Kazdağları dünyanın en önemli oksijen depolarından biridir. Özellikle akciğer hastalarının tedavi olduğu, binlerce yılda oluşmuş, onlarca endemik türe ev sahipliği yapan bir alandır. Kazdağları kadar gündemleşmese de Dersim dağları da Kazdağlarıyla bu anlamda birçok ortak özelliğe sahip bir alandır. Elbette Dersim coğrafyası tüm sınırlarıyla koruma altına alınması gereken dünya miras listesinde yer alabilecek bir alandır. Buradaki yeraltı ve yerüstü tüm canlı yaşam kimyasallarla yok edilecektir. Bu alanların en büyük sorunu sermayeye peşkeş çekilen kapitalizmin vahşetiyle karşı karşıya olmalarıdır.
Yerel ya da küresel şirketlerin tüm canlılar ve canlıların yaşam alanlarını metalaştırma yarışının katliamcı yaklaşımı bu alanlar için en büyük tehdittir. Talanı bilinçsiz ve kanunsuz anlamak eksiktir. Son iki yüzyılda pik yapan sermaye tüm ülkelerde iktidar olup kendini sürdürülebilir kılmak adına gereken yasa ve yönetmelikleri çıkartmaktadır. Ülke ekonomisindeki daralma küresel sermayeyi davet etmek ve tüm doğal alanları talana açmakla aşılmaz. Bu yöntem bizi çöküşü hızlandırmak dışında bir noktaya taşımaz. Birlikte barışık dayanışmacı bir yaşama ilerlemek dışında bir kurtuluşumuz yok. Bu bilinçle bireye doğaya ve metalaştırılmaya çalışan her şeye-her yere yaklaşım sergilemeliyiz.
Sayısı binlerle ifade edilen madencilik ruhsatları yapılacak talan-tahribatın boyutlarının anlaşılmasını kolaylaştırıyor. Elbette madencilik sektörünün yarattığı tahribatlarla sınırlı bir talan politikası yok. Talan topyekûn yapılmakta; kadınlar, çocuklar, zeytinlikler, nehirler, kentler, toprak, tarımsal üretim ve ormanlar. Enerji, maden, turizm ve inşaat sermayesinin hizmetine sunulmaktadır. Doğa-insan metalaştırılarak şirketlere sunulurken, elbette gereken tüm kanun yönetmelikler kılıfına uydurulmaktadır. Konu sermayeye aktarımsa yaşama dair bir kaygı olmamaktadır.
Dünya bir ekosistemdir, bu ekosistemdeki her orman bir bütünün parçasıdır. Bir yerde azalan, yok edilen orman tüm dünyayı bağlar. Hamback’ta enerji şirketinin yok ettiği ormanın acısını burada duyabilmeli insan. Dersim’de, Cudi’de, Gabbar’da, Bodrum’da her ne sebeple olursa olsun yandığında aynı acı dolaşır damarlarımızda, dolaşmalıdır. Elbette kolluk kuvvetlerinin bazı yerlerde izin vermesi bazı yerlerde sert bir tepki göstererek yaşam koruyucularına alanları çıkmayı yasaklasa da sermayeye hizmeti esas alan bir anlayıştan kaynaklanmaktadır. Güvenlik, enerji ihtiyacı ya da ekonomik gereksinim gibi farklı söylemlerin kandırmaca olduğu bilinmelidir. Kazdağlarını korumak adına on binlerce kişi yürüdü, maden sahasına girdi ve haklı protestolarını yaptı.
Kazdağları ülke gündemine bu katliamla girdi. Gerçekten katliam dışında bunu açıklayabilecek kelime yok, o yüzden yapılan katliamdır. Yapan şirket, şirkete izin veren mercilerde bu katliama ortaktır. İktidar tarafından olumlu adımlar atılacağına dair sinyaller gelmektedir. Bu yönlü tutum yaşam bulmalı ve tüm tahribatları kapsamalıdır. Bilinmelidir ki yapılan yanlıştan dönmek dışında bir yol yoktur. Theodor Adorno’nun dediği gibi “Yanlış hayat doğru yaşanmaz.”
Ekoloji yaşama bilgisi olup; yaşama, yaşama hakkına olan saldırılara karşı mücadele yoludur. Kapitalizmin bütüncül saldırılarına karşı dayanışma büyütülmeli ve aynı gökyüzünün altında birlikte yaşadığımız bilinmelidir. Sermayenin her nerede olursa olsun yaptığı tahribatlar hepimizi bağlar. Kazdağları’ndan Dersim Dağları’na, Salda Gölü’nden Van Gölü’ne tümüne aynı samimiyetle sahiplenmeliyiz. Gerekçesi ne olursa olsun, asıl olan talandır. Gerekçe yanılgısına düşmeden yaşamı korumalıyız.