankara’yı uyarmak üzere buluştuğu miting öncesinde, elini kolunu sallayarak Ankara Garı önünde toplananları katleden bombalı saldırıyı da aynı günlerde yaşadık (10 Ağustos 2015). Ardından içinde çocukların da bulunduğu 103 kişinin cenazeleri, vücut parçaları teşhis edilebilmesi için adli tıpta birleştirilmeye çalışıldığı günler geldi. Dönemin hükümet yetkilisi bombalı saldırganları izlediklerini ama eylem gerçekleşmediği için yakalamadıklarını açıkladı o tarihte. Kobane’de kadınlar tarafından yenilen, hezimete uğratılan IŞİD militanları gözetim altında serbestçe her yerde katliamlarını devlet gözetiminde sürdürürken, diğer yandan siyasi iktidar Ağustos 2015’te Kürt illerinde OHAL ilan etti, hatırlayacağın(m)ız gibi.
Barış sürecinin sona erdirildiği andan başlayarak siviller, genç, yaşlı, kadın, erkek, çocuk, asker, gerilla 60 binden fazla insan öldü bu süreçte. Sur, Cizre vd. yerlerde demografik yapı tamamen değişti, inşaat şirketleri bölgeyi yeniden yapılandırdı, halklar yaşadıkları yurtlarından, evlerinden koparılırken şirketler sermayelerini arttırdı. AKP iktidarı ve küçük ortağı MHP yürütmedeki yerlerinin sürmesini garantiledi. Hasankeyf’i yok etme çalışmaları; yıkma-dinamitleme-Dicle/Tigris Nehrini sermaye kıskacına sokup devlet eliyle tutsak etme süreci hızlandırıldı.
Bizler; bu coğrafyada yaşayan halklar olarak, HDP’de örgütlü siyasiler olarak, işçiler, emekçiler, araştırmacılar, kadınlar olarak; sürecin başından itibaren, barış istediğimizi söyledik, bunun için dayanıştık, mücadele ettik, bu suça ortak olmayacağız, bu savaşa son verin uyarısında bulunduk. Olmadı. HDP dışındaki tüm partiler savaş için birleşip ortaklaşarak katliamları destekleyecek kararlar aldılar. Almaya devam ediyorlar. Aynı sistem partileri (MHP’den ayrılan İYİ Parti ile birlikte) 8 ekim 2019’da savaş senaryosunu yineledi. 2015’de planı yapan, kararı onaylayan aynı irade iki gündür sınırı aşarak Kürt halkının yaşadığı topraklara saldırı yürütüyor.
Önceki operasyonlarda olduğu gibi bu operasyonun da adı çok ilginç. Barış Pınarı Operasyonu. Diğerleri Fırat kalkanı, Zeytin Dalı idi. Bu operasyonlara izin veren, sürdüren halkların yaşamlarına son verenlerin (teskere için evet diyen, saldırı emrini veren, saldıran, cenazeleri tankların arkasında sürüyen, yaralılara yardımı engelleyen, kendi halkını, komşu halkları tankla, tüfekle, uzun namlulu silahlarla, roket atarlarla öldüren, IŞİD katillerine yol verenlerin) işgalleri savaş sonrasında sürüyor.
Afrin’deki zeytinliklere kimlerin el koyduğunu bilmek istersiniz belki. O zaman zeytin dalı adının çok tesadüf olmadığını, bu operasyonların savaş-katliam-işgal-sermaye saldırısı olduğunu da, planlı olarak bölgede yaşayan Kürt halkına yönelik olduğunu ayrıca belirtmeye gerek kalmaz sanırım. Savaşın sürecinde ne acıdır ki, gerçekler hızla gün yüzüne çıkıyor.
Barış Pınarı vb. kavramların içi boşaltılarak yapılan saldırıları hoş kelimelerle beziyerek yürütülmek istenen savaş taraftarlarına karşı daha net söyleyelim: Barış istiyoruz savaş değil. Bölge halklarının üzerinden ateşli ölüm makinalarını çekin. Bunu sadece iktidara ve onun emrine giren devlete değil, AKP, MHP, CHP, İYİ Parti yönetimlerine bir kez daha hatırlatıyoruz. Bu savaşı durdurun.