Kapitalizmi görmeyen bir yerden emperyalizme karşı olmak Don Kişot’un yel değirmenleriyle savaşına benzer. Kazdağları’nda Kanadalı şirketin altın madeni için doğal yaşamı ve 200 bin ağacı katletmesi bazılarının aklına anti-emperyalizmi getirirken, kötülüğün şirketlerin kökeninden ya da patron ve yöneticilerinin kötülüğünden kaynaklandığını göstermeye çabaladıkları görülüyor. Ancak yaşananların, patron veya şirket yöneticilerine yüklenen kötülüklerle ilişkili olmadığı gerçeğinin her nedense üstü örtülüyor. Oysa sorun, kimin iyi ya da kötü olduğu değil kapitalizmin biricik işleyişidir. Doğa düşmanı şirket nitelemeleri içi boş nitelemelerken bazılarının Kanada Başbakanına ve şirketin merkezine yazılar yazıp katliamın durdurulmasını istemeleri daha da boş bir çaba.
Bu noktada emperyalizm olgusuna kısaca değinmek gerekiyor. Kapitalizmle birlikte üretim ve sermayenin yoğunlaşması sonucu sermaye birikimleri tekelleri ortaya çıkarmış ve bu tekeller ekonomide tek belirleyici haline gelmişlerdir. Banka sermayesi ile sanayi sermayesinin iç içe geçmesiyle birlikte oligarşik yapı oluşmuş, mal ihracatı yerine sermaye ihracı başlayarak büyümüş ve beraberinde dünyayı paylaşan uluslararası tekelci kapitalist sermayenin birlikleri ortaya çıkmıştır. Böylelikle dünya, büyük sermaye güçleri arasında paylaşılmıştır. Bu gelişmelerin tamamı ise emperyalist-kapitalist sistemi ortaya çıkarmıştır. Bugün dünya sermayenin iki dudağı arasında can çekişirken, şirketlerin Türk, Alman, Amerikan ya da hangi ulustan olursa olsun hiçbir anlamı olmadığı açık bir gerçekliktir.
Türkiye’de vatan millet sakarya lafızları yapan şirketler işte bu tekelci emperyalist sistemin sadece birer parçası ve uzantısıdır. Bir örnek vererek devam edelim. Türkiye’de patronu Türk olan MNG Holding diye bir sermaye yapısı var. Bu holdingin kurucusu Rize Arhavili. İşte bu MNG’nin kendi memleketi Arhavi’de Kamilet Vadisi’ni katletmekten imtina etmediği gibi aynı şirket Afrika ülkesi Burkina Faso’da altın madeni işletirken, Youga altın madeninde çalışan bir işçi madenin güvenlik güçlerince katledilmiştir.
Bugün Kazdağları’nda benzer bir direniş, Burkino Faso’nun Youga köyü halkı tarafından sürdürülüyor. İşçinin işten atılma ve öldürülme gerekçesi ise çok tanıdık, işçilere kölelik koşulları dayatılıyor. MNG, işçilere 30 günde sadece 2 gün dinlenme izni vermek istiyor. Aylık çalışma gününe göre yapılan hesaplama sistemi yerine “madende bulunma” saatine göre işleyen hesaplama sistemi şirket tarafından dayatılarak mola ve dinlenme sürelerinin maaş dışına çıkarılması sonucu işçi isyanı başlıyor. Burkino Faso’lu işçiler işi durdurup direnişe başladıklarından sonra MNG madendeki üretimi Türkiye’den getirdiği 100 civarında işçiyle sürdürüyor.
Mehmet Nazif Günal’a (MNG) ait, Burkino Faso’da Kanada merkezli şirket ‘Avesoro Resources INC’ madeninin sahibi. Avesoro Resources INC şirketi, Youga madenini Şubat 2016’da 27 milyon euroya yine Kanada kökenli bir şirket olan Endeavour’dan satın alıyor. MNG’ye ait olan ve Kanada’da kayıtlı Avesoro Resources INC şirketinin, Burkina Faso’nun dışında Liberya ve Kamerun’da da madenleri var. MNG’nin Türkiye’deki işlerinden söz etmeye sanırım gerek yok. Burada yaşananlar bize sermayenin ulusunun ya da ülkesinin olamayacağını açık ve net göstermeye yetmektedir. Kuru sıkı anti-emperyalizm yapanlarda bu gerçekleri elbette çok iyi biliyor. Ancak bu kuru sıkı çevrelerin kapitalizmden beslenmeleri nedeniyle doğayı korumak amacıyla direnişe geçen insanların kafasını karıştırmak ve sistemi sogulamamalarını sağlamak asli görevleri içinde. Afrika coğrafyasının şirketlerce nasıl yağmalandığını öğrenmek isteyenlere, bilgisayarları üzerinden bir tarama yapmaları yetecektir. Afrika’da boy gösteren ve uluslararası fonlardan beslenen yapıların işlevi MNG madeninde ortaya çıkan isyan gibi sonuçları önlemek için orada oldukalarını da unutmamalıyız. Türkiye’de yine benzer fonlarca beslenen yapıların yenilenebilir, sürdürülebilir vb. lafızlarla yaptığı çalışmaların hedefi de Afrika’dakilerle aynı. Yani çay kaşığıyla verip kepçeyle götürme işlevinin birer manivelası olmak!
Özetle şirketlerin Türkü, Kürdü, ABD’li, Kanadalı, Fransalı olması hiç fark etmez ve sonucu asla değiştirmez. Anti-emperyalizm söylemi ile Kazdağları’nı savunduğunu söyleyenler bilinki bedava konuşuyor. Bu anlayışın siyasal kolu ise devletle kolkola direnişi sonlandırmak için çalışıyor. Fazıl Say konserine katılım amacıyla yoğun bir çabaya giren sistem içi anlayışların verilecek konserle birlikte direnişin finalini yaptırmak gibi niyetleri ortada kol geziyor. Buradan tavsiyem etkinliğe gidenlerin direniş noktasının terk edilmemesini yüksek sesle belirtmeleridir. Yoksa Kazdağları gitti gider!