Kenevirin bu denli gündemleşmesinin sebebi en yetkili ağızdan üretiminin gerekliliği ve doğruluğudur. Ama sadece küresel sermayeye ayar vermek adına atılmış bir adım ise, ne küresel sermaye ne de yerli sermaye bunu yutmaz ve bu söylem sonuç vermez. İnsanların yaşamsal ihtiyaçlarının yüzde seksenini karşılayabilen kenevir ve bunun destekçisi olanlar, sermayenin saldırılarına maruz kalacaktır. O yüzden sistem değişmedikçe birey, toplum ve doğa dengesini sağlayacak her adım tepkiyle karşılanacaktır, çünkü sermayenin çıkarları zedelenecektir. Yararlarını ve gerekliliğini anlatan onlarca yazı ve makale varken ben farklı bir açıdan değerlendirmeye çalışacağım.
1930’lu yıllarda kapitalizmin derinleşen krizinin çözümüne karşı yapılan hamlelerin en önemlisi kenevirin yasaklanmasıdır. Kapitalist krizden çıkmanın ikinci yolu olarak Marx’ın da tanımladığı sermayenin değersizleşmesidir. Değersizleştirme küçük sermayenin tasfiyesi ile büyük olan sermayenin ayakta kalmasıdır, küçük üretici, küçük esnafın hatta emeğin tasfiyesini içerir. Buna borsanın çökmesi de dahildir. Tabi ki kapitalizm bu krizini fırsata çevirme yolunu da bulmuştur. Bu krizden çıkış yolu olarak; buhranın derinleşmesi ve en dipten sermayenin yeniden büyüyerek güçlenmesini esas alır. Sonuçta sermaye güçlenecek, toplumda oluşan korku-kaos ortamı onları biat etmeye zorlayacaktır.
1930’da ABD’deki buhrandan en çok etkilenenlerden; yayıncı, kağıt üreticisi ve ormanları olan W.R. Heart, petrol devi, yağ ve ilaç üreticisi J.D. Rockefeller ile petrol ve türevleri ile plastik üreticisi olan Andrew Mellon’dur. Küresel sermayenin dönem temsilcilerinin en büyük düşmanı kenevirdi. Çok ciddi boyutta zarar etmelerine neden oluyordu. Kapitalist kriz ve kenevirden kaynaklı kriz birleşince çok zor durumda kalmışlardı. O dönemde Andrew Mellon, ABD Hazine Bakanı olunca, bu kafadarlar birleşerek kenevire karşı bir savaş başlatır. Tüm basın, yayın, sinema, hukuk, yargı, kolluk kuvvetleri ile topyekûn bir saldırı başlatır ve sonuçta sermaye kazanır, kenevir üretimi yasaklanır. Böylece buhrandan sermaye daha da güçlenerek bu günlere gelir.
18.yy’da üretmeyene ceza verilen bu bitki, bugün üretene ceza noktasına gelmiştir. Her yerde ve herkesçe çok rahat üretilebilen, doğayla barışık olan bu ürünün yaşama dair faydaları saymakla bitmezken, küresel sermayenin petrol, gıda, sağlık, inşaat, otomotiv sektörlerinin beslenmesi adına yasaklanması gerekiyordu ve böylece sömürü sürekli olabilirdi.
Genel olarak; bina yapı elemanı olarak dış cephe dahil kimyasal kullanımının azaltılması ve sağlıklıdır. Asfalt yapımında katkı maddesi olarak eklenerek kullanılması durumunda yüzlerce yıl ayakta kalabilecek yolların yapılmasını sağlar. Otomotiv sektöründe araç kasa ve kaportasında çeliğin on katı bir ömre sahip olmasından tüketimi ve atık kirliliğini engellerler. Bio-yakıt yapımında kullanılarak ulaşılabilir ve çevre dostu olmaktadır. İlaç olarak ve elbette ilaç dışında hastalıkların engellenmesi için de kullanılarak sağlıklı birey ve sağlıklı toplumun olmasını sağlar. Tarımsal arazinin zenginleşmesi, kimyasal ilaç ve gübre kullanımını bitirerek sağlıklı gıdaya ulaşımı sağlar.
Sağlıklı, geçimlik, ekonomik, ulaşılabilir, endüstriyel olmayan, doğal ve doğayla barışık olan bu bitki türünün sermayece metalaştırılarak bize sunulmaya çalışılması dışında ekolojik bir bitkidir. O ve onun benzeri birçok bitki türünün kullanılması durumunda sistem değişecek, birlikte-barışık bir yaşamın inşasının temeli olabilecektir.
Kenevire dair en tehlikeli söylemlerden biri de ormanlık alanın dört katı oksijen vermesidir. Bu en kısa zamanda suistimal edilebilir. Çünkü ormanlar oksijen deposu olmak dışında bir ekosistem olup yüzlerce canlı ve mikro organizmaya ev sahipliği yaparak bir denge kurucudur ve ormanların korunması da bu yaklaşımdandır.