3-4 Aralık günlerinde NATO’nun 70. kuruluş yıldönümü vesilesiyle hükümet ya da devlet başkanlarının katıldığı zirve yapıldı. Zirve öncesi NATO üyesi ülkelerin kimi liderleri bazı açıklamalar yaptı. O açıklamalar içerisinde en çarpıcı olan ise Fransız Cumhurbaşkanı’nın açıklamasıdır. Macron şunu söylemişti: “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir.”
Bu açıklama haftalarca tartışıldı ve tartışmaları sürüyor. O tartışmaların gölgesinde NATO Zirvesi gerçekleşti. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirve öncesi yaptığı açıklamada, “NATO, YPG-PYD’yi terör listesine almaz ise NATO’nun Polonya ve Baltık ülkelerinin planını veto” edeceğini açıklıyordu. Ancak zirvede, YPG meselesi gündeme alınmadan Türkiye’nin Baltık Planı’nı onayladığı açıklandı.
Zirvede ikili ve çok yönlü görüşmeler de yapıldı. Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin mahiyeti bilinmiyor. Kapalı kapılar ardında karşılıklı verilen sözler pratikleştikçe daha net görülebilecektir. Ancak şu kesin: Türkiye’nin zirveye gitmeden önce “YPG terör listesine alınmaz ise, NATO’nun hiçbir planını onaylamayız” açıklaması yerini bulmadı.
Türkiye istediğini alamadı. Buna karşı veto edeceğim dediği planı onayladı. Şunun da altını çizmek gerekiyor: Baltık Planı NATO güçlerinin Rusya’ya karşı konumlanmasıdır ve Rusya’yı düşman görüyor.
Türkiye’nin çelişkili durumu irdelenmeye muhtaçtır. Bir taraftan Rusya ile kurduğu ilişkiler: Suriye’de iş tutma biçimi, S-400’ler meselesi, yeni Rus silahlarını envanterine dahil etme çabaları tezattır. Baltık Planı’nın onaylanması Rusya’yı rahatsız ediyor.
Türkiye’nin bir yanıyla başta Trump olmak üzere Batılı ülkeler ve bu ülkelerle kurduğu ilişkiler; askeri, siyasi, ekonomik ve ticari bağımlılıkları var. Diğer yandan Rusya ile iş tutma biçimi Türkiye çevresindeki ikili kıskacı giderek daha da daraltabileceğini gösteriyor.
Türkiye bu sürece neden ve nasıl geldi? 70 yıldır NATO ile kurduğu ilişki ve ona dayanarak varlığını güvenceye alma hali, neler oldu da yön değiştirme ihtiyacı hissettirdi? Rusya-Çin ekseni ile iş tutma pratiği içine girdi. Ne yardan ne de şerden olmama hali. Zor bir durum.
Birbirlerini göreceli de olsa düşman telakki eden Batı ve Rusya arasındaki gerilim içindeki ilişkilerle iş tutmanın temel nedeni Kürtler oluyor.
Kürtlerin Lozan Antlaşması’yla ülkeleri dörde parçalandı. Türkiye, Suriye, Irak ve İran egemenliğine terk edildi. Yüzyılı aşkın bir süredir yoğun asimilasyona tabi tutuldular ve direnişleri kanla bastırıldı. Artık dirilmezler denildi. Ancak tersi oldu. Kürtler dirildi. Özgürlük talepleriyle pratikleştiler. Çok boyutlu güç birikimlerini açığa çıkardılar.
Suriye iç savaşında başat bir rol oynadılar. Yenilmez denilen bütün zamanların en kötücül gücü olan IŞİD’i yendiler. Rojava’da Kürtler umulmayan ve beklenmeyeni gerçekleştirdiler. Bu dünyanın dikkatini çekti. IŞİD’in yenilebileceği açığa çıkarıldı. Bundan cesaret alındı. Rakka, Musul gibi şehir ve yerleşim birimleri bu cesaret temelinde IŞİD’den temizlendi. Hal böyle olunca; Kürtler dünyada haklı ve meşru zemin kazandı.
O yüzden Türkiye’nin “YPG teröristtir” söylemi NATO’ya kabul ettirilemedi. NATO güçleri bu istemi kabul etmeleri halinde; kendi iç kamuoylarında ciddi bir direnç ile karşılaşacaklardı. Liderleri seçimleri bile kaybedebilirler. Yönetememezlik krizine düşebilirler. Dolayısıyla Türkiye NATO zirvesinde yalnız kaldı. Polonya ve Baltık Planı’nı onaylamak zorunda kendini hissetti.
Kuşkusuz şu belirtilebilir: Acaba kapalı kapılar ardında başta Trump olmak üzere liderlerin Türk lidere verdiği sözler var mıdır? “Koşullar terörist demeye uygun değil. Biraz sabret. İlerde koşullar olgunlaştığında; kimi projeler karşılığında istemleri yerine getirilebilir. türü vaatler yapılmış mıdır? Yapılmış olabilir. Bu ihtimali düşük tutmak gerçekçi olmayabilir.
Dolayısıyla Kürtler bu tür durumları da hesaba katarak rotalarını çizebilmelidir. Bunun başında toplumsal olarak iç bünyelerini daha iyi örgütleme, ulusal birlik etrafında kenetlenebilmeleridir. Çok parçacılıktan çıkıp diplomatik zemini iyi değerlendirme, çok yönlü ve boyutlu ifadeye kovuşturma ve etkin baskı gücüne dönüştürmeyi hedeflemelidirler.
Nasılsa dünya vicdanı bizden yanadır ve oyunlar boşa çıkarılabilir gibi hayallere kapılmak kaybettirebilir. Kapitalist dünya entrikalar, komplolar ve fırıldaklar dünyasıdır. Duruşlar onlara göre hesaplanırsa başarı fırsatları ve olanakları daha iyi değerlendirilebilir. NATO zirvesi göstermiştir ki, başarı koşulları olgunlaşarak güçleniyor. Diğer bütün yapılması gerekenleri Kürtler ve dostlarının uğraş ve çabaları belirleyecektir.