Özel eğitim gerektiren 10 çocuğun 7’sinin babaları tarafından terk edildiğini söyleyen yönetmen Şenay Kızılateş, ‘Temran’ isimli belgesel ile bu çocukların ve annelerinin yaşadıkları hakkında farkındalık yaratıyor
Belgesel yapımcısı Şenay Kızılateş’in çektiği “Temran” isimli belgesel, geçtiğimiz günlerde Ege Film Festivali’nde yeniden gösterildi. Zihinsel ve fiziksel engeli olan bir çocuk olan Temran ve annesi Şahide’nin verdiği mücadeleyi anlatan belgesel, kadınlara yüklenen bakım emeğini, toplum ve devlet tarafından yalnız bırakılışını sergiliyor.
Özel eğitim gerektiren 10 çocuğun 7’sinin babaları tarafından terk edildiğini ve kadınların yalnız bırakıldığını hatırlatan Şenay Kızılateş, belgeselle kadınların ve çocuklarının yalnızlığı ve dışlanmışlıkları konusunda farkındalık yaratmak istediğini söyledi.
Şenay Kızılateş, ilk çektiği Temran belgeseli ile 2023’te İstanbul’da 14. Komensi Sinepark Film Festivali’nde En İyi Belgesel Ödülü aldı. 2024’te Mersin’de Uçan Süpürge Film Festivali’nde gösterildi; bu yıl Almanya’da Türk Filmleri Festivali’ne katıldı. Ege Film Festivali’ne, Urla ve Foça Film Festivalleri’ne katıldı, jüri özel ödülleri kazandı. Şenay Kızılateş’in 2023’te çektiği Temran dışında aynı yıl çektiği Son Faytoncu (2023) adlı belgeseli de bulunuyor. Ayrıca Beni, Beni, Beni Seç (2022), Yetersiz Bakiye (2022), Foça (2024), Bunu Kim Yaptı? (2024) isimli kısa filmleri de bulunuyor. Temran’ın kurgusu Tuğçe Soytürk tarafından hazırlandı.
Belgeselin konu aldığı Şahide’nin acılarının, ötekileştirilmelerinin, yalnızlıklarının ve mücadelesinin görünür kılınmasını istediğini dile getiren Şenay Kızılateş, pandemi sürecinin hemen ardından, hâlâ pandeminin yarattığı atmosferde çektiğini ifade etti. Şenay Kızılateş, “Ya Covid’den ölürsem diye pandeminin hemen sonrasında 2023’te çektik. Hâlâ pandeminin etkisi vardı, insanlar yine korkuyordu. Bu nedenle tam bir ekip kuramıyorsun. Biri ‘hastalandım’ diyor, öbürü ‘Ben şuraya gelemem, mikrop kapıyorum’ diyor. Dolayısıyla çekimi görüntü yönetmeni olarak tek başıma yaptım. Belli bir dönem fotoğrafçılık da yapmıştım. İyi ki çekmişim, mutlu oldum” şeklinde konuştu.
Belgesel çekerken kişilerin rızası olmaksızın görüntü ya da özel yaşantısının yayınlanamayacağının altını çizen Şenay Kızılateş, Şahide’nin rızasıyla belgeselini çektiğini ifade etti. Şenay Kızılateş, “Zaten sık sık evine gittiğim, daha önceden bütün sıkıntılarını dinlediğim bir arkadaşımdı. Ama ister istemez birden görünür olmak onda gelgitler yarattı. ‘Acaba görünmesem mi, özel hayatımı çok bilmesinler mi?’ gibi… Ama son festivalde yine birlikteydik. Sahneye de çıktı” diye belirtti.
‘Temran, iyileştirici güç anlamına geliyor’
Asıl anlatılmak istenenin annenin yaşadıkları, emeği ve mücadelesi olsa da belgeselin adının Temran olduğunu belirten Şenay Kızılateş, “Temran aslında annesinin yaşamına damga vuran bir kişilik. Adıyla birlikte bana çekici geldi. Zaten mitolojik ismi de çok etkileyici. Temran, Diyarbakır’da bir köyün adı. Galiba Ermeni bir köyün adıymış. Mitolojide iyileştirici güç anlamına gelen bir kavram ama tam tersi bir durum olmuş. Bana ironik geldiği için etkilendim” diye ifade etti.
‘Erkeklik biraz güç ile ilgili’
Şahide ve Temran’ı belgeselleştirmekte kadın duyarlılığının etkili olduğunu kaydeden Şenay Kızılateş, “Erkekler ister istemez aynı açıdan bakmamışlardır diye düşünüyorum. Veya hiçbir belgeselci Temran’ı fark edip ‘Ben bu çocuğun, bu annenin acılarını veya bu annenin zorluklarını çekeyim’ dememiştir. Erkeklik biraz güç ile ilgili. Herhâlde onlar da genel anlamda güçten yana olan belgeseller mi yapıyorlar diye düşünelim. Hani genelleme yapmayalım ama genellikle demek doğru olacak” şeklinde dile getirdi.
