• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
22 Haziran 2025 Pazar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Kışanak: Masada milyonlar var, onları örgütlemeliyiz

22 Haziran 2025 Pazar - 00:00
Kategori: Güncel, Manşet, Söyleşi
Kışanak: Masada milyonlar var, onları örgütlemeliyiz

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu siyaset sosyolojisini Kürt siyasetçi ve eski Amed Belediye Eş başkanı Gültan Kışanak ile konuştuk: 

Kürtlerin özgünlüğü Sayın Öcalan gibi bir önderliğe sahip olmak. Sayın Öcalan bu durumun hem tarihsel arka planını hem toplumsal sosyolojisini hem de siyasal perspektifini açıyor topluma yol gösteriyor. Bu anlamda Kürtler şanslı diyebilirim

Pazar Söyleşisi / Nezahat Doğan

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 yıldır 12 metrekarelik bir hücrede, derin tarihsel, felsefi ve sosyal analizlerin sentezine dayanan paradigması ise Türkiye, Ortadoğu ve dünyaya yepyeni bir yaşam biçiminin perspektifini sadece Kürtlere değil tüm halklara kimliklere sunuyor. Bugün tam anlaşılmasa da Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu analiz çok uzun yıllar, felsefecilerin, siyaset bilimcilerin ve sosyologların temel konularının başında yer alacak. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum; barış ve radikal demokrasi söylemiyle bütün sorumluluğu üstlenip yeni çağa geçişin anahtarını sunan Abdullah Öcalan’ın paradigmasını toplum nasıl anlıyor? Bu halklara yeterince anlatılabildi mi? Tartıştırılabildi mi? Toplumsal kesimlere ve siyasete düşen görevler neler? Eksiklikler neler? Bütün bu soruları ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu siyaset sosyolojisini Kürt siyasetçi ve eski Amed Belediye Eş başkanı Gültan Kışanak ile konuştuk.

  •  Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın da başından itibaren İran’a dikkat çektiği yerden itibaren bugün İsrail-İran savaşı tırmandı… Ortadoğu tarihsel bir değişim dönüşümü sürecinde. Bu nasıl bir çatışma, nasıl iç dengeleri ya da dengelerin nasıl şekilleneceği bir noktaya evriliyor. Bunu siz bu süreçte nasıl okuyorsunuz?

Ortadoğu’da sınırların cetvelle çizilmesi, kâğıt üstünde kurulan ulus devletlerin pratikte de sosyolojiye hükmetmesi üzerine kaybedilmiş bir yüzyıl var. Aslında bu yüzyıl boyunca herkes kendi cephesinden bu konuyu tartıştı. Hegemonik güçler aslında bu sınırları aşmak için çabaladı. Ama o sınırların içerisinde sıkıştırılan halklar özgürlüklerini aradılar. Sonuçta bu sınırları çizen küresel ve emperyal güçler istedikleri sonuçları alamadıklarını gördüler. Yani 100 yıl önce cetvelle çizilen sınırların ve zoraki olarak kâğıt üzerinde oluşturulan devlet mekanizmasının sosyolojiye hükmetmesi, tekleştirmesi üzerine kurulan homojen toplum; devlete biat eden, kimliklerinden özgürlüğünden vazgeçen, tarihinden vazgeçen bir toplum yaratma arayışının iflas ettiği bir noktaya uzunca bir zaman önce geldik. Aslında bunu herkes söylüyordu.

  •  Abdullah Öcalan da yıllar öncesinden bu konularda çok geniş değerlendirmeler yaptığı biliniyor. Sisteme dair neydi dikkat çektiği?

