Günaşırı her sabah gözaltı ve tutuklama saldırıları, belediyelere kayyum atama haberleriyle uyanıyoruz. Normal koşullarda devrimcilere ve Kürt hareketine yönelik yaşanan ve bu anlamıyla “olağan” olan tutuklama ve kayyum saldırıları sürdürülmektedir. AKP-MHP iktidarı bir yandan Kürt sorununda adı konulmayan bir süreç işletirken diğer yandan Kürt illerinde belediyelere kayyum atamayı sürdürmekte ve hatta tutuklama saldırılarını Kürt hareketiyle yan yana duran devrimci ve demokratlara kadar genişletmiş durumdadır. Böylelikle iktidar, “Kürt ile yan yana duran yanar” mesajını net olarak vermektedir.
TC devletinin gerçekliği ve yapısı bilindiğinden bu türden saldırı ve tutuklamalar devrimciler ve Kürt hareketi için normal ve dahası iktidarın sınıfsal yapısı düşünüldüğünde anlaşılırdır. Eşyanın tabiatı gereğidir. Elbette bu normallik, TC devletinin üzerinde yükseldiği zeminle ilgilidir. TC devleti, düzen dışı her yönelime, devrimcilere, Kürt hareketine “düşman hukuku”yla yaklaşmaktadır.
Ancak gelinen aşamada tutuklama ve gözaltı saldırılarının çapı ve kapsamı, AKP-MHP iktidarının dışındaki bütün topluma yöneltilmiş durumdadır. Öyle ki yelpaze menajerden falcılara ve hatta komprador burjuvazinin örgütü TÜSİAD’ın sözcülerinin gözaltına alınmasına kadar genişletilmiştir.
TÜSİAD’ın “sistem çöktü” açıklaması ve eleştirileri karşısında beklenildiği üzere R.T.Erdoğan “kerameti kendinden menkul bir avuç komprador burjuvazinin” örgütü olan TÜSİAD’ı hedef aldı ve “bunlar eski Türkiye’de paraya hükmediyorlardı, siyaseti de istedikleri gibi dizayn ediyorlardı. Karar organlarını yönlendiriyorlardı. Gazete manşetleri yoluyla iktidarlara ayar veriyorlardı” ifadelerini kullandı.
R.T.Erdoğan, eski ve yeni Türkiye kavramlarını sıklıkla kullanmaktadır. İşçi ve emekçiler açısından, düzene muhalif, devrimci ve Kürt hareketi açısından eski ve yeni Türkiye arasında esasta bir fark bulunmuyor. Eski ve yeni Türkiye’nin, düzen dışı her harekete ve örgütlenmeye, demokratik devrimci taleplere yönelik ağır bir faşist terörle yanıt verildiği biliniyor. O nedenle ayrıntıya girmek gereksiz. Ancak yeni Türkiye’de bu türden operasyonların artık yeni suç icatlarıyla gerçekleştirildiği de ortadadır. Örneğin Antep’te BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen, sendikal faaliyet yürüttüğü, görevini yaptığı için tutuklanmakta, Van Belediye Başkanı’na “örgüte yardım ihtimali”nden hapis cezası verilmektedir. Bu açıdan yeni Türkiye’nin günün koşullarına göre kendini yenilediği bile söylenebilir.
Eskisiyle yenisiyle Türkiye’de saldırıların devamlılığı şu örnekten de anlaşılabilir; Erdoğan’ın TÜSİAD’a “ayar verdiği” günde, yıllar önce eski Türkiye’de 19 Şubat 1987 tarihinde, Aydın Nazilli’de bir kahvehanede Kemal Sunal’ın başrol oyuncusu olduğu “Kibar Feyzo” ve “Köşeyi Dönen Adam” filmlerinin, “arka plan çekimlerinde yasadışı örgütlere ait yazı ve sloganların gösterildiği” gerekçesiyle polislerce toplatıldığı ve gözaltına alınan baba-oğul kahvehane sahiplerine de DGM savcılığınca “komünizm propagandası yapıldığı” iddiasıyla 15 yıla kadar ağır hapis cezası istemiyle dava açılmıştı. Yine 90’larda da Med TV izleniyor diye evlere ve kahvehanelere çanak anten operasyonları gerçekleştiriliyordu.
R. T. Erdoğan’ın konuşmasını yaptığı yeni Türkiye’de ise aynı gün içinde Amed Lice’de bir kıraathaneye giden polislerin, önce kapalı olan televizyonu açtığı, ardından kanallar arası arama yaparak Medya Haber’i seçtiği ve PKK lideri Abdullah Öcalan ile ilgili haberlerin yayınlanmasını bekledikleri; ekranda Abdullah Öcalan’ın fotoğrafının yayınlanmasıyla birlikte fotoğraf çektikleri ve kıraathaneyi “örgüt propagandası” iddiasıyla 30 gün süreyle mühürledikleri haberi basında yer alıyordu.
Bu örnekler eski ve yeni Türkiye’de günlük yaşamda “sıradan” faşizm uygulamalarının kesintisizce uygulandığını göstermektedir. Bu anlamıyla faşizm, TC devleti açısından sadece kuruluşundan günümüze kadar bir devlet biçimi değildir. Aynı zamanda günümüzde ve önümüzdeki süreçte sınıflar mücadelesi içinde ortaya çıkan çelişkileri yönetme biçimi olarak süreklidir. Faşizmin sürekliliği, devrimci durumun sürekliliğiyle birlikte düşünülmelidir. Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumunda var olan çelişkilerin keskinliği beraberinde Türk hakim sınıflarının faşizmi bir hükümet etme biçimi olarak değil bir devlet biçimi olarak uygulamalarını getirir. Bu ise coğrafyamızda herhangi bir kahvehanede “Kibar Feyzo” ve “Köşeyi Dönen Adam”dan Medya Haber’e kadar tüm bunların suç olmasını. Yani eski ve yeni Türkiye’de faşizm süreklidir.