Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kullandığı ‘Kastik katil’ kavramıyla birlikte kadınlara yönelik saldırılar daha derinden yeniden değerlendirilmeye başlandı. Jineoloji üyesi Aynur Sarıca, ‘Kastik katil, sadece bir birey değil, bir zihniyettir’ diyerek örgütlü mücadelenin önemine vurgu yaptı
Kadınlara yönelik saldırıların altında derin ve köklü sistematik bir yapı varlığını sürdürürken, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu “kastik katil” kavramı ile birlikte birçok tartışma yeniden yürütülmeye başlandı.Kastik katil; ateşli silahla yada kesici aletle değil, ideolojiyle, medya diliyle, eğitim sistemiyle, yasalarla ve toplumsal normlarla saldırır. Her kadın katliamı, bu görünmez failin nasıl her gün daha da güçlendiğini gözler önüne serer.
Yeni değerlendirmelere ihtiyaç var
“Kastik katil” kavramı ve kadın katliamlarına yönelik değerlendirmelerde bulunan Jineoloji üyesi Aynur Sarıca, mücadelenin önemine vurgu yaptı. “Özü itibariyle kaybettiğimiz noktada bir sorgulama sürecine giriyoruz. En nihayetinde, bizim yaşam tarzımız, oluşumumuz, varoluşsal dengemiz tarihsel olarak anaerkil bir toplumdan gelirken; bugün ise eve hapsedilen, ikinci bir kimlik olarak görülen, ihtiyaç çerçevesinde bir nesneye indirgenen bir cinsten söz ediyoruz” diyen Aynur Sarıca, bu durumların tartışılmasının yanı sıra yeni değerlendirmelere de ihtiyaç olduğunu vurguladı.
Hem bedensel hem fikirsel saldırı var
Kadın merkezli, kadın yönetiminin olduğu durumlarda eşitlik ve adaletin temelden paylaşıldığını vurgulayan Aynur Sarıca, “Mücadele hattı zamanla büyüdü ve egemen zihniyet, kadının yönetsel varlığını yok saymaya; düşünsel ve varlıksal olarak kadını ‘yok’ saymaya çalıştı” dedi.
Ahlaki ve politik toplumu hedef alıyor
Ziguratlarda en altta kadının ve kölenin yer aldığını, iktidarın ise erkeklik ve erkek zihniyeti üzerine kurulduğunu hatırlatan Aynur Sarıca, bu yapının ulus-devletlerde de sürdüğünü belirtti. Kadının varlığının ulus-devletin çizdiği çerçeveye uymuyorsa, cezalandırıldığını anımsatan Aynur Sarıca, “Toplumsal, ahlaki ve politik yaşamı hedef alan bu zihniyet, eşitlikçi bir doğal toplum yaşamını ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bu bazen bir sistem olarak, bazen bir birey olarak karşımıza çıkabilir. Sayın Abdullah Öcalan da bu durumu ‘kastik katil’ kavramıyla tanımlamıştır” diye belirtti.
Kadın kendi hayatına son veremez
Aynur Sarıca, Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu’nda, neolitik dönemden bugüne uzanan süreçte, kastik katille mücadeleye değindiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “Kastik katil, karşısındakini yok etmeye çalışan, kendi hükümranlığını sürdürmeye çalışan bir zihniyettir. Bu zihniyet, kapitalist çağda toplumun tüm değerlerini yok saymakta, ciddi anlamda bir yok edicilik taşımaktadır. Bu nedenle bugün tartıştığımız kavramlar, yaşadığımız gerçeklikten bağımsız değil. Günümüzde neredeyse her gün bir kadın, en yakını tarafından katlediliyor. Bu cinayetlerin hikâyeleri genellikle birbirine benziyor: Bir evin köşesinde, kendi tülbentiyle ‘intihar ettiği’ iddia edilen kadınlar… Ancak bu intihar değil. Bu, şüpheli bir şekilde işlenmiş sistematik cinayetlerdir. Kadın, doğayla bütünlüklü, yaşamla bağlantılı bir varlıkken kendi hayatına son vermez.”
Aynur Sarıca, şüpheli kadın ölümlerine bakıldığında sistematik bir işkence, istismar, tecrit ve susturma mekanizmasının işlediğini vurguladı. Kadını bir kafese koyan erkek aklının tüm renklerinin sönümlendirilmeye çalışıldığını ifade eden Aynur Sarıca, “Kadının sadece fiziksel değil, fikirsel olarak susturulması da bir kasttır. Yani kadın, toplumsal rolünden koparılarak, zihinsel olarak da öldürülmek isteniyor” şeklinde konuştu.
Bütüncül bir bakış açısı lazım
Aynur Sarıca, mücadelenin yalnızca fiziksel bir katliam karşısında değil, zihinsel bir dönüşümle de yürütülmesi gerektiğini vurgu yaparak, “Sayın Öcalan’ın paradigması ve kadın özgürlüğüne bakışı etrafında kenetlenerek, bu mücadeleyi her alanda sürdürmeliyiz. Egemen zihniyet, kadını susturmaya, toplumu bölmeye, doğayı katletmeye çalışacaktır. Ancak biz toplumu, doğayı, kadını ve bireyi bütüncül bir yaklaşımla savunmalıyız” sözlerini kullandı.
Egemen akıl örgütlülükten korkar
Aynur Sarıca, komün yaşamının önemini vurgulayarak şöyle dedi: “Komün kavramı, Mezopotamya’dan gelen kültürümüzde zaten var. Bugün bu yaşam tarzını kurmak ne geç ne de imkânsızdır. Artık beklenti halinden çıkıp, doğa katliamlarına, kadın cinayetlerine, çocuk istismarlarına karşı ciddi refleks göstermenin zamanı gelmiştir. Kapitalist sistemin ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ anlayışıyla herkesin sessiz kalması kabul edilemez. Artık örgütlü, güçlü ve birlikte hareket eden reflekslere ihtiyaç var. Çünkü egemen akıl, örgütlülükten korkar.”
Mücadelemiz büyüyecek
Mücadele alanlarının ve örgütlenmenin genişletilmesi gerektiğine işaret eden Aynur Sarıca, “Demokratik Bölgeler Partisi’nin Kadın Kurtuluş İdeolojisi atölyeleri, TJA’nın kadın buluşmaları, DEM Parti’nin Kadın Meclisi’nin çalışmaları güçlendirilmelidir. Bu bağlamda, kadın hareketiyle ve Jineoloji bilimiyle bütünleşmiş kadınlar olarak, kapitalist sistemin, sömürgeci aklın ve kastik katillerin karşısında mücadelemizi sürdüreceğiz. Ta ki özgür birey ve özgür toplum inşası tam anlamıyla gerçekleşene kadar. Sonrasında da çalışmalarımız devam edecektir” şeklinde konuştu.
Haber: Memihan Zeydan