Bu olmuyor dedi. Yani genel olarak devlet mekanizması problemli, topluma özgürlük alanı bırakmayan bir mekanizma. Ayrıca kapitalizm zaten aşırı kar hırsıyla her şeyi metalaştıran ve toplumu bu anlamda parçalayıp birey durumuna düşüren bir ekonomik ve siyasal sistem. Küresel olarak bütün dünyada insanlığın başına sorun olmuş bir anlayış ve sistem bunlar. Ayrıca Ortadoğu’da bu tamamen yapay bir şekilde, dönemin küresel güçlerinin kendi aralarında pay edip cetvelle sınır çizdiği bir Ortadoğu’da yaşıyoruz ve bu olmuyor. Bu çok büyük sorunlar üretiyor. Bunun değişmesi gerekiyor dedi.

  • Aslında hem geçmişte hem de bugün değişimin ne şekilde olacağını kimlikler ve özgürlükler üzerinden somut olarak ortaya koymuyor mu?

Değişim için herkesin kendi ulus devletini kurup başka çatışmaları tetiklemesi yerine, herkese özgürlük alanı tanıyan, kimliklerin birbirini tanıdığı, kabul ettiği, birlikte ortak bir sistem kurabilmelerinin kapılarını araladı. Teorik çerçevesini çizdi. Bunun politikasını yaptı. 20-25 yıldır kitaplarından, ortaya çıkardığı eserlerinden kamuoyuna ulaşan görüşlerini biliyoruz. Buna kulak asmadılar. Aslında 90’lardan bu yana Ortadoğu’da bunun sancıları yaşanıyordu. 2010’dan sonra Arap Baharı denilen süreçten sonra bu çok daha derin bir şekilde yaşandı. Üstelik de yine bu egemen güçlerin inşa etmek istediği Ilımlı İslam projesinin yerini radikal İslami gruplar aldı; oradan başka sorunlu alanlara üfledi. Velhasıl kelam bir kaos, bir çatışma durumu oluştu. Bunu da zaten uzunca bir zamandır Üçüncü Dünya Savaşı olarak tanımlıyordu.

  • 1916’da İngiltere’nin başını çektiği ve egemenlerin kendi aralarında yaptığı “Sykes Picot; böl, parçala, yönet” anlaşması ve sitemi çöktü. Irak, Suriye, Türkiye ve İran’da tekçi sistemlere karşı Kürtlerin birlikteliği bugün Kürtleri Ortadoğu’da önemli bir aktör konumuna getiriyor ve kartlar yeniden karılıyor. Kuzey ve Doğu Suriye’de, kadınların öncülüğünde Rojava’da inşa edilen bir demokratik sistem var. Bugün Kürtlerin durumu nedir?

Sadece Suriye, Irak, İran, Türkiye, yani Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın, Kürdistan’ın bu yapay sınırlarla bölünmesi ve merkezi katı sisteme, ulus devlete, onların insafına terk edilmesinden ibaret bir sorun değil bu. Bütün Ortadoğu’da böyle bir durum var. Lübnan öyle, Ürdün öyle. Filistin meselesi öyle. Şimdi İran’da bu kaos sürecinin nereye evrilecek, oradan hangi kimlikler, hangi taleplerle açığa çıkacak ve hangi hegemonik güç, kimlerle nasıl iş birliği yapacak? Burada Kürtlerin özgünlüğü Sayın Öcalan gibi bir önderliğe sahip olmak. Çünkü Sayın Öcalan bu durumun hem tarihsel arka planını hem toplumsal sosyolojisini hem de siyasal perspektifini çok geniş bir çerçevede açıyor, izah ediyor ve ön açıcı fikirleriyle topluma yol gösteriyor. Bu anlamda Kürtler şanslılar diyebilirim.
Sayın Öcalan son değerlendirmelerinde özellikle Komünal Enternasyonal’in toplanması yönünde bir çağrı yaptı. Çünkü dünyada ezilenlerin, mazlum halkların, ezilen sınıfların, kadınların çok büyük problemleri var ve klasik Marksist yaklaşım buna cevap olmuyor. Sol dünya genelinde bir ideolojik kriz içerisinde ve çıkış yapamıyor. Dünyadaki bütün sosyal hareketlerin liderlerinin, felsefecilerin, siyaset bilimcilerin, toplumun dertlerini kendisine dert edinenlerin bir araya gelerek, küresel anlamda da yeni bir pencere, yeni bir ufuk açmak için bir araya gelmesini istiyor. Biz ezilenlerin, ötekilerin, kadınların, mazlum halkların, sömürge halkların kendisini var edebileceği yeni bir yol, yeni bir rehberlik açığa çıkarmak istiyor.

