• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
26 Haziran 2025 Perşembe
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Ertuğrul Kürkçü

‘İstanbul’da faşizm varsa…’

26 Haziran 2025 Perşembe - 00:00
Kategori: Ertuğrul Kürkçü, Yazarlar
Cin şişeden çıkınca

Erdoğan, Salı akşamı NATO zirvesi yan etkinlikleri kapsamında ABD Başkanı Donald Trump ile buluştu. İletişim Başkanlığı’nın yalancısıyız, onların dediğine göre Erdoğan bu buluşmada, “ […], enerji ve yatırım başta olmak üzere farklı alanlarda iki ülkenin büyük potansiyele sahip olduğunu, özellikle savunma sanayii alanındaki iş birliğinin ilerletilmesinin toplam 100 milyar dolar ticaret hacmi hedefine ulaşılmasını kolaylaştıracağını ifade et[miş]; Amerika Başkanı Trump’ın gayretleriyle İsrail-İran arasında sağlanan ateşkesi memnuniyetle karşıladığını […] vurgula[mış]. İki lider, NATO’nun önde gelen Müttefikleri olarak, İttifakın caydırıcı gücünün pekiştirilmesi için atılacak adımların ehemmiyetine dikkat çek[miş].

İstanbul’da öyle, Lahey’de böyle

Aynı Erdoğan, yalnızca iki gün önce Memur-Sen’in “30. Yıl Vefa Buluşması”nda, İran’ın yeraltı nükleer tesisleri üzerinde ABD’nin “sığınak delici” bombalarının dumanları yükselirken, başka bir öykü anlatmıştı: “7 Ekim’den bu yana en net duruşu sergileyen ülke olduk. İran’ın egemenliğine ve bölgemizin güvenliğine yönelik saldırılar kimden gelirse asla tasvip etmiyor ve tepkimizi de ortaya koyuyoruz.”

Bunların meğerse “kalıcı ateşkes gayretleri” olduğunun “anlaşılması” için Lahey’e, NATO Zirvesi’ne gitmek ve önce NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin tüm üye ülkeleri bağlayan ayarına, ardından Donald Trump’ın iltifatlarına muhatap olmak gerekiyormuş.

Rutte, ABD’nin İran saldırısını tüm NATO üyesi ülkeleri bağlayan beyanıyla şöyle değerlendirmişti: “[…] En büyük korkum İran’ın bir nükleer silaha sahip olması, onu kullanabilmesi ve konuşlandırabilmesi ve bunun İsrail, tüm bölge ve dünyanın diğer bölgeleri üzerinde bir baskı oluşturması olurdu. NATO, İran’ın nükleer silaha sahip olmaması gerektiğini belirtmiştir ve bu NATO için tutarlı bir duruştur. [Böylece] İran’ın nükleer silah sahibi olmaması gerektiği ifade edilmiştir.  Ve ABD’nin yaptığı şeyin uluslararası hukuka aykırı olduğunu kabul etmiyorum.” Madem NATO öyle demiş, Erdoğan, bunu da içine sindirecekti tabii.

Bahçeli bir türlü, Erdoğan başka türlü

Oysa, Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı, büyük ortak aynı saatlerde Trump’la hem ziyaret hem ticaret heyecanı içinde sırasını beklerken TBMM’deki grup toplantısında “yedi düvel”e saydırmaya devam ediyordu:

“İsrail’in İran’a saldırısı haksızdır ve barbarlıktır. 22 Haziran’da ABD’nin İran’ın sözde üç nükleer tesisini bombalamasıyla savaşan ülkeler hattına aktif olarak girdiği açıktır. Birleşmiş Milletler aciz, âtıl, […] korkaktır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kahredici sessizliğe ve tepkisizliğe gömülü vaziyettedir. Uluslararası toplum derhal harekete geçmelidir. İslam ülkeleri üç maymunu oynamaktan vazgeçerek ahlaki tavrını ve tarafını erdemli ve eylemsel adımlarla berrak şekilde göstermeli, kolektif bir devreye girmelidir. Sorarım, bugün değilse ne zaman ümmet ve millet bilinci diriliş emaresi gösterecektir?”

“Biri dayak atar öteki helva yedirir”

İki ortağın tutumları, yaklaşımları, tarihsel arka planları arasında bir çelişki ve dolayısıyla bir gerilim olduğu herkesin malumu. O nedenle, her ikisi de yaslandıkları tabanları ve iç ve uluslararası kuvvet merkezleriyle ilişkileri tahkimin yanında iktidar ortaklığını da sürdürme mecburiyetinde olduklarından farklılıklarını “ittifakın bekası”na hizmet edecek bir rol dağılımıyla “biri dayak atar, öbürü helva yedirir” üslubunda sürdürüyorlar.

