Salgın sürecinde artan mobbing ve tacizleri buna maruz kalan kadın işçilerle ve sendikalar ile konuştuk
Tüm dünyaya yayılan koronavirüs salgını (Covid-19) ile birlikte işyerlerinde kadına yönelik taciz ve cinsel istismar vakaları da artış gösterdi. Türkiye bu ülkelerin başında geliyor. İşyerlerinde kadın işçiler daha çok baskıya, mobbinge, cinsel istismara ve tacize maruz kalıyor. Gazetemize konuşan kadın işçiler ve sendikalar işyerlerindeki taciz ve cinsel istismar vakalarında salgın ile birlikte yükseliş yaşandığını deneyimleriyle aktarıyor.
‘Bizzat maruz kaldım’
Gebze’de çalıştığı fabrikada yaşadığı taciz, cinsel istismar, baskı ve mobbing nedeniyle işinden istifa ederek şikâyette bulunan Bahar Gök, yaşadıklarını gazetemize anlattı. Gök, “Benim yakın zamanda istifama sebep olan şey çalıştığım fabrikada yaşadığım şeyler. Yaptığım şikâyete henüz cevap verilmiş değil. Daha dosya numarası oluşturulamadı. Taciz, mobbing ve cinsel şiddete varan eylemlerin fabrikalarda salgın öncesine göre arttığına bire bir şahit olanlardan birisiyim. Bu nedenden dolayı çalıştığım fabrikayı bıraktım. Yakın zamanda kardeşimin çalıştığı bir fabrikada 4 kadın işçinin bir usta tarafından tacize maruz kaldığını öğrendim. Ustabaşı boşanmış olan kadınlara ‘Sen neden evlenmiyorsun bak işte erkek arkadaş edinmezsen yarın benim üzerime atlarsın’ gibi çirkin söylemlerde bulundu. Tepki gösteren kadınlara ‘Sizi asla işe almazlar’ gibi söylemlerde bulunuyor. Yeni terfi alan bir kadına elle temas ederek cinsel taciz etti. Kadın panik atak geçirdi. İş arkadaşlarımızla kardeşvari ilişkiler yürütürken bugün yüzüne baktığımızda acaba benimle ilgili ne düşünüyor diye düşünür hale geldik” dedi.
‘Çirkin şeylerle karşılaştım’
Gök, işyerlerinde taciz ve cinsel istismarın kadınların yaşamında derin izler bıraktığını vurguladı. Eğer ses çıkarılmazsa tacizin, cinsel istismarın baskı ve mobbingin sonunun gelmediğini dile getiren Gök, “Eskiden Türkiye şartlarında bir işe girerdiniz ve emekli olana kadar çalışırdınız. Bugün öyle bir durum yok. İşverenlerin olduğu gibi bizlerin bugün pek çok alternatifi var ama değişmeyen şöyle bir gerçeğimiz var: Gittiğimiz her yerde, çalıştığımız her yerde biz eğer ki kafasını yerden kaldırmayan, çevresindeki olan biten her şeye kayıtsız kalan, varlığıyla yokluğu tartışılabilir bir canlıdan öteye geçtiğimiz anda sorun yaşamaya başlıyoruz. Bu yaşadığımız sorun bizi sadece fiziksel ve zihinsel olarak yormuyor aynı zamanda bizim bedensel bütünlüğümüzü ortadan kaldırıyor. Psikolojik olarak çok yoruyor. Tacizin, cinsel istismarın baskı ve mobbingin sonu yok. Onlarca işyerinde çalıştım ve belki onlarca işyerinde çalışacağım. Her çalıştığım işyerinde en az üç erkek çalışan tarafından -pozisyonu değişen erkekten bahsediyorum- hem eylem hem sözlü düzeyde çirkin şeylerle karşılaştım. Cinsel istismara ve tacize maruz kaldım. Ses çıkardığımda geçimsiz, uyumsuz, problemli insan durumuna düştüm. Biz kadınlar, kimi zaman görmezden gelip aman işsiz kalmayayım, aman ailem duymasın diyerek kimi zaman sorunları kendimiz çözmeye çalışıyoruz. Ne kadar ertelersek, ne kadar kendimize bir sorumluluk yüklemeye çalışırsak bir sonraki işyerinde daha fazlasıyla karşılaşacağız” diye konuştu.
