Erdoğan ABD’ye gitti, görüşmeler de yapıldı ama ülke insanını refaha eriştirecek adımlar atılmadı. Şu an Boeing uçaklar mı önemli yoksa ülkedeki Kürt sorunun çözümü mü, SDG’nin durumu konuları mı? Orta Doğu’da kan gövdeyi götürüyor ama devletlerin çıkarları maalesef birinci planda olmaya devam ediyor. Gazze konusunda neler konuşuldu, muamma. Dünya kamuoyu Trump’ı çok iyi tanır. Sıkı bir pazarlamacıdır, eğer bir şeyler veriyorsa muhakkak bir şeyler de almıştır. İşte Trump’ın aldığı nelerdir, bu konuşulmadı. Soykırım yapan Netanyahu, Trump’ın himayesinde İsrail’e karşı Erdoğan dâhil bazı liderler de ketum oluyorlar. Her şey çıkar üzerine kurulan düzenin işlemesi. Bu basın için de geçerlidir. Uçaktaki medya mensupları sarayın verdiği soruları sormakla Türkiye halkına operasyon yapıyor. Bugüne ait bir olay değil her zaman aynı terane. Muhalif basından sorular gelince durumlar farklı olacak, korku bundan. O kadar sözde gazeteci kuru kalabalık ve yol masrafları da halkın cebinden. Trump Rusya’dan petrol almama önerisinde bulundu, ne cevap verildi, açıklanmadı ama Irak’tan Ceyhan’a vanalar açıldı.
F-35 uçakları yılan hikâyesine döndü. Her ABD gezisinde dile getirilir ama sonuç alınmadan dönülür. İç politika malzemesi olarak kullanılacak bir konu dışında hiçbir değeri yoktur. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ‘Kaan’ uçaklarının motorunu ABD’den alamıyoruz diyerek son noktayı koydu hem de Erdoğan’a rağmen. AKP’de çatlak başladı galiba. Zaten Yunanistan ve İsrail böyle bir antlaşmanın olmaması için ellerinden geleni esirgemiyorlar. Trump için ayrıca İsrail’in güvenliği önemli. İsrail ve Türkiye Ortadoğu’da dengelerin nasıl olacağı konusunda anlaşamıyorlar. ABD hiçbir gücün hegemonya kuracak duruma gelmesini istemiyor. Her ne kadar askeri olarak SDG’ye destek verse de her şeyin kendi kontrolünde olmasını dayatıyor. Eğer bu gemide yer almak istiyorsanız uyum sağlayacaksınız, yoksa denize düşersiniz ve sonuçlarına katlanırsınız.
Türkiye Suriye’de yanlış politikayla zor duruma düştü. Cihadistlere kol kanat açarak yaşanan katliamlara ortak oldu. Gazze’de binlerce insan için Türkiye’de insanlar ayağa kalktı ama IŞİD saldırılarında binlerce insan katledildi. Daha yeni Alevi ve Dürzi katliamları yaşandı. İktidardan veya muhalefetten gür bir ses çıkmadı. Yeniden SDG’ye karşı savaş için hazırlıklar yapılıyor. Şam hükümetinin bu savaşta yanında olan ve ona destek veren Cumhur İttifakı’nın olduğu bilinen bir gerçek. Gazze’de savaş dursun derken Rojava’da savaş başlatmanın anlamını sormak lazım iktidara.
Şara’nın ABD’ye gitmesi en çok Erdoğan’ın gücüne gitmiştir. Oradan gelen haberler Şam ile Tel-Aviv arasındaki yakınlaşma. Burada Türkiye’nin rolü çok önemli, ayrıca HTŞ bu yakınlaşmadan memnun değil. Arkasından Şam hükümeti SDG’ye iki bakanlık teklifinde bulundu. Doğal olarak bu teklifin karşılığında bazı şartların öne sürülmesi gerekiyordu. Nitekim SDG bu teklife karşı iki önemli noktayı sundu. Anayasa ve demokrasi olmazsa olmaz. Bu şartları muhalefet Türkiye’de hayata geçirmek için bedeli ne olursa olsun bıkmadan usanmadan çalışıyor. Şu da gösteriyor ki Ortadoğu’da barışın tesis edilmesi, hukuksuzluğun ortadan kalkması ve demokrasinin hayata geçmesinden başlar. Kendi ülkesinde anayasa ve demokrasiyi oturtamamış bir iktidara kim inanır?
Berlin Duvarı adıyla anılan bir duvar vardı, yıkıldı ve Doğu – Batı Almanya birleşti. Duvar utanç duvarı olarak anıldı. Berlin Duvarı tarihe karıştı. Şimdi Başur ile yani Güney Kürdistan ile Rojava yani Batı Kürdistan arasına bir utanç duvarı projesi gündemde. Her kim ki bu projeye imza atıyorsa özellikle de Kürt halkına ihanet etmiş olacaktır. Yeni utanç duvarına ihtiyacımız yok, huzur ortamını özlüyoruz.