Bahçeli “ideolojik bekçi” rolünde ittifakın çizgisini sağa çekip simgesel olarak dış düşmana öfkeyi dile getirirken Erdoğan’a daha esnek ve müzakereci bir dış diplomasi alanı açıyor. Sonuçta İsrail-İran-ABD gerilimi kapsamında Erdoğan’ın farklı momentlerdeki tutumları ve Bahçeli ve Erdoğan’ın tutumları arasında belirgin farklar olsa da bu raslantısal olarak tezahür eden değil, stratejik olarak tolere edilen bir çelişki. Maksat “Cumhur İttifakı” kazansın.

Devlet Bahçeli’nin sözleri ve ilgi odağındaki kaymalarla Erdoğan-Trump hattında beliren yakınlaşma arasında dikkate değer bir iç tutarsızlık ya da en azından siyasi söylem ve fiili ittifaklar arasında bir gerilim olduğu açık.  Bahçeli’nin ABD’ye atıp tutarken Erdoğan’ın söylemi ABD ile çelişkilerin üzerini örtmeye ve Trump Amerika’sıyla daha çok yakınlaşmaya yönelik.

Bahçeli’nin “ümmet”e müracaatı

Son konuşmasında, ABD’nin İran saldırısı sonrasında Bahçeli’nin dağarcığından bazı kelimeler eksilirken bazı kelimelerin dağarcığa eklendiği görüldü. MHP Genel Başkanı hem küresel ve bölgesel bağlamda hem içeride karşı karşıya olunduğu varsayılan “tehditleri karşılama” bağlamında “ümmet”i hiç olmadığı ölçüde vurgularken, “kardeşlik” konusunu daha önce pek çok kez yaptığı gibi etnisite veya soy temelinde dillendirmedi. Bir kez olsun “Kürt” demedi. “Kardeşlerimiz”e “vilayetler” çerçevesinde Atatürk’ten bir alıntıyla değinip geçti: “Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır.”

Oysa, aynı gün kendisinin şahsen lanse ettiği ‘Yeni Yüzyılın Terörsüz Türkiye Stratejisi; Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu’nun kurulması kapsamında TBMM’de grubu olan partiler Başkan Numan Kurtuluş’un çağrısıyla bir araya geliyordu. Bahçeli’nin “devlet aklı”nın “kardeşlik” kapsamında bu gelişmeyle meşgul olması beklenirdi. Ne var ki, Bahçeli kendi icadı olan Komisyonla ilgili bir teşvik edici sözü bile aklına getirmedi.

Bu, esasen Komisyonun da TBMM’nin de farklılıkları ve çoğullukları içinde Bahçeli’ye bir “güvenlikçi” çözüm dinamiği olarak görünmeyişiyle ilgili.

Muhalefet düşmanlaştırılırken çözüm momentum yitiriyor

Aynı Bahçeli’nin, ittifaklarıyla birlikte bu komisyon gerçekleştiğinde onun en büyük blokunu oluşturması muhtemel Cumhuriyet Halk Partisi’ne bakışı bu Komisyon’un onun gözünde neden anlamını kaybettiğini kavramak bakımından da anahtar değerinde.

Bahçeli bütün kamuoyu yoklamalarının da doğruladığı şekilde 31 Mart 2024’ten bu yana gitgide yüzde 40 bandına yaklaşmakta olan ana muhalefet partisini için şunları söylüyor:

“CHP’nin ısrarla havanda su dövmesi, kaçak güreşmesi, polemik ve dedikodu değirmenine su taşıması ayıplı bir siyasetin ucuz numaralarından başka bir şey değildir.

“Muhalefetin Türkiye’ye yabancılaşması, milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan dönemde hezeyan nöbetine girmesi siyaset ve demokrasi hayatımız için şiddetli bir sancıdır.

“İsrail ve sırtını dayadığı ülkeler terörizmin ana sponsorudur. Bunu yok saymak demek köleliğe razı olmak, küfre diz çökmek, zillete yaka iliklemek demektir. CHP’nin durduğu yer Türk milletinin durduğu yer değildir. CHP’nin baktığı yer Türkiye’nin milli hedefleriyle bir ve aynı değildir. En temel milli meselelerde uzlaşmaya yanaşmamak, düşman emellerinin vatanımıza ulaşmasına aleni çanak tutmaktır. Muhalefetin omurgası kırık, çürük ve çöküktür. Omurgasız vücut cesetten ibarettir.”

Bu çelişki, MHP’nin stratejik siyaset tarzının doğasına içkin. Silahlı çatışmanın sona ermesi, topluma “güvenlikçi çözümün başarısı” anlatısıyla sunulurken Kürt siyasi hareketiyle müzakere edilecek bir demokratik çözüm olasılığı gündeme bile gelmiyor.

Demokrasi sözlükten düştü

Bahçeli’nin salı günkü upuzun konuşmasında demokrasi sözcüğü yalnızca bir kez ve şu bağlamda geçiyor: “Muhalefetin Türkiye’ye yabancılaşması, milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan dönemde hezeyan nöbetine girmesi siyaset ve demokrasi hayatımız için şiddetli bir sancıdır.”  Hepsi bu kadar!