‘Boyun eğmeyelim’
Tacize ve cinsel istismara karşı daha sesli bir şekilde, daha örgütlü mücadelenin yolunun şikâyet etmekten ve yaşananlara karşı sessiz kalmamaktan geçtiğine dikkat çeken Gök, “Yaşadığımız sorunları anlatabileceğimiz kanallar açmamız gerekiyor. Bunun sonu yok. Bulunduğumuz alanda belki daha ağır şeylerle karşılaşabileceğiz ama bunu biz kadınlar çözeceğiz. Tartışa tartışa, kavga ede ede gerekirse bazen geçimsiz, bazen huysuz insan durumuna düşmeyi göze almalıyız. Bunu kimse bize bahsetmeyecek. Bu gerçeğin çok farkındayım. Yaşananlara karşı sessiz kalmayalım” dedi.
Korkuyla susmayalım
İstanbul’da küçük ev aletleri üreten Sinbo fabrikasında çalışan Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası (TOMİS) üyesi Dilbent Türker, Kod 29 olarak bilinen 25/2. madde gerekçe gösterilerek işten atıldı. Türker de işyerlerinde salgın ile birlikte kadınlara yönelik cinsel istismar ve taciz vakalarının arttığını söyledi. Türker, “Sinbo fabrikasında zaten baskı, mobbing, cinsel istismar ve taciz had safhadaydı. Hiç korkmadan kadın işçilere karşı hakaret, taciz, mobbing gerçekleşiyor. Özellikle salgın sürecinde bu vakalar fabrikalarda daha çok arttı. Sinbo fabrikasında mobbing ve taciz ile birlikte kadın işçilerin istifa etmesi sağlanıyordu. Bu durum karşısında sendikaya ihtiyacımız olduğunu hissettik. Özellikle kadın işçilerin çalıştığı montaj bölümünde kadınlara istedikleri gibi rahatlıkla hakaretler, aşağılamalar yapılıyordu. Sinbo’da orta yaşta kadın işçi ağırlıkta olduğu için iş bulamam korkusuyla iş bırakamıyorlar. Zam istemek bir yana dursun üzerindeki mobbingi, tacizi anlatabileceklerini bile hissetmiyor kendilerinde. Sinbo’da yıllardır çalışan insanlar tazminatını bırakıp iş bıraksın diye pandemi sürecinde taciz, hakaret, aşağılama daha da artmış durumda. Kadın arkadaşlarımız bizi arayıp söylüyor” diye belirtti.
‘Mücadele ağı kurmalıyız’
Kod 29 olarak bilinen 25/2. madde gerekçe gösterilerek işten atılan Türker, hâlâ direnişine devam ediyor. Direnişteki işçilerle dayanışmanın önemine değinen Türker, işyerlerinde baskıya, mobbinge, tacize, istismara boyun eğmemek gerektiğini vurguladı. Türker, “Bu saldırıları püskürtebilmemiz için mücadele etmekten başka hiçbir şansımız yok. Mücadele eden işçilerle dayanışmak, bunu daha da gün yüzüne çıkarmak gerekiyor. Direnişlere sahip çıkmak gerekiyor. Mücadele ağı kurmamız gerekiyor. İşyerlerimizde baskıya, mobbinge, tacize ve istismara karşı boyun eğmeyelim” dedi.
Örgütlü olursak kazanırız
Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası Genel Başkanı Fatma Alökmen, salgınla birlikte işçi sınıfının koşullarının daha da ağırlaştığına dikkat çekti. Patronların salgını fırsata çevirerek kârlarına kâr kattığını, işçi sınıfına ise kölelik dayatıldığını vurguladı. Salgın ile birlikte kadın işsizlik rakamlarının arttığını söyleyen Alökmen, salgın ile birlikte işyerlerinde kadın işçilere yönelik taciz ve cinsel istismar vakalarının arttığına dikkat çekti. Alökmen, “Kuşkusuz ki kadın işçiler pandemiden en fazla etkilenen kesim oldu. Genel planda işsizlik artarken, kadın işsizliği de %25 oranında daha fazla artış gösterdi. Kadın işçiler için esnek ve kuralsız çalışma yaygınlaştı. Pandemide, kadınların sorumluluğu olarak ev işlerinin yüküyle birlikte, çocuk bakım sorumluluğu daha da arttı. Çok sayıda kadın bu nedenle dahi işten çıkarak eve dönmek zorunda kaldı. Ağırlaşan çalışma koşulları, güvencesiz ve kuralsız çalışma hayatı işyerlerinde şiddet, taciz ve mobbinge adeta davetiye çıkarmaktadır. Çalışma yürüttüğümüz alanlarda, özellikle pandemi sürecinde ağırlaşan çalışma koşullarıyla beraber, kadın arkadaşlarımızın işyerlerinde cinsel tacize dair şikâyetleri yaşanıyor. Ancak bunları somut istatistiklere dökebilecek durumda değiliz. Zira, pek çok kadın işçi arkadaşımız bile, sınıf bilincinden ya da işyeri örgütlüğünden yoksun olduğu koşullarda bu durumu dile getirmekten çekinebiliyor. İşten atılma korkusu, toplumsal baskılar, ‘adının kötü anılması’, eşlerine yansıması vs. sayılabilecek pek çok etken, taciz ve cinsel şiddetin işyerlerinden doğru ifade edilmesini sınırlandırabiliyor” dedi.
