Büyükşehir belediyelerinin altı tamamen boşaltılıp adeta neredeyse sembolik bir düzeye getirilmek istenmektedir. Bu da demokrasinin geliştirilmesi ve Kürt sorununu çözme istemi değil, tamamen antidemokratik bir uygulamadır. Otoriter ve hatta totaliter iktidarlaşmada daha bir derinleşme çabasıdır
Mehmet Karakuş
Bir bütün olarak olup bitenden ders çıkaran iktidar, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndan da güç alarak yeni bir yasa ile kayyum atamalarına son vermek istiyor. Elbette buradaki sorun kayyum gibi antidemokratik bir uygulamaya nasıl son vereceği sorunudur.
Her ne kadar kayyuma son verme kulağa hoş gelse de, bunun nasılı işin mihenk noktasını oluşturmaktadır. Bir de çıkardığı dersin ve nasıl güç aldığının niteliği! Yoksa her kayyum atamasının sonlandırma çabası demokratik bir içeriğe sahip değildir. Aynı zamanda hak ve adalet niteliği de içermez.
İlk fırsatta insan kayyum uygulamasının son bulacağını duyduğunda, acaba iktidar Kürt sorununun çözümünde Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda çekince koyduğu bazı maddeleri kabul ederek bir adım mı atıyor, diyesi geliyor.
Büyükşehir belediyelerinin yetkilerini içeren ve ona belli bir sınır çizen söz konusu yasal düzenleme her ne kadar büyükşehir belediyelerinin yetkileriyle ilgili olsa da, ister istemez böylesi bir düzenleme birleşik kaplar misali ilçe belediyelerinin yetkilerini de etkiler.
Özcesi, belediyenin yetkilerine dair yapılmak istenen düzenlemenin içeriğine baktığımızda, iktidarın ne yapmak istediği kendiliğinden anlaşılacaktır.
Söz konusu düzenleme temel dört konu başlığını içermektedir. Bu konu başlıkları birbirlerini tamamlayan bir özelliğe sahiptir. Tencere-kapak diyalektiğine uygun olarak herhangi bir boşluğa, manevra alanına yer bırakmamaktadır.
İktidarın yürürlüğe koymaya hazırlandığı yasal düzenlemenin başında büyükşehir belediyelerinin bütçelerine ilişki düzenleme gelmektedir. Bu düzenlemeye göre büyükşehir belediyeleri kendi bütçelerini belirlediklerinde, her zamanki gibi kendi irade ve inisiyatiflerini baz alarak yürürlüğe koyamayacaklardır. Bütçelerini yürürlüğe koyabilmeleri için her şeyden önce bütçeleri valilik tarafından onaylanmasını şart koşulmakta, gerekli görülmektedir.
Demek ki, getirilmesi düşünülen söz konusu yasanın doğal bir sonucu olarak ilçe belediyeleri de bütçelerinin gereklerini yerine getirebilmeleri için Kaymakamlığın onayını almaları gerekmektedir. Bu da ister istemez yerel yönetimlerde zaten oldukça sınırlı olan mali özerkliğin tamamen ortadan kaldırılacağı, aynı anlama gelmek üzere sıfırlandırılacağı tartışılmaz bir olgudur.
Büyükşehir belediyelerine yönelik ikinci düzenleme ise sosyal yardımlara ilişkindir. Böylelikle büyükşehir belediyelerinin halka verdiği sosyal yardımlar, bu düzenlemeyle birlikte İçişleri Bakanlığı’nın onayına bırakılmaktadır. Bunun açıklaması şudur; artık büyükşehir belediyeleri iktidarın istemediği bireylere veya yurttaşlara sosyal yardım veremeyecektir. İktidar yerel yönetimlere sahip olmadığı halde, devlet yetkilerini kullanmaktan aldığı sınırsız güçle bu yasa aracılığıyla sosyal yardımları kendi yandaşlarına aktarmıyorsa, en azından muhalif yurttaşlara sosyal yardımı engellemeyi amaçlamaktadır.
Büyükşehir belediyeleri düzleminde getirmek istenen yerel yönetimler yasasının üçüncü düzenlemesi ise kentsel dönüşümle ilgilidir. Bundan böyle büyükşehir belediyeleri kentsel dönüşüm yapmak istediklerinde, buna dair plan ve projelerini İmar Bakanlığı’na onaylatmaları gerekmektedir. Muhalif belediyelerinin iyi çalışmadığı intibasını yaratmak için her plan ve projelerine ilgili bakanlık onay vermeyecektir. Böylesi bir algı yönetimi ile gelecek seçimde muhalefetin yeniden seçilmesini engellemeyi düşünmektedir.
Büyükşehir belediyeleri için öngörülen yasal düzenlemenin sonuncusu ise ihalelere ilişkin düzenlemedir. Bu yasaya göre büyükşehir belediyeleri verdikleri ihaleleri yürürlüğe koyabilmek için ilgili bakanlıklardan onay almaları gerekmektedir. Bu üç yasal düzenleme birleşik kaplar yasasına göre ilçe belediyeleri için de geçerli olacak. Bunu öngörebilmek için dahi olmaya gerek yok!
Böylece iki, üç ve dördüncü yasa Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının idari özerklikle ilgili maddelerini sıfırlamak anlamına da gelmektedir.
Bütün bunların doğal bir sonucu olarak getirilmek istenen yasal düzenlemeyle büyükşehir belediyelerinin merkezi yönetimin tamamen bir uzantısı olması, irade ve inisiyatiflerinin gasp edilmesi hedeflenmektedir. Şimdi getirilmek istenen yasal düzenlemeyle büyükşehir belediyelerine ve bunun doğal bir sonuç olarak ilçe belediyelerine kalan ise çöp toplamak, bahçe düzenlemek ve temizliktir. Bu alanlarda rant olmadığı için büyükşehir belediyelerini muhalefet de alsa, kayyum atamaya hiç mi hiç gerek kalmamaktadır. Büyükşehir belediyelerinin altı tamamen boşaltılıp adeta neredeyse sembolik bir düzeye getirilmek istenmektedir. Bu da demokrasinin geliştirilmesi ve Kürt sorununu çözme istemi değil, tamamen antidemokratik bir uygulamadır. Otoriter ve hatta totaliter iktidarlaşmada daha bir derinleşme çabasıdır. Aynı zamanda yanı başında antidemokratik uygulamada sınır tanımayan Rusya ve Çin gibi ülkelerle özdeşleşme çabasıdır. Eğer bu yasa Meclis’ten geçerse 200 yılı aşkın bir süredir devam etmekte olan Avrupa macerası, “Muasır medeniyet” düzeyine çıkma çabası veya isteği son bulacaktır. Devletin bekasını Rusya ve Çin gibi ülkelerin yanında gören anlayışın günün sonunda hiçbir sorunu çözemediği gibi içinde bulunduğu siyasal, ekonomik ve sosyal krizi geriye dönemez bir noktaya vardıracağı tartışılmazdır. Aklımızla dalga geçtiğini sanan iktidarın kalemşörlerinin/trollerinin, “kraldan daha kralcı” kesilenlerin kayyum atamalarına son verileceği nidalarının nasıl bir antidemokratik uygulamayı içerdiği açıktır.
Uzun sözün kısası “çözümsüzlük de bir çözümdür” zihniyeti farklı bir jargonla devam etmektedir!