Hakim sistemin yozlaştırdığı siyaset kurumları yerine, toplumun ihtiyaçlarına cevap veren demokratik ve ekolojik bir düzen kurulmalıdır. Politik yapılar, seçimler, meclisler ve yerel yönetimler, toplumsal fayda temelinde yeniden yapılandırılmalıdır
Kahraman Oğuz
İnsanlık tarihi boyunca, doğal toplumdan sınıflı topluma geçiş sürecinde, ezen ile ezilen, emek ile sermaye ve doğa ile insan arasındaki çelişkiler derinleşerek günümüze ulaşmıştır. Kapitalizm, bu çelişkileri büyüterek adeta bir kanser gibi topluma sirayet etmiş, insanı insanın hatta doğanın kurdu haline getirmiştir. Ancak bu sürdürülemez sistemin karşısında, yeni bir toplumsal düzenin inşası kaçınılmazdır. Bu dönüşüm, düşüncenin beşiği olan Ortadoğu’dan yükselerek gerçekleşecektir.
Kapitalizm kaosvari hastalıklar yaratıyor
Kanser, AIDS ve stres gibi hastalıklar, kapitalizmin toplumsal etkileriyle paralel şekilde yayılmaktadır. İnsan, vazgeçilmez yaşam unsurlarından koparılmış, köklü çözümler üretememenin sancısını çekmektedir. Kapitalizmin doğası gereği ürettiği kaos, sadece ekonomik veya siyasal krizlerle sınırlı kalmamış, insan sağlığına kadar sirayet etmiştir.
Thomas Hobbes’un “İnsan, insanın kurdudur” sözünü iktidarın zorunluluğuna dayanak olarak sunması, kapitalist toplumun gerçekliğini yansıtmaktan uzaktır. Kapitalizm, bireyleri yalnızca birbirine değil, doğaya da düşman hale getirmiştir. Azami kâr ve sınırsız birikim peşinde koşan burjuvazi, toplumun ve doğanın yok oluşunu hızlandırmaktadır.
Hiçbir hakim toplum sistemi bu kadar tahripkar olmamıştır
Marksist analizler, kapitalizmin kâr, emek ve paylaşım dinamiklerini açığa çıkarırken, onun emperyalizm ve savaşla nasıl sürdürüldüğünü de gözler önüne sermektedir. Tarihte hiçbir egemen sistem, toplum ve doğa üzerinde kapitalizm kadar büyük bir yıkım yaratmamıştır.
Ulusal bilinci ırkçı milliyetçiliğe, doğa ile uyumu ekolojik felakete, ekonomik gelişimi ise kitlesel işsizliğe dönüştüren kapitalizm, kendi yarattığı çelişkiler içinde çözülmektedir. Artık burjuvaziye karşı devrimi proletaryadan önce sistemin kendisi gerçekleştirmektedir. Kapitalizmin sürdürülemezliği ve çözülmesi, yeni bir toplumsal düzenin temelini oluşturacaktır.
Kapitalizm, toplumsal güvenliği tehdit ediyor
Kapitalizmin ürettiği güvensizlik ortamı, yalnızca dış tehditlerden veya hukuki suçlardan değil, sistemin kendisinin ürettiği açlık, işsizlik ve ekonomik eşitsizliklerden kaynaklanmaktadır.
Sağlık ve eğitim sistemleri çıkmaza girmiş, temel yaşam unsurlarına erişim giderek zorlaşmıştır. Konut, çevre, sağlık ve iş gibi en temel haklardan kopan toplum, tarihte ilk defa tamamen çözümsüzlük girdabına kapılmış durumdadır.
Bilim ve sanat iktidarın tekelinde
Toplumsal kriz dönemlerinde bilim, sanat ve teknik; toplumun yeniden inşasında belirleyici rol oynamalıdır. Ancak günümüzde, iktidarın kontrolü altındaki bu alanlar, toplumun bilinçlenmesini engellemek için araçsallaştırılmaktadır.
Sanat ve spor, toplumsal dayanışmayı güçlendirmek yerine kapitalizm tarafından bir uyuşturucu haline getirilmiştir. İnsanların gerçek sorunlardan uzaklaştırılmasını sağlamak için tüketim kültürünün bir parçası haline getirilen bu alanlar, toplumsal çözülüşü hızlandırmaktadır.
Din kurumları da benzer şekilde iktidarın çıkarlarına hizmet etmekte, bireyleri edilgen bir ruh haliyle sahte bir kurtuluş umuduna mahkûm etmektedir. Toplum, gerçeklikten koparılarak, sistemin sürdürülebilirliği için bilinçsiz kılınmaktadır.
Bilim ve teknik, insanlığın ve doğanın hizmetinde olması gerekirken, kapitalist sistem içinde yalnızca kâr odaklı üretime yönlendirilmiştir. Silahlanma, savaş ve gereksiz tüketim ürünleri, teknolojinin temel kullanım alanı haline getirilmiş; toplumsal fayda gözetilmemiştir.
Bu süreç, insanlığı çözüme değil, daha büyük krizlere sürüklemektedir. Kapitalizmin ürettiği kaosu görmeden, onu doğal bir düzen olarak kabul etmek, çözümsüzlüğü kalıcı hale getirecektir. Bu nedenle, entelektüel çaba ve eleştirel düşünce, her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır.
Zihniyet devrimi ve ahlaki değerlerin önemi
Kapitalizmin yarattığı ahlaki çöküş karşısında, yeni bir etik anlayış geliştirmek kaçınılmazdır. Toplumsal değerler, geleneksel etik ilkelerle sentezlenerek yeniden inşa edilmelidir.
Hakim sistemin yozlaştırdığı siyaset kurumları yerine, toplumun ihtiyaçlarına cevap veren demokratik ve ekolojik bir düzen kurulmalıdır. Politik yapılar, seçimler, meclisler ve yerel yönetimler, toplumsal fayda temelinde yeniden yapılandırılmalıdır.
Kapitalizmin kaosuna karşı mücadele, öncelikle zihniyet alanında kazanılmalıdır. Gerçek bir dönüşüm ancak bireylerin bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve alternatif çözümler üretmesiyle mümkün olacaktır.