CHP, parti ve İmamoğlu, yükselen bir aktör olarak potansiyel “alternatif siyasi hegemonya” tehlikesi halinde algılanıyor.  Bu güvenlikçi iktidar perspektifinde “terörün sonlanması” ve “muhalefetin dışlanması” paralel bir strateji gibi yürütülüyor. “Devlet aklı” diye diye göklere çıkartılan yaklaşımın hedef, bir yandan güvenliği sağlamak, öte yandan siyasi iktidarın değişimini engellemek.

Çözüm niyeti?

Yazın ortasını çoktan geçtik. Okur bu satırları okurken Bahçeli’nin kendisine tevcih edilen rolün gereği DEM Parti sıralarına yaklaşarak el sıkışmasının üzerinden 9 ay geçmiş olacak. Öcalan ve PKK, demokratik dönüşüm olanaklarının önünün açılması hedefiyle, tarihte görülmemiş bir hızla ve hiçbir anayasal ve hukuksal güvence aramaksızın silahlı çatışmayı sonlandırdılar ve silahlı çatışmanın öncü örgütünü feshettiler. Bu bütün imalarıyla birlikte öylesine geri dönülmez bir iradi adımdı ki, başka hiçbir teminat gerekmeksizin maddi bir varlık olarak silahlar sahipsizleşirken yapı ortadan kalktı. Ama insanlar oradalar, yaşıyorlar ve umut ediyorlar.

Bunun karşılığında, Cumhur İttifakı’nın topluma demokrasi ve özgürlükler adına ne verdiğinin bu tarihsel adımı atanlarca nasıl göründüğünü merak edenler için Bese Hozat’ın sözleri altın değerinde:

“Çözüm niyeti olan, çözüm zihniyeti ve politikası olan PKK kendisini feshettikten, silahlı mücadeleyi durdurduktan, bitirme, sonlandırma kararı aldıktan hemen sonra ikinci gün hemen komisyon oluştururdu, Meclis’i toplardı, Meclis tartışırdı, yasa çıkarırdı, PKK’ye özgü özel bir yasa çıkartırdı. Siyaset hakkı tanırdı, yasal Anayasal düzenlemeler yapardı ve gerilla da çıkardı, giderdi, ovada, şehirde siyaset yapardı. Ciddi olan bir devlet, niyeti iyi olan bir devlet, çözüm zihniyeti olan bir devlet, bir iktidar bunu yapardı. Üzerinden ne kadar zaman geçmiş. 12 Mayıs, şimdi Haziran’ın sonlarıdır. Halen ortada bir şey yok. Bu kabul edilemez.

“[…] Türkiye’nin demokratikleşmesine dönük bir ciddi bir niyeti, iyi niyeti, zihniyeti, politikası olsaydı muhalefet üzerinde bu kadar ağır baskı, bu kadar şiddet uygulanmazdı. Demokratik siyaset alanı sonuna kadar açılırdı. Daha önce de bir programda söyledim. İstanbul’da faşizm varsa Amed’de (Diyarbakır) demokrasi olmaz. Türkiye’de faşizm varsa Kürdistan’da Kürt sorunu demokratik çözülmez. Kürdistan’da demokrasi olmaz. Bu mümkün değil.”

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Ortadoğu’da barış zor

Sonraki Haber

Şarkıların dostluğu

Sonraki Haber
Bir bilgeye vefa kitabı

Şarkıların dostluğu

SON HABERLER

Yapı-Yol Sen’den TİS öncesi açıklama

Yapı-Yol Sen’den TİS öncesi açıklama

Yazar: Yeni Yaşam
26 Haziran 2025

Tutsak Başaran’ın tahliyesi 6 ay ertelendi

Tutsak Başaran’ın tahliyesi 6 ay ertelendi

Yazar: Yeni Yaşam
26 Haziran 2025

HDP eski İl Eşbaşkanı Leygara’ya ceza

HDP eski İl Eşbaşkanı Leygara’ya ceza

Yazar: Yeni Yaşam
26 Haziran 2025

TMOOB: Newala Qesaba’nın hafızası yok edilmeye çalışılıyor

TMOOB: Newala Qesaba’nın hafızası yok edilmeye çalışılıyor

Yazar: Yeni Yaşam
26 Haziran 2025

Ayşe Sürücü’nün duruşması ertelendi

Ayşe Sürücü’nün duruşması ertelendi

Yazar: Yeni Yaşam
26 Haziran 2025

İHD ve TİHV: İşkence son bulana dek mücadele edeceğiz

İHD ve TİHV: İşkence son bulana dek mücadele edeceğiz

Yazar: Yeni Yaşam
26 Haziran 2025

İran: İsrail saldırılarında 627 kişi öldü, 4 bin 870 kişi yaralandı

İran: İsrail saldırılarında 627 kişi öldü, 4 bin 870 kişi yaralandı

Yazar: Yeni Yaşam
26 Haziran 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır