Jina Emînî’nin katledilmesinden sonra cezaevleri direnişin en kararlı alanlarından biri oldu. Tutsaklar, işkencelere, tecride ve idam tehditlerine rağmen eylemlerini sürdürüyor
İran’ın başkenti Tahran’da İrşad Devriyesi tarafından gözaltına alındıktan sonra 16 Eylül 2022 tarihinde katledilen 22 yaşındaki Jîna Emînî’nin ölümü, yalnızca İran’da değil, tüm dünyada tepkilere neden oldu. “Jin, jiyan, azadî” sloganıyla büyüyen eylemler, sokakları, üniversiteleri, fabrikaları ve cezaevlerini birer direniş alanına dönüştürdü.
Eylemlerin öncülüğünü yapan kadınlar, İran rejiminin hedefi oldu. Haklarında dava açılan kadınlara, ev hapsi, kırbaç ve hapis cezası gibi farklı cezalar verildi. İnsan hakları aktivistleri grubu, 9 Mart 2022- 7 Mart 2023 tarihleri arasında en az 3 bin 953 kadının tutuklandığını duyurdu. Öte yandan Jîna Emînî eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınan onlarca kişi idam edildi. Tüm bunlara rağmen özellikle İran rejiminin yıllardır susturmaya çalıştığı kadınlar, öğrenciler ve tutsaklar, bu süreçte seslerini daha da yükseltti. Cezaevleri ise, bu mücadelenin en kararlı alanlarından biri oldu. Tutsaklar; işkencelere, tecride ve idam tehditlerine rağmen eylemlerini sürdürdü.
Cezaevlerindeki eylemler
Jina Emînî’nin katledildiğine dair haberlerin cezaevlerine ulaşmasıyla birlikte birçok siyasi tutsak, özellikle kadın tutsaklar, eylemlere desteklerini duyurdu. Evin, Urmiye, Reşt ve diğer büyük cezaevlerindeki siyasi tutsaklar ortak bildiri yayımladı. Bazı cezaevlerinde sloganlar atıldı, gardiyanlarla çatışmalar yaşandı. Tahran’daki Evin Cezaevi’nde 15 Ekim 2022’de çıkan büyük yangın, tutsakların başlattığı isyanla doğrudan ilişkiliydi. Resmi açıklamalarda çelişkiler bulunsa da içeriden gelen bilgiler, yangının bir protesto eyleminin sonucu olduğunu gösterdi.
Kadın cezaevlerinde tutsaklar, saçlarını keserek Jîna Emînî’nin anısını yaşattı. Bazı kadın tutsaklar açlık grevine başladı. Özellikle Kürt kadın tutsakların öncülük ettiği bu grevler, dışarıdaki eylemlerle eşzamanlı yürütüldü. İnsan hakları aktivisti ve Nobel Barış Ödülü sahibi Nergis Muhammedi gibi önde gelen insan hakları savunucuları, cezaevinden defalarca protesto mesajları gönderdi.
Evin Cezaevindeki eylemler sürüyor
Evin Cezaevi’nde tutulan kadınlar, 14 Eylül 2023’te cezaevi avlusunda oturma eylemi başlattı. Her Salı günü idamları protesto eden kadın tutsaklar, ayrıca açlık grevini de sürdürüyor. Evin Cezaevi’nde başlayan bu grev birçok cezaevine yayılarak devam ediyor.
Jina Emînî’den sonra cezaevlerinde başlayan ve hala süren direnişi, İran’da olan ve can güvenliği nedeniyle ismini Leila Azadeh olarak değiştirdiğimiz avukatla konuştuk.
Siyasi tutsakların dışarıdan bilgi aldıkça eylemlerini artırdığını belirten Leila Azadeh, “İlk itirazlar, yüksek sayıda siyasi mahkumun bulunduğu Evin Cezaevi’nde başladı. Mahkumlar birçok hücreyi ateşe verdi ve ardından bu protestolar Tebriz ve Sina cezaevlerine yayıldı. Mahkumlar itirazlara katıldıkça, cezaevlerindeki baskı arttı. İran daha önce de mahkumlara karşı insan hakları ihlallerine tanıklık etmişti. Cezaevlerinde başlayan protestolarla birlikte mahkumlar, iletişim kısıtlamaları, ziyaret yasakları ve çeşitli fiziksel-psikolojik işkencelerle karşılaştı. Birçok mahkum itirazlara katıldığı için cezalandırıldı” dedi. İran’da uzun zamandır kadınların her alanda ön safta olduğunu kaydeden Leila Azadeh, rejimin de en fazla baskıyı kadınlara uyguladığını vurguladı. Leila Azadeh, “Erkeklerin idam cezası alma olasılığı daha yüksek gibi görünse de kadınlar en basit eylemler için bile ağır cezalar alıyor. Kadınlar erkeklere göre daha fazla hak ihlalleriyle karşılaşıyor. Bu yüzden daha çok ses çıkarıyorlar. İlk protestolar Jina Emînî’nin öldürülmesinden sonra kadınlar koğuşunda başladı. İdam cezalarına karşı protestolar da aynı zamanda kadın koğuşlarında başladı. Siyasi mahkumlar neredeyse aynı kararlılığı gösteriyor, ancak kadınların eylemleri daha dikkat çekicidir çünkü hem toplumun onlara verdiği rolleri hem de devlet otoritesini reddediyorlar” diye belirtti.