  • Öcalan’ın çizdiği bu çerçeveye yeterli derinlikte bakılmıyor mu?

Doğru anlamak ve anlatmak çok önemli. Rojava Kürtlerden ibaret bir yönetim kurmadı orada. Zaten bu paradigmanın asıl anlaşılması gereken perspektifi burada. Evet, ben özgür olmalıyım. Benim kimliğim kabul görmeli. Ben öteki olmaktan kurtulmalıyım. Ben dilimi, kimliğimi, kültürümü yaşatabilecek olanaklara sahip olmalıyım. Ama benimle birlikte diğerleri de olmalı. Çünkü bu coğrafya öyle bir coğrafya. Bu coğrafyada sınır çizmeye kalkışırsan, burası benim, işte şurası da senin dersen bu eninde sonunda başka kavgaları tetikleyecek yeni zeminler açıyor, yeni sorun alanları yaratıyor.

  •  Ortak yaşamın nasıl kurulacağı, demokrasinin yerleşmesi için mücadele hattının nasıl örülmesi sorusunu somutlaştırmak ve realize etmek mi gerekiyor?

Evet, hep birlikte korkmadan kaygılanmadan demokratik ulus nasıl olabiliriz? Hep birlikte daha demokratik toplumu nasıl inşa edebiliriz? Elbette birbirimizi tanıyarak. Farklılıkların birbirini tanıması, kabul etmesi, iradelerine, kimliklerine saygı göstermesi ve demokratik bir yönetim inşa etmesi gerekiyor. Bugün hem Kürtler açısından hem de şu anda doğrudan sıcak çatışmanın en yakıcı sonuçlarını her gün gördüğümüz İran ve Suriye açısından, hatta Irak açısından ve hatta bizim elli yıldır yaşadığımız Türkiye açısından bakalım. Ya da Gazze’den, Filistin meselesinden bakalım, ortadan kalkmış bir Lübnan’dan, Ürdün’den bakalım. Ortadoğu bir kaosun içerisine sürüklenmiş. Kürtler ve diğer halklar bu politikaya dört elle sarılarak birlikte demokratik bir Ortadoğu inşa edebiliriz. Bunun illa devlet olması, illa devletlerin bir araya geldiği bir konfederal sistem olması gerekmiyor. Toplumlar olarak en azından bunu istemeliyiz, talep etmeliyiz. Yan yana durmalıyız. Rojava’da neredeyse 13-14 yıldır bir devlet yok. Ama toplum kendini örgütlemiş ve kendini yönetiyor ve onun içerisinde bütün farklılıklar var. Bu mümkün yani.

  • Türkiye’ye dönersek, çağrıdan sonra bugüne kadar çok zaman geçti ve eksiklikler neler?

Doğrusu ben bu konuda kendimi de içine katarak söyleyeyim; hiçbirimiz bundan azade değiliz ve büyük eksiklikler görüyorum. Sürece devlet heyetiyle Sayın Öcalan arasında geçen bir pazarlıkmış gibi bakılıyor. Oradan bütün sorunların çözülmesini bekliyoruz. Ne olacak? bu defa adaya hangi heyet gidecek? Sayın Öcalan ne söyleyecek? Devlet hangi adımları atacak? Böyle bir bekleme hali var. Oysa daha ilk günden itibaren Sayın Öcalan meseleyi çok net bir şekilde koydu ortaya. Barış ve demokratik toplum çağrısı dedi. Ve o 27 Şubat’taki kısacık metinde her şeyin çok özel fikri açılımı var. Ama bütün mesele bizim birazcık hem siyaset olarak hem toplum olarak karşılıklı bir kurtarıcı bekleme halinden kaynaklanıyor.

