İsrail’in ABD’nin desteğiyle İran’a saldırarak başlattığı ve daha çok füzelerle sürdürülen suikastlar savaşı bütün dehşetiyle devam ediyor. Ayrıntılara geçmeden savaşlara ilişkin bilinen, ama her fırsatta paylaşılması gereken bir gerçeği ifade etmek gerekiyor.
Bilindiği gibi savaşlarda sadece savaşanlar değil, başta bölge halkları olmak üzere bütün insanlık, değişik düzeylerde, katledilmektedir. En başta yoksul halkın on binlerce genç evladı can vermektedir. Elbette yoksul halklar, sadece can vermiyorlar. Sağ kalanlar için, yoksulluk, açlık ve sürgünlük kader olmuştur. Kısacası, haksız savaşlarda silah tekelleri, onların koruyucusu olan devletler kazanıyor, yoksul halklar kaybediyor. Tabii ki hep savaş baronları kazanmayacak, halklar, barış mücadelesini yükselterek bu sonucu değiştireceklerdir.
İsrail- İran savaşının, hangi amaçlarla başlatıldığı ve gerekçeleri yazılıp çiziliyor. Doğrusu kamuoyu da bu konuda bir fikir edinmiştir. Kısaca ifade etmek gerekirse, ABD, dünya egemenliğini tahkim etmek için, İsrail, ABD ile birlikte bölgesel güç ve egemenlik odağı olmak için bu savaşı başlattılar.
Ancak savaş iki blok arasında yürütülmektedir. Bir yanda İran, Rusya ve Çin, diğer yanda İsrail, ABD ve Avrupa emperyalistleri yer almaktadırlar. Vekalet savaşları diye tanımlaması bu nedenledir. Bu gerçeği en açık haliyle Alman başbakanı “İsrail bizim pis işlerimizi yapıyor” diyerek itiraf etmiştir. Bu gerçeklik, Sovyetler Birliği yıkıldığında, emperyalist- kapitalist mahfillerde dillendirilen “tek kutuplu dünya” teranelerinin ne kadar büyük bir yalan olduğunu göstermektedir.
İsrail’in baskın göründüğü, ABD’nin de katılmaya hazırlandığı bu savaşta İran ciddi bir zorlanma yaşamaktadır. Verili bilgilerle varılan bu sonuç, eksik ve yanlış olabilir. Dolayısıyla beklenenden farklı sonuçlar ortaya çıkabilir. Çünkü savaşları yapanlar, aynı zamanda bir savaş yöntemi olarak yanıltıcı ve manipülatif bilgileri kamuoyuna sunarak farklı algılar oluşturabilmektedirler.
Herkesin kendisi için hesap yaptığı koşullarda, savaşı çıkartanlar beklentilerini gerçekleştirmeye, saldırıya uğrayan İran kendi konumunu kurtarmaya çalışmaktadır. Ancak savaşın sonucunda İran’ın önemli bir değişim geçireceği açıktır. Irak, Suriye ve yakın çevredeki devletlerin yapabilecekleri hiçbir şey olmadığı için etkisiz pozisyondadırlar.
Avrupa, İsrail’i ve ABD’yi destekliyor. Rusya’nın doğal olarak İran’ın yanında yer alması gerekirdi. Ancak hem Ukrayna savaşı hem ABD ve İsrail gibi güçlerle savaşmanın zorluğu, Rusya’nın mesafeli durmasına yol açmaktadır. Çin de Rusya’nın aktif olarak katılmadığı veya desteklemediği bu savaşa giremiyor.
Bölgesel güç olmak isteyen, durumu özel bir önem taşıyan Türk devleti, savaşın başından beri, telaş, panik ve tedirginlik içindedir.
Çünkü bu savaşta İsrail’in kazanarak bölgenin egemen gücü olması, yıllardır bu rolü oynamak isteyen Türk devletinin hayalinin suya düşmesi olacaktır.
Ayrıca bölgesel güç olma savaşında İsrail’i dengeleyecek olan İran’ın devre dışı kalması, Türk devletinin İran ile İsrail arasındaki çelişkilerden yararlanarak kendisine alan açma imkanını da ortadan kaldıracaktır. Ve Türk devleti, yenemeyeceği İsrail’le baş başa kalacaktır. Dolayısıyla İsrail- İran savaşı, sonuçlarından bağımsız olarak, sadece başladığı için, Türk devletinin hoşuna gitmeyecek böyle sonuçlar yaratacaktır.
Belirtilen savaşın yaratacağı muhtemel sonuçlardan birisi de Kürtlerin yeni kazanımlar elde etme ihtimalidir. Bilindiği gibi Federe Kürdistan Bölgesel Yönetimi de çeşitli savaşlar sonucu var olabilmiştir. Kuzey ve Doğru Suriye Özerk Bölgesi de DAİŞ’in saldırısı üzerine Kürtlerin geliştirdiği muazzam direnişle yaratılmıştır.
Belki kural değil ama bu olgular göstermektedir ki “zincirlerinden başka kaybedecekleri hiçbir şeyleri olmayan” ezilen örgütlü bir halk, bu türden savaşlarla ortaya çıkan imkânları değerlendirerek, kendileri için uygun sonuçlar yaratabilmekte, özgürlüklerin kazanabilmektedirler.
Bu anlamda PJAK’ın, “PKK’nin varlığını feshetme ve silahları bırakma kararının kendilerini kapsamadığı” ve “halkımızı korumaya, savunmaya ve olası her türlü gelişmeye karşı hazırlıklıyız” diye yaptığı açıklamalar, birlikte değerlendirildiğinde, Rojhilat’ta Kürtlerin yeni bir siyasal yapılanmayı ortaya çıkartması uzak bir ihtimal değildir. PJAK’ın, İran yenildiği veya kesin bir yenilgi almadığı koşullarda, durumu iyi değerlendirerek çeşitli kazanımlar elde etmesi çok mümkündür. Zaten PJAK’ın bu açıklamalarının Türk devletinin tedirginliğini ve korkusunu büyütmesi bu nedenledir.
İsrail- İran savaşında Türk devletini ve Kürtleri ilgilendiren üçüncü bir nokta daha bulunmaktadır. Belirtilen gelişmelerin sonucu olarak Türk devleti bölgeyi, bugüne kadar olduğu gibi kontrol edemeyecektir. Bölgeyi kontrol edemeyen Türk devleti, Kürt halkının özgürlük mücadelesini engelleme olanağına da kaybedecektir.
Bunların yanında Türk devletinin Kürt düşmanlığını her biçimde ve her parçada sürdüreceği anlaşılmaktadır. Buna karşı dört parça Kürtdistan’da Kürt halkı, duyarlılığı ve direnişiyle korkutmaya devam edecektir. Ne diyelim, bu defa zalimlerin korkusu gerçek olsun.