Süreç egemenler için küresel emperyalist bunalımın nasıl aşılacağı tartışmaları ile devam etmektedir. Bir yandan uluslararası iktidarların temsilcilerinin bu krizi aşma amacıyla uyguladıkları ekonomik, sosyal, askeri politikalar ve savaşlar diğer yandan krizin faturasının ceplerinden çıkarılmaya çalışılan emekçilerin ortaya koydukları direnişler. Kürdistan’dan, Ortadoğu’nun birçok ülkesine kadar Avrupa’dan Latin Amerika’ya kadar dünyanın birçok noktasına yayılan direnişler ve ayaklanmalar ‘krizin faturasını biz ödemeyeceğiz’ sloganlarının haykırılma şekli oluyor.
Dünyanın birçok yerinde ortaya çıkan isyan hareketleri ise; soykırım, ekonomik talan, baskı ve savaşlara karşı geliştirilen bir cevap niteliği taşıyor. Egemenler kendi çıkarları için dünyanın yer altı ve yer üstü kaynaklarını, insan gücünü, kâr ve egemenlik sağlayabilecek tüm olanakları kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etme hedefindedir. Tüm bu politikalara karşı geliştirilen direnişler bazı noktalarda farklılıklar arz etse de ortak nokta ezilenlerin, emekçilerin dünyanın artık yaşanamaz hale getirilmesine karşı geliştirdiği direniştir.
Dünyada gelişen direniş ve savaşla birlikte kadınlar bu direnişlerin en önemli dinamiklerinden biri olmaktadır. 25 Kasım kadına şiddete karşı uluslararası mücadele gününde elbette kadınlarında sokaklarda söyleyecekleri var. Dünyanın birçok ülkesine yayılan direnişler eşliğinde kadınlar, kendi cinsine uygulanmaya çalışılan soykırıma karşı büyük bir kavgaya tutuşmuşlardır. Kadınlar Rojava’da ve birçok ülkede talepleri olan; yaşam hakkı, toprağı ve geleceği için sokaklara çıkmaktadır, örgütlülüğünü sağlamaya ve sağlamlaştırmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda Kuzey Kürdistan’da farklı halklara mensup binlerce kadın, mevcut hükümet politikalarına, öldürülmeye, yoksulluğa ve kadınlara dayatılan cins ayrımcılığına karşı kendini sokaklarda ifade edecek ve isyanını dile getirecektir.
Mevcut iktidarın dönemlerine baktığımızda kadınlar en yoğun saldırı ve kölelik politikaları ile zapturapt altında tutulmaya çalışılmıştır. Kadın olmaktan kaynaklı; cins ayrımcılığı, işsizlik, ucuz iş gücü olarak görülme, katliamlar en çok AKP hükümeti dönemlerinde yaşanmıştır. Geçen yıl ortaya çıkan kadın katliamları tablosu yüzde bin dört yüzü gösterirken artık bu rakam katlanarak büyümüş, takip edilemez duruma getirilmiştir. Kadın Katliamlarının bu düzeyde yaşandığı bir ülkede eşitsizliğin ve sömürünün kadına ne düzeyde dayatılmak istendiğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu korkunç katliam tablosunun beraberin de işten atmalar, yoksulluk, taciz, tecavüz, psikolojik, kültürel, ekonomik, siyasal baskı, cinsiyetçi politikalar toplumun tüm hücrelerine iktidar tarafından sirayet edilmektedir. Kadın köleliği her alanda meşru kılınmaya ve toplum bu düzlemde evde, okulda, fabrikada, hastanede, sokakta en ince politikalarla işler hale getirilmek istenmektedir. Toplumun bütün kesimlerini iktidar doğrultusunda dizayn etme ve baskı altında tutma politikalarının başladığı nokta kadındır. Saldırılar İlk önce kadından başlar. Kadını susturmak toplumun hepsini susturmak anlamına gelir. Kadının renginin açığa çıktığı, örgütlülüğünün geliştiği yer neresi ise ilk saldırı oradan gelir. Bakıp gözlemlediğimiz de iktidarın ideolojik aygıtlarını, medyasını, kolluk kuvvetlerini ve tüm saldırı araçlarını ilk olarak kadına karşı kullandığını tespit etmekteyiz.
Kominalitenin temsilcisi kadın, köleliğin baş temsilcisi haline getirilmeye çalışılıyor. Her alanda baskı ve sömürü ise kadın nezdinde meşrulaştırılıyor. Büyük bedellerle kazanılan çalışma hakkı ise bir sömürü alanına dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Evin içinde görülmeyen emek olarak da tanımlanan kadın, kamu da fabrikada çalıştığı bütün alanlarda ucuz iş gücü ya da farklı baskı ve sömürü dayatmalarına maruz kalmaktadır. Mobing, derinleşen kriz gerekçesiyle ilk işten atmalar ve iş yerlerinde taciz tecavüz vs. kadının bulunduğu iş alanlarında uğradığı saldırılar oluyor. Örgütsüzlüğün tüm topluma dayatıldığı günümüzde kadın örgütsüzlüğün cenderesinde köleliğe mahkûm edilmek istenmektedir. Kadını eve kapatan, çocuk doğurma makinesi olarak gören ucuz iş gücü ve her türlü aşağılanmayı reva gören bu zihniyete karşı kadınların kendi öz örgütlenmelerini oluşturmaları hayati bir önem taşımaktadır. Emekçi kadınlar olarak 25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı geliştirilen eylemleri etkinliklerin sürekli kapsamlı bir mücadele hattı ile derinleştirilmesi ise daha önemlidir. Kadın, emeğine toplumculuğuna direnişçiliğine ve bedenine göz diken bu zihniyete öldürücü darbeler vurmak zorundadır. Mirabel kardeşler öncesi ve sonrası kadın kapitalist modernite zihniyetine ve şiddetine farklı şekillerde direndi. Tarihin sayfasında yerini alan kadın direnişi, bugün kendi tarihini farklı direnmelerle yazmaya devam ediyor ve gelecekte oluşacak demokratik uygarlık sisteminin de baş öznesi haline gelecektir.
Kadınlar ekonomik, siyasi, sosyal tüm yaşam alanlarında kendi öz örgütlülüklerini yaratacaktır. Kendi kendilerini yönetecekleri sistem içinde yer alarak, var olan sisteme karşı kendi renkleri ve örgütlülükleriyle anlık mücadele edip kadına karşı şiddeti her alanda köklü bir şekilde bitireceklerdir.