Çözüm sürecinde rollerini oynamak isteyen barış mücadelesi veren Kürt kadınları, sürecin samimi yürütülmesini ve kapsayıcı somut adımların atılmasını bekliyor
Ortadoğu’da kadınlar savaşların gölgesinde her yeni güne uyanırken, savaşlar cinsiyetçiliği, erkek tahakkümünü ve onun bir sonucu olan şiddeti desteklemeye devam ediyor. Savaş nedeniyle barınacak yer bulamayan ve göç yollarına düşen kadınların sayıları artıyor. Kadınlar bazen göç yollarında, bazen “umut” olarak gördükleri ülkelerde şiddetin her türlüsünü yaşıyor.
Türkiye’nin ve Suriye’de oluşturulan yeni hükümetin Suriye halkına yönelik saldırıları, Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze’ye saldırısı, Kürt sorununda çözümsüzlüğün yaşattığı askeri, siyasi ve sosyal krizler ve son olarak İsrail-İran savaşının patlak vermesi, savaşın yıkıcılığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Savaş ve çatışmalı süreçlerde kadınlar daha fazla cinsel şiddete maruz kalıyor. Kadın bedeni savaş alanının bir parçası gibi görülüyor.
Öte yandan savaşların karşısında barışın sesini yükselten taraf da yine kadınlar oluyor. Ataerkil ve militarizme karşı sokaklara çıkan kadınlar barış çağrısı yapıyor.
Yaklaşık 50 yıldır süren çatışmalı süreç, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı üzerine farklı bir aşamaya geçerken, çağrı üzerine 12’nci Kongresi’ni toplayan PKK’nin aldığı kararlar yeni bir sürecin başlangıcı oldu.
Böylesi tarihi bir süreçte kadınlar da rolünü oynamak istiyor. Ancak sürecin samimiyetine inanmak için iktidardan daha kapsayıcı, somut adımlar bekliyor.
Barış Annesi: Artık adım atılmalı
Kürdistan’da çatışmalı süreçlerin sonlanması için mücadele eden kadınlardan biri olan Barış Annesi Sultan Azbey, dünyadaki tüm savaşlara karşı olduklarını dile getirdi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Kürt halkı için büyük bir sorumluluk alarak bir süreç başlattığını söyleyen Sultan Azbey, “Başkan 27 Şubat’ta bir çağrı yaptı. Çağrının ardından PKK silah bıraktı. Ancak devlet adım atmış değil. Barış iki taraflı olur. Mesela siyasi tutsaklar bırakılmalı. Artık adım atsınlar ki onlara inancımız olsun” dedi.
‘Asker ve gerilla anneleri bir araya gelmeli’
Abdullah Öcalan’ın bu sürecin yürütücüsü olduğunu vurgulayan Sultan Azbey, “Dünyanın hiçbir yerinde bir halk önderi bu kadar uzun süre tutsak kalmamıştır. Hala Kürtlere karşı bir işkence var. Biz anneler, kan aksın istemiyoruz. Kürt, Türk, Arap, Çerkez, Êzidî hepimiz birlikte barış içinde yaşayalım istiyoruz. Yıllardır Kürt anneleri ağlıyor. Yıllarca bir varlık savaşı verildi. Asker, polis ve gerilla anneleri birlik olmalı, bir araya gelmeli” çağrısında bulundu.
Fatoş Sterk: Kadınlar rolünü oynamalı
Genç kadınlardan Fatoş Sterk de her türlü savaşta barış cephesini oluşturanın kadınlar olduğunu belirtti. Savaş ve çatışmaların kadınlar için, göç ve yıkım demek olduğunu ifade eden Fatoş Sterk, “Eğer toplumsal bir barış sağlanacaksa, bu kadınların rol ve misyonu ile olabilir. Sadece burada değil, Ortadoğu ve dünyada da böyle. Bu süreçte kadınların rol ve misyonunu oynaması önemli. 3’üncü Dünya Savaşı yaşanıyor ve dengeler değişiyor. Kadınlar olarak barışı sağlamadan durmayacağız” diye belirtti.
Kadınlar dört parçada bir araya gelmeli
Barış için yeni bir sürecin başladığını bu süreçte Kürtlerin ulusal birlik çalışmalarının da oldukça önemli olduğunu söyleyen Fatoş Sterk, “Yıllardır Kürtler arasında ulusal birlik çalışmaları yapılıyor. Bu çalışmalar Abdullah Öcalan’ın çağrısından sonra hız kazandı.