İsyan sürecinde öne çıkan suçlamalar
Protestolara katıldığı için tutuklananların yargı sürecine dair de bilgi veren Leila Azadeh, “Her mahkum için bu süreç farklıdır. Tutuklamanın gerçekleştiği şehir, protestolarda ölen asker sayısı ve şehrin siyasi önemi bu süreci etkiler. Savunma hakkı İran’da ideal bir kavramdır. Pek çok sıradan mahkum bile bu haktan tam olarak yararlanamaz. Birçok kişi avukata ulaşamadan karar verilir ve ailelerin veya tutuklunun itirazları reddedilir. Bazen avukatlar başka mahkemelere temyiz için gittiklerinde bile tutuklular idam edilir. Örnek olarak Muhammed Hüseyni’nin dosyası verilebilir. Bazı protesto katılımcıları mahkemede kendini savunma fırsatı bulamadı; bazılarının 15, bazılarının 20-25 dakikası vardı. Bazı mahkemeler, suçlamalar dahil olmak üzere 30 dakikadan uzun sürmedi. Bir siyasi mahkumun idam cezasından kaçması pek mümkün değil. İran’da rejimin geleceği, yasadan daha çok yargı kararlarında önemlidir. İran yargı sistemi, klasik yasaların çok ötesinde pek çok benzersiz yasaya sahiptir ve bu yasalar kutsal sayılır. Rejim ve devlete karşı hareketler çok sert cezalara tabidir. Uyuşturucu ve cinayet de idam cezası alır. Cinayet için istisnalar vardır; birini öldürürseniz ve ailesiyle anlaşır, onlara para verir ve affedilirseniz, bir süre hapis yatarsınız. Ancak devlet karşıtı suçlarda affedilme ihtimali çok düşüktür. İsyan sürecinde öne çıkan suçlamalar arasında ‘kamu düzenini bozma, ulusal güvenliği tehlikeye atma, devleti devirmeye komplo kurma, ihanet, casusluk, fitne çıkarma ve Allah’a savaş ilan etme’ suçlamalarıyla yargılamalar yapıldı.”
İran rejiminin, İsrail ile savaş sonrası büyük kayıplar verdiğine dikkat çeken Leila Azadeh, sosyal, askeri ve ekonomik büyük bir çöküşün var olduğunu belirtti. Rejimin, kendisine karşı herhangi bir eylemin olmasını istemediğini ifade eden Leila Azadeh, “Bu yüzden idamlar başladı ve sanırım protestolarla ilişkili birkaç kişiyi daha idam edecekler. Bu, halkı korkutuyor. İnsanların korkmasını ve sokaklardan uzak durmasını istiyorlar” dedi.
‘Toplumsal baskı, devletleri harekete geçirmek zorunda bırakır’
İran’da insanların her gün öldürüldüğünü ve birçoğunun kanıtsız bir şekilde suçlanarak öldürüldüğünü söyleyen Leila Azadeh, “Uluslararası devletler kendi çıkarları söz konusu olduğunda pek çok siyasi eyleme giriyor ama İranlılar idam edildiğinde sessiz kalıyorlar. Rejime ekonomik yaptırımlar uygulamak o ülkeleri demokratikleştirmez. İşgalden bahsetmiyorum ama daha ciddi baskılar uygulanabilir. Halk dayanışması önemli, ama görüyoruz ki herkes kendi sorunlarıyla meşgul. Ya da popüler olan şeylere karşı konuşuyorlar. Diğer konularda ise sessiz izleyiciler var. Toplumsal baskı, devletleri harekete geçirmek zorunda bırakır” ifadelerini kullandı.
Cezaevlerindeki direnişin sürdüğünün altını çizen Leila Azadeh, her Salı günü açlık grevlerinin yapıldığını aktardı. Leila Azadeh, “Bu protestolar çoğunlukla idamlara karşıdır. Bazı mahkumlar bireysel olarak adil yargılanma ve idamlara karşı seslerini yükseltmek için protestolar yapıyor. Ancak en yaygın itiraz türü her Salı düzenlenen ‘idam cezasına hayır’ protestolarıdır” diye belirtti.
Haber: Zemo Ağgöz \ MA