Sosyolojik sorunlar; davranış alışkanlıkları ve psikoloji üzerinde telafisiz tahribatlar yaratıyor. Çocukların muhakeme, sonuç değerlendirme ve empati yeteneklerinin yetişkinlerle aynı düzeyde olmadığını biliyoruz. Aynı zamanda nörobilimsel çalışmalarla çocukların beynindeki karar verme ve dürtü kontrolü alanlarının tam gelişmemiş olduğu kanıtlanmış durumda
Melek Nur Ramazanoğlu
Son dönemde, Minguzzi davası dayanak gösterilerek çocukların yargılama usulleri ile ilgili olumsuz değişiklikler yapılması yönünde sesi ve öfkesi gittikçe artan bir kamuoyu oluşturuldu. Bu konuyla ilgili pozitif hukuk boyutuyla tartışmaların tüketildiğini düşündüğümden çocuk suçluluğuna suç sosyolojisi yönünden bakarak yazmaya karar verdim.
Yaşadığımız toplum; insanın muhakeme sınırlarını zorlayan, adaletsizliğin her kuruma ve her insan ilişkisine sızmış olduğu, yargı sisteminin niteliksel açıdan çöktüğü, kadın cinayetlerinin ve çocuk istismarlarının çoğaldığı, ahlaki çürümenin hızla devam ettiği, etik sorgulamaların rafa kaldırıldığı bir distopya vadediyor. Bunları yazarken karamsar olmamak çabasıyla kendimi sınırlandırdığımı bilmenizi isterim. Bu akıl almaz çağın içinde yetişkin olarak yaşamak oldukça zor, yetişkin olarak çocuk büyütebilmek de zor. Ancak görüyoruz ki en zor olanı da çocuk olmak. Öldürmek ve öldürülmek eylemlerinin öznesi olmak.
Yıllar önce okuduğum, bir çocuk psikiyatristinin terapi seanslarından derlenmiş kitapta, “Kötü muamele görmüş ve travma geçirmiş çocukların en çok ihtiyaç duyduğu şey eskiden geçirdikleri travmanın yarattığı acıyı, sıkıntıyı ve kayıp verme durumunu dindiren sağlıklı bir toplumdur.”(1) cümlesinin altını çizdiğimi hatırladım. Bir çocuğun suçla ilişkilenme anının bu cümlenin tam da ortasında bir yerde gizlenmiş olduğunu düşünüyorum. Çocuklar neden suça doğru giderler ve suçtan doğan mahkûmiyet onlara ne yapar?
Çocukların ceza adalet sistemine dahil olmasına içinde bulunduğu sosyolojik ve psikolojik koşulların neden olduğu sayısal veriler, gözlemler ve bilimsel raporlarla kanıtlanan bir olgu. Çocuklar suçluluk potansiyeli ile doğmazlar. İçinde bulundukları yaşam koşullarından etkilenerek suçla bağlantılı hale gelirler. Davranış alışkanlıkları, çevrede gördükleri olumlu ya da olumsuz durumlara göre şekillenir. Ceza kanununun suça sürüklenen çocuk tanımı da bu temelde geliştirilmiştir. Çocuk hiçbir zaman suçun ana öznesi değildir. Çocuk suçluluğu gerekli koruyucu, önleyici, destekleyici ve geliştirici tedbirlerin alınmamasından doğar.
Birleşmiş Milletler’e üye ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1990 yılından beridir imzacısı olan Türkiye; çocukları kötü sosyal koşullardan, derin yoksulluktan, her köşe başında görülebilir olan uyuşturucu satıcılarından, suç örgütleri ile ilişkilenme olasılıklarından, psikolojik travmalardan koruyabilmek için hiçbir politika üretmiyor. Hatta el arttırıyor; kasıtlı olarak çocuk işçiliğinin önünü açan, suç örgütlerinin yaygınlaşmasını sağlayan, devlet eli ile öldürülen çocukların faillerini cezasız bırakan, eğitimi niteliksizleştiren, tarikatları güçlendiren birçok faaliyet yürütmeye devam ediyor. Yani, yasadan ve uluslararası mevzuattan doğan hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmiyor.
