Neredeyse yüz yıl boyunca binlerce insan, en çok da kadınlar için cehennemin öteki adıydı Amalia Hapishanesi. Sonunda iş yine inşaat işçileri sendikasına düştü. Kazma kürek daldılar ve bu utancı yok ettiler
Arif Mostarlı
14 Nisan 1931 günüydü, Barselona’da bir grup kadın Calle Reina Amàlia’ya, şu uğursuz kadın hapishanesine doğru yola çıktılar. Başlarında Maria Rius vardı ve şüphesiz eski mahkûmu olduğu hapishanenin girdisini çıktısını gayet iyi biliyordu. Bir işçi çocuğu olan Maria Rius, neredeyse çocukluğundan beri tekstil fabrikalarında çalışmış ve ilk fırsatta da CNT sendikasına katılmıştı. Aynı zamanda bir yeraltı anarşist grubu olan Los Solidarios’un da üyesiydi ve anarşist mahkûmların kaçışını organize etmek en iyi yaptığı işlerden biriydi. Bu yüzden 8 yıl hapis cezasına çarptırılınca Fransa’ya geçmiş, 1930’da yeniden Barselona’ya dönüp kadın tutsaklarla ilgili komitenin bir parçası olmuştu.
14 Nisan 1931’de yaptığı şey de bunun bir parçasıydı. Cezaevine saldıran kadınlar, o gün içerideki tutsakları serbest bırakırken, bütün dosyaları da ateşe verdiler.
Korkunç bir tarih
Ama Amalia Hapishanesi o gün yıkılmadı. Her köşesi, her hücresi Barselona halkının ve özellikle kadınların acı hatıralarıyla dolu bu korkunç hapishane, ancak beş yıl sonra tümüyle yıkılacaktı.
Popüler olarak Presó vella, Presó d’Amà veya La Galera olarak bilinen Reina Amàlia hapishanesi, 1839’dan 1904’e kadar Barselona’nın popüler olarak Çin Mahallesi olarak bilinen Raval mahallesini, erkekleri, kadınları, çocukları ve çocukları barındıran bir yerdi. 1837’de ateşe verilen Sant Vicent de Paul manastırının yerine yapılan hapishanede, 1844 yılı itibarıyla 614 kişiden 242’si siyasi-askeri nedenlerle oradaydı. Amàlia’nın 287 mahkûm kapasitesi vardı, ancak ilk yıllarda ortalama 880 mahkûmdu. 1847’de ise toplam 1494 mahkûmla, yani kapasitesinin beş katından fazlasıyla bir rekor kırmıştı.
Amàlia, yaşamı her yönüyle insanlığı küçümsemenin örneğiydi; hijyenin tamamen yokluğu, çocukların yetişkinler ve yaşlılarla birlikte hapsedilmesi, halka açık infazlar, disiplinin katılığı, kıt ve berbat yiyecekler, memurların yolsuzlukları vb. burayı Barselona’nın en sefil yeri haline getirmişti. Hapishanede, erkekler, kadınlar ve çocuklar, günün büyük bir bölümünü avluda geçirmek zorunda kalacak kadar kalabalık bir binaya sıkışıp sefil koşullarda yaşıyorlardı. Bina üç katlıydı ve bir bodrum katı, koridorları, hücreleri vardı; bunlardan bazıları ortak hücrelerdi ama aynı zamanda parası olanlar için tercihli hücreler de vardı. Hijyen koşulları içler acısıydı ve yiyecekler berbattı. Barselona’da az pişmiş ekmek, yarı çürümüş sebze ve pazarlarda satışına izin verilmeyen etlerin hapishanelere ve yetimhanelere dağıtılması geleneği hâlâ devam ediyordu.
Kadınların cehennemi
1904’te Model Cezaevi’nin açılışının ardından 1936’da yıkılıncaya kadar yalnızca kadınlara yönelik bir cezaevi haline gelen bu uğursuz hapishane, çoğu yoksul işçi olan ve ekonomik zorluklar nedeniyle fuhşa zorlanan kadınların cehennem azabıydı. Hapishanede çalışan rahibeler, acımasız olmaları ve sorgulayıcı nitelikte uygulamalar yapmalarıyla ünlüydü. Bu nedenle, birçok kadın işçi için kadın hapishanesi, eski düzenin zulmünün ve gericiliğinin aşağılık bir simgesiydi.
Ondan kurtulma arzusunun kendiliğinden dile getirildiği ilk sefer, 14 Nisan 1931 gecesi, yukarıda anlattığımız büyük anarşist kadınlar yürüyüşüydü. Yürüyüş, hapishanedeki bütün kadınların serbest bırakarak son buldu. Ertesi gün ise başka bir kalabalık hapishaneye girdi, avluya mobilya ve şilteler yığarak ateşe verdi ve mahkûmların bütün kayıtlarını da ateşe attı.
Ama Reina Amàlia, Cumhuriyet döneminde kadın cezaevi işlevini sürdürdü. O yıllarda hapishane nüfusu çeşitli adli vakalarla suçlanan kadınlardan, anarşistlerden ve Apolo Tiyatrosu’nda din karşıtı bir oyunun galası için orada bulunan aktris María Rosa Sagnier gibi bazı tanınmış karakterlerden oluşuyordu.
Son darbe
Ama kadınlar bu işten hiç hoşnut değildi. Sendikalar ve kadın örgütlerinin baskısı sonucu Mayıs 1934’te belediye başkanı, Amalia’nın ortadan kaldırılması çağrısında bulunan bir komisyon toplantısı düzenledi. Mart 1936’da belediye başkanı Pi i Sunyer nihai kararı aldı ve yıkımı başlattı. Ancak hemen o günlerde Franco’nun faşist ayaklanması sonucu iç savaş başlamış ve ortalık karışmıştı. Yine de Amalia’ya olan nefret hiç durulmadı. 19 Temmuz 1936’da, faşist ayaklanma Barselona’da yenilgiyi uğratıldıktan sonra hiç zaman kaybedilmedi. Önce hapishanenin kapısı açıldı ve son kadın mahkûmların tümü serbest bırakıldı. Ardından, cezaevinin yıkılma çalışmalarına 14 Ağustos’ta başlanması kararlaştırıldı. Nihayet 21 Ağustos’ta belediye başkanı Carles Pi i Sunyer ve meclis üyesi Antoni Ventós, binaya ilk kazmayı vurdu. Sonra sahneye çıkanlar ise CNT İnşaat Sendikası üyeleriydi ve büyük bir zevkle binayı birkaç günde tarumar ettiler.
En son olarak da enkazın üstüne kırmızı-siyah bir bayrak diktiler. Üstünde şöyle yazıyordu: “Bu işkence evi, halk tarafından Temmuz 1936’da kapatıldı.”
***
İnsan imreniyor değil mi? Tamam, Victor Hugo’ya atfedilen “Bir okul açan bir hapishane kapatır” sözüne özel itirazımız yok ama kazma kürek işinin de ayrı bir zevki var canım!