Kaybolan sesimizin farkındayız. 21. yüzyılda kapitalist modernitenin tüm saldırılarına, eril akla ve erkek egemen sisteme karşı kadın aydınlanmasını büyütecek, yol gösterecek bu kadim sese her zamankinden daha çok ihtiyacımız var
Aynur Sarıca
19. ve 20. yüzyıllarda kadınlar üzerinde kurulan baskılardan kurtulma ve daha eşitlikçi, özgür bir toplumsal düzen yaratma mücadelesi önemli bir yer tuttu. Bu iki yüzyılda verilen kadın mücadelesi, kadının toplum içindeki sınıfsal konumunun tartışılmasında belirleyici bir etken oldu. İşçi hareketleri çalışma koşullarının iyileştirilmesini talep ederken, sendikal hareketler kadınların, çocukların ve emeğin haklarının gözetilmesini savundu. Devrimlerde kadınların yer aldığı mücadeleler, düşünce ve pratikleriyle sonraki kadın hareketlerini derinden etkiledi. Rosa’lardan Clara’lara, Kollontay’lara uzanan bu mücadele hâlâ sürüyor.
19. yüzyılda belki de ilk kez tarih bu denli derinlikli bir şekilde yazılıyor. Yüzyıllardır kadının varlığı, sesi, rengi ve düşüncesi karanlıkla bastırılmak isteniyor. Bu karanlık istemin birçok nedeni var. Çünkü kadının aydınlığı; bilincin açığa çıkması, yayılması ve dönüşümüdür. Bu, adeta bir kelebek etkisi yaratır. Bu nedenle, kadın uyanışı ve özgürleşmesi ulus-devletlerin en büyük korkusu olmuş ve olmaya devam etmektedir.
Tarihe dönüp baktığımızda sürekli bir mücadele hâliyle karşılaşırız. Peki, neden hâlâ özgürleşemedik? Barışa ve özgürlüğe bu kadar ihtiyaç varken neden sürekli bir kaos hâkim? Kimler bu durumu istemedi, kimler engel oldu? Ulus-devlet zihniyeti tahtından olmamak, iktidarından vazgeçmemek ve sömürü kaynaklarını kaybetmemek için mi? Bu sorular arttıkça bizi hep aynı sonuca götürür: İktidarlar alanlarını daraltmak, hükümranlıklarını terk etmek istemezler. Bu yüzden ilk olarak kadın mücadelesine saldırırlar.
Bugün artık her alanda –evde, işte, sokakta– tüm kadınlar tek bir ağızdan “21. yüzyıl kadın özgürlüğünün yüzyılı olacak” diyor. Çünkü kapitalist modernitenin yok ettiği mucizevi yaşam ancak özgür bir toplum ve onun sosyalist kişiliğiyle yeniden kurulabilir. Bu yaşam modeli, Jin, Jiyan, Azadî felsefesiyle kadın ekseninde gelişir. Kadını toplumdan koparıp köleleştiren sisteme karşı, kadının evrenin özü olduğunu biliyoruz. Bu yüzden, karanlığa hapsedilmek istenen her kadın ve her yaşam için bir meşale yakıyoruz. Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmeyecek; bu mücadele de sürecektir.
Özgürlük mücadelesi verirken erkek egemen sistemlerce katledilen tüm kadınlara bir borcumuz var. Özgürlük en çok onlara yakışırdı. Sara’ya, Berîtan’a, Zîlan’a, Sema’ya, Nagîhan’a, Pelin’e ve daha nicelerine… Onlara olan borcumuzdur direnmek.
Tam da burada Nagîhan Akarsel’in şu sözü aklıma geliyor: “Çağın duygu ve düşünce çağlayanına çağıran bir sese ihtiyacımız var. Eski, arkaik olduğu kadar şimdiyi de anlatan bir ses…”
Bu söz, yaşadığımız süreci ne güzel özetliyor. Kaybolan sesimizin farkındayız. 21. yüzyılda kapitalist modernitenin tüm saldırılarına, eril akla ve erkek egemen sisteme karşı kadın aydınlanmasını büyütecek, yol gösterecek bu kadim sese her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Bu sesin tarihin karanlığına gömülmesine sessiz kalamayız.
Egemen ideolojiler, erkek egemen ve devletçi yapılarıyla kadının kazanımlarını yok etmeye çalışmıştır. Kadınla toplumsallaşma temelinde örülen yaşamı inkâr üzerine inşa edilen bu zihniyet, 21. yüzyılda kadın özgürlük mücadelesi sayesinde teşhir olmuştur. Bugün çok daha net görüyoruz ki bu yüzyıl, kadın özgürlük mücadelesinin yüzyılı olacaktır. Bunun somut örneklerinden biri, yaşamının 23 yılına birçok mücadeleyi sığdıran, kadın özgürlüğü için savaşan ve bu uğurda yaşamını yitiren Pelin’dir. Mücadele deneyimi ve duruşuyla yüzyılımızın hakikati haline gelen Pelin yoldaş, tüm bu tarihi akışın, iktidarın korkularının, kadın uyanışının ve yarattığı güzelliklerin toplamı değil midir? Ve tüm bu toplamın kendisi hepimiz için büyük borç demek değil midir?
Öyleyse dem her zamankinden fazla gidenlerin özlemi olan demokratik toplumu inşa etmenin, kadın eli, ruhu ve güzelliğiyle dokumanın, özgürlük şafağında buluşacağımız günlere kararlı adımlarla yürümenin demidir.
Kadın mücadelesine ilham olan, bu uğurda yaşamını yitiren tüm kadınların anısına sonsuz saygı ve bağlılıkla…
Size bir ÖZGÜRLÜK borcumuz var.