KCDP İzmir Temsilcisi Esra Akın, ekonomik şiddetin aile baskısı ve toplumsal kalıplar nedeniyle normalleştirildiğini söyledi
Kadına yönelik şiddetin fiziksel boyutu gün geçtikçe artarken, diğer şiddet türleri de artmaya devam ediyor. Kadına yönelik ekonomik şiddet, kadının ekonomik kaynaklara erişimini, bunları kullanma ya da kontrol etme hakkını kısıtlayarak kadını ekonomik açıdan bağımlı hale getiren davranış biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Başka bir deyişle, ekonomik şiddet; kadının kendi emeği, geliri, mal varlığı ve ekonomik özgürlüğü üzerindeki kontrolünü elinden alarak güçsüzleştirmeyi ve bağımlı kılmayı amaçlıyor.
Kadınlarız maruz bırakıldığı ekonomik şiddet, bu tanımlamalarla birlikte “patron” olarak görülen erkekten ve ekonomik krizin sebebi olan iktidar politikalarından bağımsız değil. Kadını aile içerisine hapsetmeye çalışan iktidar, ev içerisinde verilen emeği görünmez kılarken erkek de elde ettiği gelirle kadını kendine bağımlı kılmayı hedefliyor.
Kadınların maruz bırakıldığı ekonomik şiddete dair konuşan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) İzmir Temsilcisi Esra Akın, ekonomik şiddetin iktidar baskısı ve toplumsal kalıplar nedeniyle normalleştirildiğini ifade ederek, buna karşı tüm kadın örgütlerinin ve demokratik kitle örgütlerinin dayanışma içerisinde olup mücadele etmesi gerektiğini söyledi.
‘Ekonomik şiddet en çok aile içerisinde görülüyor’
Esra Akın, ekonomik şiddeti şu ifadelerle tanımladı:
“Ekonomik şiddet; maddi gücü, karşındaki kişiyi aşağılamak ya da onu kontrol altında tutmak için kullanılan bir güç. Buna ne dahil olabilir? Kadının çalıştırılmaması, okutulmaması, gelirinin belli bir ücretle sabit tutulup hayatını öyle idame ettirmeye zorlanması, eğitim hakkının gasp edilmesi… Bunların tamamı ekonomik şiddeti belirleyen şeyler ve maalesef Türkiye’de baktığımızda bunların birçoğu aile içinde görülüyor. Aile tanımı ile birlikte bunların tamamı şiddet kapsamına alınmıyor ama kadının bağımsızlaşma ve hayatını idame ettirebilmesinde, özgür olması ve kendi için kararlar alabilmesinde en önemli şeylerden biri ekonomik özgürlüğün sağlanmasıdır.”
Ev içi emeğin değersizleştirilmesi
Kadınların ekonomik şiddete maruz bırakıldığı alanlardan ve ekonomik şiddetin normalleştirilmesinden bahseden Esra Akın, “Ev içi emeğin değersizleştirilmesi, kadının güvencesiz koşullarda istihdam ettirilmeye çalışılması ya da sigortasız bir şekilde çalıştırılması bunların tamamı normalleştirilen, birçoğu da toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle iktidar tarafından bize baskılanan, normalleştirilmiş kalıplar. Bu koşullar altında aileden bağımsız, toplumsal cinsiyet rollerinden bağımsız olarak hakkımız olan şeyleri alabilme üzerine çalışıyoruz ve bu şekilde devam etmek zorundayız. Kadınların bunları normal kabul etmesinin sebebi gerçekten dayatılmış toplumsal kalıplar” şeklinde konuştu.
‘Ev içi emek değersizleştirilmemeli’
Kadınların ev içerisinde verdiği emeğin değersizleştirilmemesi gerektiğini vurgulayan Esra Akın, “Yakın zamanda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından ev içi emekle alakalı kadınların da emekli olabilmesi yönünde açıklamalar yapıldı. Bu tabii ki desteklenmeli; ev içi emeği sağlayan kadınların da emeklilik hakkı olmalı. Ancak bu, kadını daha da evin içine hapsetmek özelinde, iş hayatından kopartarak, toplumsal hayattan kopartarak yapmamız gereken şeyler değil. Bunu tartışıyorsak eğer, aynı şekilde erkeklerin de ev içi yaşamda bu emekle alakalı rolleri üstlenmesi gerektiğini kabullenmeliyiz. Onları bu yönde teşvik etmemiz gerekiyor. Kreşlerin, yaşlı ve engelli bakımı yapan yerlerin muhakkak artırılması gerekiyor. Kadınlara güvenceli istihdam sağlayabilmemiz gerekiyor ki aynı zamanda ev içi emeğe sahip kadınları da bir yandan hayattan koparmayalım. Tercih meselesi; yani bu bir zorunluluk haline gelmemeli. Kadınların seçenekleri olmalı” diye ifade etti.
‘Kadınların yüzde 32’si ekonomik şiddete maruz kalıyor’
Ekonomik şiddetin sınıftan bağımsız düşünülemeyeceğini kaydeden Esra Akın, “Kadınların yüzde 42,5’i ekonomik şiddete uğruyor. Bunlar devletin açıkladığı verilerden, TÜİK’in açıkladığı verilerden yola çıkarak söylenen şeyler. Ancak bir yandan da sınıftan bağımsız düşünülemez. Çünkü şöyle bir şey var; yine TÜİK’in açıkladığı verilere göre eğitim hakkı elinden alınan kadınların yüzde 32’si ekonomik şiddete maruz kalırken, yükseköğrenimini tamamlamış kadınların yüzde 10’u ekonomik şiddete maruz kalıyor. Yani sizin eğitim hakkına sahip olmanız, eğitiminizi tamamlamanız, sonrasında güvenceli bir şekilde çalışma hayatına geçmeniz ve iş hayatına sahip olmanız, yaşam hakkına kadar tüm o süreci etkiliyor aslında. O yüzden sosyo-ekonomik durum da ekonomik şiddete maruz kalmaktan bağımsız düşünülemez. O yüzden sınıf mücadelesinden bağımsız değil ama toplumun her kesimindeki kadın da ekonomik şiddete maruz kalıyor maalesef” diye belirtti.
Ekonomik şiddete karşı mücadele bireysel değil
Kadın örgütlerinin, sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin ekonomik şiddeti toplumsal bir mücadele haline getirdiğini belirten Esra Akın, bu durumu kamusal hak ihlaline dayandırdıklarını söyledi. Ekonomik şiddete karşı verilen mücadelenin bireysel olmadığını dile getiren Esra Akın, “Bizim hakkımız olan şeyler var ve bunları kazanım şartlarımız var. Bunlardan taviz vermiyoruz. Biz kadın mücadelesinden de biliyoruz ki Türkiye tarihinde örgütlü bir mücadeleyi hiç kimse yok sayamıyor. Ne kadar dayanışmayı büyütebilirsek o kadar görünür kılıp kazanılmış haklarımızı da alabiliriz. Dayanışma gerçekten çok önemli. Özellikle şu son iki yılda hepimiz yaşıyoruz; siyasi olarak da kadın konusunda da, hayvanlar konusunda da, doğa konusunda da saldırılmadık bir yan kalmadı. O yüzden politik mücadeleyi yürütmek, örgütlü bir mücadeleyi yürütmek hepimiz için çok değerli” diye ifade etti.
Haber: Nazlıcan Nujin Yıldız \ JINNEWS