Örgütlü olmak şart
Alökmen, kadınların iş kaybetme korkusunun yanı sıra, toplumsal baskılar karşısında cinsel istismar ve taciz vakalarında susmayı tercih ettiklerini vurgulayarak cinsel istismara ve tacize karşı kadınların susmaması ve bu olayların üzerine gidilmesi gerektiğinin altını çizdi. Alökmen, “Her şeye rağmen, kimi resmi kurumlara yansıyan şiddet oranları, pandemi sürecinde yaşanan artışı da gösteriyor. Örneğin, ALO 170, 183, 155, 144 gibi hatlara kadınların şikâyetleri pandemi sürecinde artmış durumda. Ya da Mobbingle Mücadele Derneği’nin rakamlarına göre de bu süreçte işyerlerinde mobbingin arttığını gösteriyor ki, mobbingin kadın ağırlıklı olarak kadın işçilere dönük uygulandığını özel olarak belirtmek gerekir. İşyerlerinde kadın işçiler taciz ve cinsel şiddetle karşı karşıya kaldıklarında bu durumu dile getirmekte, sorunun üzerine gitmekte zorluk yaşıyorlar. Zira, şiddet işyerinde hangi biçimde yaşanıyor olursa olsun (dikey-yatay) erkek egemen toplumda, kadın işçilerin sorumlu tutulduğu bir tablo ile karşılanıyor. Kadınlar iş kaybetme korkusunun yanı sıra, toplumsal baskılar karşısında susmayı tercih ediyorlar. Ancak örgütlü bir güce dayandıkları koşullarda, cinsel taciz ve şiddetin üzerine gidebiliyorlar. Bunun geçmişte bir dizi fabrikada örnekleri var. Novamed, Kastaş, ECA Valfsel armatür, Migros, Rimaks öne çıkan örgütler. Eğer işyerlerinde bir örgütlülük var ise kadınlar örgütlü bir gücün varlığına duydukları güvenle tacize karşı daha güvenle hareket edebiliyorlar. Aynı zamanda kadın-erkek örgütlü gücün varlığıyla cinsel taciz ve şiddet engellenebiliyor” diye belirtti.
Mücadele hattı
Sendikaların, kadın işçilere dönük cinsel baskı, şiddet ve mobbing, işçi sınıfının ekonomik, sosyal hakları gibi temel bir mücadele başlığı olarak ele alması gerektiğine dikkat çeken Alökmen, işyerlerinde kurulacak kadın işçi komisyonları ile örgütlülüğün ve mücadelenin güçlendirilmesi gerektiğini söyledi. Alökmen, kadına yönelik cinsel istismar ve taciz vakalarına karşı işçi sınıfına örgütlü mücadele çağrısı yaptı. Alökmen, “İşyerlerinde erkek ve kadın işçilere dönük, kadınlarla erkeklerin tam hak eşitliğini esas alan eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır. İşyerlerinde tacize ve şiddete dönük kararlı bir mücadele sergilenmeli, işyeri örgütlülükleri bu açıdan temel sorumluluk taşımalı, aynı zamanda işyerlerinde kurulacak kadın işçi komisyonları ile bu örgütlülük ve mücadele güçlendirilmelidir. Kadınların tam hak eşitliğini savunmak ve beraberinde kadın işçilere dönük baskı ve şiddete karşı kararlı bir mücadele sergilenmesi için sendika şubelerinden genel merkezlerine kadar mücadele hattı ortaya konulmalı, bu kararlılık tüzüklerde yapılacak değişiklerle de beslenmelidir. Sendikalar, işçi sınıfı örgütlenmesinin ve toplumsal muhalefetin bir bileşenidir. Sendikalar üzerinden ifade ettiklerimiz, işçi örgütlenmeleri ve toplumsal muhalefetin diğer bileşenleri için de geçerlidir. Cinsel baskı ve şiddete karşı mücadele, kararlı bir duruş ve bunun güvencesi olan örgütlülükle olanaklıdır. Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası olarak, iş yerlerinden başlayarak, örgütlülüğü ve dayanışmayı büyüterek kadınların ve aynı zamanda işçi sınıfının kazanacağına inanıyoruz” dedi.