‘10 engelli çocuğun 7’sinin babası terk ediyor’
Aile düzeninde neredeyse bütün yükün kadının sırtına verildiğini belirten Şenay Kızılateş, “10 özel eğitimli çocuğun 7’sinin babası, çocuk doğduktan belli bir süre sonra aileyi terk ediyor. Ancak 3 baba bu çocukların yaşamında var. O yüzden ben özellikle dikkati buraya vermek istedim. Yani kadınlar, özel eğitimli çocuğa sahip anneler yalnız bırakılıyor. Şahide de bunlardan birisi” diye belirtti.
‘Koşulların iyi değilse o değeri çok görmüyorsun’
“Sosyalistim” diyenlerin dahi kendi konforundan, özel alanını paylaşmaktan kaçındığını ifade eden Şenay Kızılateş, “O kadar da paylaşımcı olmadığımızı görüyorum. Buna çok şahit oldum. Nasrettin Hoca’nın ‘Ye kürküm ye’ hikayesi hâlen mevcut. Her ne kadar teorik olarak belli bir dünya görüşüne sahip olsa da bu geçerliliğini maalesef koruyor. Yani koşulların iyiyse arkadaş olarak daha fazla değer görebiliyorsun, evine kabul görüyorsun, hayatı paylaşabiliyorsun. Ama koşulların iyi değilse o değeri çok görmüyorsun. Paylaşıma çok açık olmuyor insanlar” dedi.
Şahide’nin Temran’la sürekli yan yana olduğu için üretkenliğini açığa çıkaramadığını ifade eden Şenay Kızılateş, “Çocuk direkt olarak annenin hayatını engellediği, zamanını aldığı için zaten ikiz bir hayat yaşıyorlar. Aslında bu kadar yeteneklere sahip olan bir kadın üretemiyor. Bundan daha kötü ne olabilir ki?” diye belirtti.
‘Devlet ve yerel yönetimler bakım yükünü hafifletebilir’
Annelik rolünün geleneksel kodlarla kazanıldığını ve annelik duygusunun çok yüceltildiğini dile getiren Şenay Kızılateş, “Annelik bir anlamda sadece biyolojik bir evre. Oysaki bir ömür boyu ‘annelik’ etiketiyle o insanın yaşamını rehin alabiliyorsun. Tabii ki toplumun ve devletin de sorumluluğu var. Çocuk sırf annenin değil ki; anne dünyaya getirmiş olabilir ama bu ülkenin, bu dünyanın çocuğu. Belediyeler, devletler bu çocuklar için gerçekten yaşanılır bir dünya kılmak zorundalar. Çocuklar kendi rızasıyla dünyaya gelmezler. Belediyeler elinden ne geliyorsa, anneyi veya bebeğini rahatlatacak zaman yaratabilirler, ücretsiz olarak. Gerçek anlamda eğitim verilebilir. Özel eğitimli öğrenciler için okullar var ama bir eğitimci olarak onların yetersizliğine inanıyorum, fiziksel koşulları uygun değil. Apartman benzeri bir yerde, odalarda bu çocuklara eğitim veriliyor. İyi bir denetlemeden geçerse, onların yaşamına uygun fiziksel koşullar olmadığı ortaya çıkar. Belki görünürde birçoğunun adı var ‘özel eğitim okulları’ diye” ifadelerini kullandı.
Şahide ile bir sivil toplum kuruluşunun etkinliğinde karşılaştığını ve gözlemlediğini dile getiren Şenay Kızılateş, “Diğerleri rahatlıkla otobüse binip hareket ederken bu kadın devamlı o çocukla ilgilenmek zorundaydı. Bir an gözüm ve gönlüm Şahide’ye kaydı. Onların farkına orada varmış oldum, orada tanıştım” şeklinde dile getirdi.
‘Özellikle kadınların, mücadelesini görüp belki bir şeyler yaparız’
Temran’ın çok beğeni topladığını ve çoğu insanın izlerken etkilendiğini ifade eden Şenay Kızılateş, “Benim için Temran’ın yeri çok ayrı. Çünkü farkındalık oluştursun diye yaptığım bir belgeseldi. Ne kadar çok paylaşılabilirse, farkındalık oluşturabilirsek; o kadar bu özel çocukların ve onların yakınlarının, ebeveynlerinin, özellikle kadınların sorunlarını, mücadelesini görüp belki bir şeyler yaparız” diye ifade etti.
Temran, 5–9 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek 3. Fethiye Uluslararası Film Festivali’nde de gösterilecek.
Kaynak: JINNEWS