  •  Bu bir handikap değil mi? Topluma doğru anlatamama biçimi değil mi?

Evet, bu büyük bir handikap. Çünkü bu sadece devlete yapılmış bir çağrı değil. Mesela toplumsal hareketleri görüyoruz. Biz kadınlar da barışa ihtiyacımız var bazı çalışmalar yapıyoruz, gayret ediyoruz. Barışa ihtiyacımız var inisiyatifi kurduk, kadın konferansları yapıyoruz, toplantılar yapıyoruz. Ama en nihayetinde çıkıp şunları talep ediyoruz diye bir bildiri yayınlıyoruz. Ancak, inşa eden konumuna geçmek gerekiyor. Demokratik toplumun inşası devletten icazetle yapılacak bir şey değil. Demokratik toplumun inşası, toplumun farklı kesimlerinin bir araya gelip birbirini dinlemesi, anlaması, birbirini kabul etmesi üzerine kurulmalı.

  •  Peki, burada aşılamayan nedir?

Bizim aşamadığımız şey ve handikabımız şu: Genel olarak bir süreç söylemi var. Halk toplantıları yapılıyor, halka gidiliyor. Ama “Beraber ne yapabiliriz? Ne yapmalıyız?” meselesini konuşmak yerine herkes “Ne oluyor? Bana bilgi verin. Ne çıkacak, nasıl çözülecek?” diye yaklaşıyor. Kendini aktör olarak konumlandırmamak, kendini sorumlu görmemek, kendini biraz beklemede tutmak söz konusu. 8 ayda geldiğimiz noktaya baktığımızda Sayın Öcalan’ın büyük bir emek ve çabayla sürekli ufuk açmak için yeni kavramlarla, yeni teorik açılımlarla, yeni motivasyon kaynaklarıyla bizi ittirmeye çalıştığını görüyoruz. Ama iktidar da bu konuda çok adım atmıyor.

  • İktidar adım atmıyor ise iktidarı o adımları atmaya zorlayacak bir toplumsal hareketlilik ve mücadele hattı oluşması gerekmiyor mu? Zemin çok güçlü ve sokak hareketliliği de varken çıkış yolu nedir?

Klasik yaklaşımdan çıkmak gerekir. Demokratik toplum inşası sokakta iki tane yürüyüş, eylem yapmakla olmaz. Öncelikle nasıl bir gelecek tahayyül ediyoruz konusunda toplumun farklı kesimlerinin bir araya gelip, “Nasıl yaşamak istiyoruz?” sorusuna cevap aradığımız, cevap bulduğumuz; kendi taleplerimizi ve irademizi açığa çıkarttığımız, bunları güncelleştirdiğimiz; burada birbirimize bir şeyler kattığımız, farklılıklarımızla birlikte beraber yürümeye gayret ettiğimiz; ortak demokratik paydaları bulduğumuz bir toplumsal zemini genişletme hareketine ihtiyacımız var. Tabii ki polemikten kaçınmak lazım ama “falanca siyasi aktör şunu söyledi, aman iktidar çok kızdı, süreç bozulur mu?” gibi bir aşırı temkinlilik hali de var. Bu politik olarak söylenmesi gereken şeylerden biraz imtina etme durumu yaratıyor.

  •  Her alanda doğru söz ve dil nasıl kurulmalı?

