Türkiye sinema tarihinde önemli bir yer edinen Cüneyt Arkın 85 yaşında vefat etti. Kimi entelektüel ve aydın kesimler Arkın’ı, Yılmaz Güney’in hakkı olan ödülü reddettiği için ve madenci filmindeki kimi replikleri nedeniyle neredeyse devrimci ilan etti. Oysa Cüneyt Arkın milliyetçilik sosuyla hazırlanan, yabancı düşmanlığı barındıran ve neredeyse ırkçılığa varan “Bir Türk dünyaya bedeldir” görüşünü son derece estetikten yoksun, kaba bir sinema tekniğiyle anlatan Malkoçoğlu, Battal Gazi ve Kara Murat gibi filmlerle özdeşleşmiş bir aktördü.
Katliam ve namertlik yapan, kadınları kaçıran, masum insanlara işkence yapan “Kahpe Bizans”ın kalelerini tek başına basıp kök söktüren ve cesaretiyle “Türkün gücünü” dünyaya gösteren bu karakterler Turancı, Neo Osmanlıcı bir neslin yetişmesinde önemli bir rol oynadı. Elbette bugünkü milliyetçiliğin müsebbibi Cüneyt Arkın değil ama Cüneyt Arkın burada gönüllü bir rol üstlendi. Dolayısıyla Cüneyt Arkın’ı devrimci ya da duyarlı sanatçı ilan etmek hem kendisine hem de tarihe büyük haksızlık olur.
Cüneyt Arkın dün son yolculuğuna uğurlandı ama toplumu “milliyetçi” hikayelerle uyutmak için yeni senaryolar hemen devreye girdi. Şimdi yeni Kara Muratlar, Malkoçoğulları ve Battal Gaziler, Arkın’ın oyunculuğuna taş çıkartacak bir performansla yeniden sahneleniyor. Üstelik bu kez senaryo beyaz perdede de değil doğrudan siyaset sahnesinde sergileniyor. Bu senaryonun oyunculuğunu da iktidar mensupları ve yandaşları üstlenmiş durumda. Önceki gün Madrid’de düzenlenen NATO zirvesi ve sonrasında yaratılan hava tamı tamına bir “Bizansı/Gavuru dize getirme” senaryosunun canlandırılmasıydı. 2022 iktidar yapımı bu senaryonun reklam ve tanıtım çalışmaları filmden sonraya bırakılmadı, aylar ve hatta yıllardır bu siyasi senaryonun PR’ı yapılıyor. Senaryo Akın’ın canlandırdığı filmlerdeki gibi son derece basit: Dünya’yı dize getiren Türkiye ve onu yöneten iktidar çeşitli “gavur” oyunlarıyla ve “Kahpe Bizans” yöntemleriyle durdurulmaya çalışılıyor ama “Kara Murat” tabii ki bu oyunu bozuyor. Türkiye karşıtı NATO ve ABD’nin başını çektiği emperyalist bloka karşı Türkiye tek başına mücadele ederek zafer kazanıyor. Bunu yaparken de Rusya’yı dengede tutuyor, Ukrayna savaşında arabuluculuk yapıyor, Suriye’de kurulan tuzağı bozuyor. Kelimenin gerçek anlamıyla “Bizans torunları” olan Yunanistan’a da had bildiriyor. Ve elbette mutlu son: Türkiye’yi ve iktidarı durduramayan emperyalist güçler Madrid’de Türkiye’ye ve onu yöneten “kutsal AKP-MHP ittifakına” boyun eğerek taleplerini kabul etmek zorunda kalıyor.
Sergilenen oyun aşağı yukarı böyle pazarlanacak. Aylardır sürdürülen “İsveç ve Finlandiya terör destekçisi”, “Avrupa Hristiyan kulübü”, “Almanya bizi kıskanıyor”, “ABD emperyalizmi ülkemizi bölmeye çalışıyor” propagandası boşuna değil. Bu anlaşmadan sonra ilk zaferi iktidar sözcüsü Bahçeli ilan etti. Bahçeli’ye göre Türkiye Madrid’de tarihi bir zafer elde etti ve emperyalistleri dize getirdi. Erdoğan Türkiye’ye muzaffer bir komutan gibi dönecek ve iktidar yandaşları tarafından öyle karşılanacak.
Oysa karşısında zafer kazanıldığı ileri sürülen NATO, yıllardır Türkiye’nin her türlü askeri ihtiyacını karşılayan bir örgüt. Emperyalist diye iç kamuoyuna pazarlanan ülkeler AKP’nin iktidar olma sürecinin mimarları ve bugün halen AKP’ye sonsuz desteklerini sürdürüyor. Üstelik bu güçlerin tamamı iktidara “zafer” bahşeden Cüneyt Arkın’ın filmlerinden uyarlanmış olan bayat ve basit senaryonun gönüllü figüranı oldular. Peki niye? Artık miadını doldurmuş olan iktidara yeniden can suyu olmak için. Halkın yaşadığı yoksulluğu, açlığı, sefaleti, ülkenin batışa sürüklenişini unutup yeniden iktidara destek vermek için. “Bir Türk dünyaya bedeldir” sözü yerine artık “Bir AKP’li dünyaya bedeldir ve vazgeçilmezdir” duygusunu toplumda yerleştirmek için. Milliyetçi hamaseti körüklemek için. İktidarın en milliyetçi aktörü olan Bahçeli coşkuyla bu “zaferi” alkışlamaya başladı. Yarın öbür gün “Türkiye NATO’dan derhal çıkmalı” görüşünü hararetle savunan ve “Erdoğan bizim çizgimize geldi” diyerek hükümete destek veren Ulusalcı-Avrasyacı klik de “NATO dize getirildi” diyerek NATO ile imzalanan anlaşmayı aynı coşkuyla alkışlayacak. Peki, Türkiye halkları bu bayat senaryoyu yer mi? Hep birlikte göreceğiz.
Elbette bütün bunlar yaklaşan erken bir seçimin ayak sesleri. Bu senaryonun pazarlanmasıyla birlikte, asgari ücret ve maaşlarda yapılan kısmi iyileştirmeler ile toplumun bir parça rahatlatılması ve bu koşullarda seçilmelere gidilmesi hesaplanıyor. Bütün bu işaretler Kasım’da Türkiye’yi baskın bir seçimin beklediğinin göstergesi.