Hindistan ve Çin arasında yer alan ve “dünyanın çatısı olarak da adlandırılan Nepal’de, Eylül ayının ilk haftasında “Gen-Z Kuşağı” olarak adlandırılan bir halk isyanı yaşandı. Nepal hükümetinin, “sosyal medya” platformlarını yasaklaması ve yolsuzluklara karşı tepkiyle başlayan, kolluk kuvvetlerinin kitle üzerine ateş açmasıyla şiddetlenen isyanda onlarca ölü ve binlerce yaralı olduğu açıklandı. Halk isyanı başta parlamento binası olmak üzere, hükümet binaları ve yetkililerin evlerinin kundaklanmasıyla sürdü. Başbakan ve bakanlar ülkeden kaçtı.
Nepal kısa bir süre öncesine kadar monarşiyle yönetiliyordu. Emperyalizmin kuklası, komprador burjuvazi ve toprak ağalarının temsilcisi olan kral, Nepal halkı için adeta kan emici bir sülük gibiydi. Nepal halkı, Nepal Komünist Partisi (Maoist) önderliğinde 13 Şubat 1996’da Halk Savaşı’nı başlattı. Kısa sürede özellikle kırsal bölgelerde iktidar ele geçirildi ve başkent Katmandu kuşatıldı. 2007 yılındaki halk isyanı, kralı devirdi ve seçilmiş bir Kurucu Meclis monarşik sisteme son verdi. 28 Mayıs 2008’de Nepal’i laik federal demokratik bir cumhuriyet ilan etti.
Devrime önderlik eden NKP(Maoist) liderleri, “demokratik devrimi” sürdürmek, iktidarı kesin olarak almak ve kesintisiz olarak sosyalist devrime yürümek yerine, hakim sınıf partileriyle “barış içinde bir arada yaşamayı” ve parlamento yoluyla “devrimi sürdürme”yi tercih ettiler. Bu gelişme, NKP(Maoist) içinde, 2001 yılında başlayan Marksist Leninist Maoist çizgiye dair kırılmaların 2006 yılında artık açık revizyonist bir hatta bürünmesi anlamına geliyordu. Devrime önderlik edenler MLM’yi terk ettiklerini “sözde” olmasa bile pratikte ilan ettiler. Dolayısıyla Nepal’de hükümette yer alanların “komünist”, “Maoist” vb. olarak tanımlanması tarihsel ve siyasal gerçeklerle bağdaşmamaktadır.
Buna rağmen Nepal’deki “Z Kuşağı” isyanını değerlendiren birçok çevre, sözlerine önce hükümetteki “parlamenter Maoist”leri hedefe koyarak başlamakta ve sözde “komünistler”in başarısızlığından dem vurmaktadır. Kuşkusuz bugün Nepal’de yaşananlardan hareketle her tartışmanın dönüp dolaşıp Maoistlere bağlanması tesadüf değildir. Çünkü SSCB’de modern revizyonizmin, Çin’de “kapitalist yolcuların” iktidarı ele geçirmeleri ve sosyalizmde yaşanan geri dönüşlerin sonrasında önce Peru’da, Peru Komünist Partisi önderliğinde ardından da Nepal’de NKP(Maoist) önderliğinde başlatılan Halk Savaşları’nın gelişme kaydetmeleri ve iktidarı alma aşamasına gelmeleri, son derece önemli politik gelişmelerdi. Ne var ki bu mücadeleler başarıya ulaştırılamadı. Peru’da Başkan Gonzalo’nun esir düşmesi, Peru Devrimi’nin gerilemesine ve yenilgisine yol açtı. Nepal’de ise devrimin önderleri devrimi ilerletmek yerine, sınıf düşmanlarıyla uzlaşma yolunu seçti. Nepal devrimi, ihanete uğradı.
Bu objektif tarihsel gerçeklere rağmen Nepal’de gençlik isyanının ardından başta burjuvazi olmak üzere her türden karşı devrimci çevre, Troçkistler, bilumum Maoizm düşmanı akım yaşananları MLM biliminin başarısızlığı olarak propaganda etmektedirler. Bunun açık bir çarpıtma ve dahası kara propaganda olduğu ortadır.
Çünkü uluslararası komünist hareket ve Nepalli gerçek Maoistler, Nepal devrimine önderlik edenlerin, yeni revizyonist tezleriyle devrime ihanet ettiklerini çok erken bir tarihte işaret etmişler ve bu çizgi savunucularıyla ideolojik mücadele yürütmüşlerdir. Nitekim Nepal’de monarşinin devrilmesinin ardından parlamentoya giren ve çeşitli kereler hükümet kuran “parlamenter Maoist”ler, vadettikleri sözlerin hiçbirini gerçekleştirmemişler, Nepal halkının temel sorunlarının hiçbirine çözüm sunmamışlardır.
Kendilerine “komünist” diyen irili ufaklı partiler “parlamenter demokrasi” adı altında, emperyalizm, komprador burjuvazi ve büyük toprak sahipleri tarafından fonlanan parlamento partileri haline geldiler. Eskinin devrimcileri yeninin komprador bürokrat burjuvalar oldular. Halkı sömürme konusunda ustalaştılar. Yolsuzluklardan elde ettikleriyle lüks ev ve araba, yabancı bankalarda servet sahibi oldular. Kendi akrabaları ve çocuklarını kayırarak, Nepal gençliğinin tanımlamasıyla “NepoKids”ler yani “yandaş çocuklar” yarattılar.
İşsizlik, açlık ve yoksullukla boğuşan Nepal halkı ve gençliğinin isyanı tam da bu yeni komprador bürokrat burjuvalara, “yandaş züppe”lere yöneliktir. Birbiri ardına sözde “parlamenter demokrasi” adı altında birbiri ardına koalisyon hükümetleri kuran ve yolsuzluklarıyla nam salmış “yeni burjuvalara” dönüktür. Kitleler bir kez daha kendiliğinden olsa Başkan Mao’nun çağrısına uymuşlar ve “burjuva karargahları bombalamış”lardır.
Nepal’de yaşanan halk isyanına emperyalistlerin, bölgesel ve yerel gericilerin yön verme, kitlelerin haklı öfke ve tepkilerini kendi çıkarları için kullanma yönelimi mutlaka vardır. Ancak bu yönelim ve her türden komplo teorisi, Nepal gençliğinin ve halkın haklı ve meşru isyanını gölge düşürmemelidir. Nepal gençliği, 9 Eylül’de yani tam da Başkan Mao’nun ölüm yıldönümümde başbakanı istifa ettirmişler ve ülkeden kaçmasına yol açmışlardır. Bu bağlamda Başkan Mao’nun şu sözlerini hatırlatmak yerinde olur: “Marksizmin gerçeği binlerce ilke içerebilir. Fakat sonunda bir cümleyle özetlenebilir. İsyan Etmek Meşrudur!”