Türkiye’de ve dünyada doğal felaketler peş peşe yaşanıyor. Bu yaşananlara karşın Türkiye’de Kanal İstanbul, nükleer santraller ve HES’lerde ısrar edilmesinin çevre felaketlerini arttıracağı belirtildi
Dilan Babat – Ankara / JINNEWS
Elazığ’da meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki deprem ve devam eden artçı depremler, Van’ın Bahçesaray ilçesinde 41 kişinin yaşamını yitirmesine neden olan çığ felaketi, Avusturalya’daki orman yangınları gibi doğal afetlerin peş peşe yaşandığı bir süreçte, Türkiye’nin gündeminde hala Kanal İstanbul Projesi bulunuyor. Ekolojistler ve çevre mühendisleri doğa felaketine yol açacak planlamalara karşı uyarırken, Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şube Kurul Üyesi Dilek Yüksel, konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Gerçekten gerekli mi?’
Yüksel, iklim değişikliği nedeniyle azalan su kaynaklarına bir de havza alanlarının tahrip edilmesine sebep olacak ‘çılgın’ projelerin eklendiğini kaydetti. Tarım arazisi olarak kullanılan arazilerin son dönemde toplu konut projeleri için kullanıma açıldığını, tarımsal üretimden uzaklaşıldığını ifade eden Yüksel, “Tarım politikalarının halktan yana üretilmesi gerekirken tarım alanlarının da su havzaları gibi talan edildiğini görmekteyiz. Hidroelektrik santraller (HES) sürekli gündemimizde olan bir konu. HES yapılırken tıpkı nükleer santraller gibi sorgulamak lazım, gerçekten gerekli mi?” dedi.
‘Doğal yaşam gasp ediliyor!’
Orman yangınlarına bakıldığında ise hükümet politikalarının sermayeden yana yapıldığını ifade eden Yüksel, “Bu tutumu sık sık yangınların gerçekleştiği ülkede ‘yangın söndürme uçaklarının arızalı olduğu’ söyleminde görmekteyiz. Ormanlık alanları imar ihtimali olarak görmek bunun diğer göstergelerindendir. Orman yangınları yanan ağaçlar değildir, canlı yaşam hakkının hiçe sayılmasıdır. Çünkü yok olan doğal yaşam alanıdır. Aynı zamanda orman yangınları ile son bulan canlı hayatlarıdır” ifadelerini kullandı. Solunan hava, ulaşılmaya çalışılan veya içinde yaşanılan sucul ortam olduğunu söyleyen Yüksel, “Bugün inatla yapılmaya çalışılan Kanal İstanbul Projesi, nükleer santraller, HES’ler, dolgu alanları tam bir çevre felaketidir aynı zamanda ise doğal yaşam alanlarının ihlal edilmesiyle de doğal yaşam alanı gaspıdır.” dedi.
‘Suyun yüzde 29’u yok olacak!’
Sazlıdere ve Terkos su kaynaklarının yok olması İstanbul’un su ihtiyacının yüzde 29’unun yok olması demek olduğunu ifade eden Yüksel, “Bu oran 6 milyon kişinin su ihtiyacına denk düşmektedir. Sazlıdere Barajı su toplama havzası yaklaşık yüzde 60’ını kaybedecek olup bu oran Avrupa yakasının su ihtiyacının yüzde 8’ine denk düşmektedir. Terkos Gölü ve Sazlıdere Barajı ve su toplama alanları havza yıllık verimi incelendiğinde Sazlıdere Barajı ve havzasının metrekare başına su tutma kapasite veriminin en yüksek havzası olduğu görülmektedir” diye belirtti.