Egemen güçler bizleri 4 parçaya ayırmış olabilir. Dil, kültür ve yaşam olarak her alanda ayrı düşmemizi istediler. Ama bugün ulusal birliğe doğru adımlar atılıyor. Kürt kadınları olarak alanımız ne olursa olsun, bir araya gelebilmeliyiz. 4 parçada kadınlar hem barış hem de ulusal birlik için bir araya gelmeye devam edecek” şeklinde konuştu.
Borazan: Savaş dönemlerinde kadınlar dezavantajlı durumda
“Kadınlar neden barış istiyor?” sorusuna yanıt veren Mariye Bildirici Borazan ise, savaş dönemlerinde kadınların her zaman dezavantajlı ve ikincil durumda olduklarını belirtti. Mariye Bildirici Borazan, “Bu yaşadığımız birçok örnekle önümüzde duran bir gerçek.
Bu bilinçli bir politikanın sonucu, çünkü erkekler için kadınlar her iki anlamda da ‘kırmızı çizgi’ olmuş oluyor. Namus üzerinden yürütülen bir algı var. Bu algı ile kadınlara yapılan saldırılar var. Bu erkeklerin hem erkeklik duygusunu körükleyen bir durum, hem de kadınları kullanışlı ‘aparatlar’ haline getiren bir durum. Dolayısıyla savaşın bitmesi kadınların bu saldırılardan da kurtulması anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.
‘Muhatap bulmakta zorlanıyoruz’
Savaşların sadece silahlı çatışmalar olmadığını söyleyen Mariye Bildirici Borazan, “Savaş dediğimiz şey sadece sahada silahlarla yapılan bir şey değil. Bunun sosyolojik, toplumsal boyutları var. Savaşlarda kadınların toplum içindeki sorumlulukları toplumsal cinsiyet rolleri ile ilgili bir durum. Genç, Kürt ve Müslüman bir kadın olarak savaşın bitmesiyle ilgili tabi ki taleplerim var. Ancak muhatap bulmakta zorlanıyoruz” diyerek, sürecin daha somut adımlar ile ilerlemesi gerektiğini belirtti.
Bir gün savaş bitmeli
Savaşın kadınlar üzerindeki etkilerini sıralayan Mariye Bildirici Borazan, konuşmasına şu şekilde devam etti: “Savaş demek sadece toplumda kadın ve erkeklerin ölmesi demek değil. Aynı zamanda huzurun bozulması demek, bu toplumsal hayatın her alanını etkileyen bir şey. Aynı zamanda ekonominin bozulması demek, ekonominin bozulması aynı zamanda bir erkek için geçinememek anlamına geliyor. Ama bir kadın için toplumsal rollerin ona yüklediği annelik durumunu da etkiliyor. Aynı zamanda her koşulda tetiklenen erkeklik gururunun mağduru olma durumunu da tetikliyor.
Kadınların yaşam hakkını, toplumsal hayatta kendilerine yer bulabilme hakkını engelliyor. Dolayısıyla bir gün savaş bitti ve refah içinde yaşayacağız diyeceksek, ekonomik bağımsızlığımın bundan etkilenmediğini, bir Kürt kadın olarak Kürtlük varlığımın, kadın kimliğimin bundan etkilenmediğini görmem gerek. Bunu biyolojik bağla bağlı olduğumuz kadınlar için değil, bütün kız kardeşlerimiz için söylüyorum.
‘Somut ve net bir süreç görmek istiyoruz’
Hala hükümetin somut bir adım atmamasını eleştiren Mariye Bildirici Borazan, “Tabi Kürtler olarak taleplerimiz var. Şu an hali hazırda bizim önümüze konan bir reçete ve ajanda yok. Biz savaşın olduğu süreçleri yaşadık, gördük biliyoruz. Peki savaş bitince ne olacak, bize şu anda ne vaat ediliyor? Ben somut ve net bir süreç görmek isterim. Biz çok fazla kendilerine vadedileni ve çok az şeye kavuşabilen insanlarız. Bugüne kadar kazanılan şeyler de lütfedilen şeyler değil, elde ettiğimiz her şeyi tırnaklarımızla kazıyarak elde ettik. Bu süreçten sonra neyi kazanmış olacağız? Kayıplarımız nasıl telafi edilecek? Bütün bunların sonuçlarını görebileceğimiz bir süreç olmasını umuyorum” değerlendirmesinde bulundu.
Mariye Bildirici Borazan, konuşmasını şu şekilde tamamladı: “Net bir program, net bir neden-sonuç ilişkisi konuşulsun. Geçmişimiz ve yarınımız ile bir bütün olduğumuz için, ikisinin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kazanımlarımızın artık net bir şekilde ortaya konulmasını istiyorum.”
Haber: Arjin Dilek Öncel / NûJINHA