Hızla kötüye giden bu koşulların devamlılığını sağlayan şey ise bu sisteme ayak uyduran ve hiçbir itirazda bulunmayan toplum. Tamamen sisteme entegre ve maddi menfaat temelinde yaşayan yeni çağ insanı sistemin devamlılığı adına asli roller üstleniyor. Bu haliyle toplumun her bireyi çocuğa zarar veren çürümüş sosyolojik yapının birincil sorumlusu haline geliyor. Bu sebeple sorunu sadece devletlere ya da sistemlere yöneltmek doğru değil. Değişimi zorlamak için asıl hedef elbette devlet olmalı ancak eleştirinin büyük çoğunluğunu da toplum kendi içerisinde yapmalıdır.
Sebeplerini ve türlerini çeşitlendirebileceğimiz sosyolojik sorunlar; davranış alışkanlıkları ve psikoloji üzerinde telafisiz tahribatlar yaratıyor. Çocukların muhakeme, sonuç değerlendirme ve empati yeteneklerinin yetişkinlerle aynı düzeyde olmadığını biliyoruz. Aynı zamanda nörobilimsel çalışmalarla çocukların beynindeki karar verme ve dürtü kontrolü alanlarının tam gelişmemiş olduğu kanıtlanmış durumda. Bu sebeple yetişkinlere nazaran çocukların sosyolojik sorunlardan etkilenme biçimi çok boyutlu ve daha sarsıcı.
Çocuklar, henüz gelişimini tamamlamamış beyin yapıları -bu durum hukuki açıdan irade kavramında karşılık bulur- ve sağlıksız bir psikoloji için her türlü imkânı sunan toplum gerçekliği ile baş başa bırakıldığında şiddetle ve doğalında suçla ilişkili hale geliyor. Zannediyorum öfke-nefret-intikam denkleminden kurtulamadan çocuklar için ağır cezalar talep eden zihinler, meselenin sistemsel ve çok boyutlu değerlendirilmesi ile; çocuk suçluluğunda toplumun her bireyinin, ailenin, öğretmenin, mahallenin, temelde de devletin payı olduğunu görebilecektir.
Peki ya ağır cezalarla mahkûm edilmesi istenilen çocuklara hapishaneye gönderildikten sonra ne oluyor? Hapishaneler, amacı ve yapısı itibariyle dış dünyadan izole edilmiş, otorite ile sürekli karşı karşıya kalınan, cezalandırılma algısının sürekli dayatıldığı yapılar olarak inşa ediliyor. Çocuklar buraya ailesinden, arkadaşlarından, evinden, okulundan koparılarak gönderiliyor. Hapishane koşullarının ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini inceleyen sayısız araştırma var. Yani, başka hiçbir çabaya gerek olmaksızın çocukların hapishanede tutulması tıpkı sosyolojik sorunların psikolojileri üzerindeki etkileri gibi, yaşamları üzerinde telafi edilemez tahribatlar bırakıyor. Suçun işlenmesinde saf iradesi olmayan çocuklar ellerinden iyi yaşama ihtimalleri alınarak şimdiye kadar karşılaştıkları kötü yaşam deneyimlerine yenilerini eklemek için hapishanelere gönderiliyor. Depresyonun, akran zorbalığının, istismarın, şiddetin, ayrımcılığın ve otoriter devlet gerçekliğinin en üst seviyede yaşandığı hapishanelere.
Tüm bu sistemin dönüşümü ve çocuğun üstün yararının gözetildiği bir yaşamın inşası için yapılması gerekenler hakkındaki fikirlerimi bilinçli olarak eklemiyorum. Belli ki çocuklar için ideal olanı kurgulayabilmek için toplumun önce nedeni, sonucu, sorumluyu ve sistemi görmesi gerekiyor. Sonra da belki bir soru sorması;
Bu suçta payımız olduğu gerçekliği ile yüzleşince, suçtan mahkûm edilip hapishaneye kapatılanın yalnızca o çocuk olması adil geliyor mu?
*Suça sürüklenen çocuk kavramına karşı hak temelli bir öneri.
(1) Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk – Dr. Bruce D. Perry, Maia Szalavitz