Öncelikle gereksiz polemik yapmamak ya da vakti gelmemiş bir sözü söyleyerek bu süreci bozmak isteyenleri harekete geçirecek durumlara fırsat vermemek önemli. Bunlara dikkat edebiliriz. Ama en nihayetinde istediğimiz eşit yurttaşlık temelinde demokratik ve ortak bir gelecektir. Bunda polemik yaratacak hiçbir şey yok ve bunu konuşabilmeliyiz. Mesela biz Karadenizlilerle Diyarbakırlılar bir araya gelip anadil sorununu konuşabilmeliyiz. Geçtiğimiz günlerde İrlanda Kadın Koalisyonu’nun o dönemki sözcülerinden birisi, söyleşisinde, “Biz çözüm masasında kadınlar olarak yer aldık fakat önce kendi toplantılarımızda Protestan kadınlar, Katolik kadınlar, farklı gruplardan birlikçiler, ulusalcılarla bir araya geliyorduk. Günlerce tartışıp, ne kavgamız varsa orada yapıp sonrasında birbirimizle uzlaşıp ondan sonra barış masasına gidiyorduk,” dedi. Aslında bizim kendi aramızda kurduğumuz kadın koalisyonu müzakere masasının bir kadın prototipiydi. Biz orada bunu yaşadık ve şimdi de biz bunu yapabilmeliyiz.

  •  Ama genelde sığ bir tartışma zemini mi söz konusu? Yaratıcı bir eylem planı ve ortaklaşma neden oluşmuyor?

Çünkü herkes “Masada kim olacak?” diye tartışıyor. Hayır, masayı biz sokakta kurabiliriz, bir mahallede kurabiliriz. Bir okulda kurabiliriz. Farklı kesimlerle toplumsal uzlaşı arıyoruz ve demokratik toplumu inşa etmek istiyoruz. Onun için masadaki üç beş kişinin yukarıdan bize dikte ettiği bir şey değil, bizim aşağıdan inşa ettiğimiz bir sürece ihtiyacımız var. Herkes “Adaya kim gidecek? Masada kim olacak?” diye bakıyor. Masada belki on kişi olur, ama milyonlar var. Önemli olan bizim bu milyonları, kadınları, gençleri, emekçileri, farklı kimlikleri, farklı kültürleri, toplumsal sorunlarımızı tartışabildiğimiz masalarda bir araya getirebilmek, konuşabilmek. Sözün gücü, yani demokratik siyaset. Farklı fikirlerin bir araya geldiği, konuştuğu, tartıştığı, birbirini anlamaya çalıştığı, birbirinden etkileştiği ortamlar, atmosferler yaratmalıyız. Zaten senelerdir bu meselenin çözülememesinin en önemli nedenlerinden biri herkesin kendi kapalı mahallesine konuşmasıydı. Orada herkes kendi toplumsal zeminini ajite ederek, orayı konsolide ederek kutuplaşmış toplumsal grupçuklar oluşturdu. Maalesef egemenler de bundan yararlanarak çözümü öteliyorlar.

YARIN: Öcalan kişilere değil topluma güveniyor

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Trump, Pezeşkiyan ile görüşmeye mi hazırlanıyor?

Sonraki Haber

Buca-Kırıklar 2 nolu F Tipi Cezaevi’nde neler oluyor?

Sonraki Haber
Sevk-sürgün rüzgarı yeniden esiyor

Buca-Kırıklar 2 nolu F Tipi Cezaevi’nde neler oluyor?

SON HABERLER

Perspektif metni üzerine düşünceler…-II

Perspektif metni üzerine düşünceler…-II

Yazar: Yeni Yaşam
22 Haziran 2025

Demokratik toplumda gençliğin rolü

Demokratik toplumda gençliğin rolü

Yazar: Yeni Yaşam
22 Haziran 2025

Barış bir mücadele sorunudur

İsrail-İran savaşında kim kaybedecek, kim kazanacak?

Yazar: Yeni Yaşam
22 Haziran 2025

Özerk manzaralar: Yol filminde dağlar

Rojhilat’tan insan manzaraları: Textê Reş

Yazar: Yeni Yaşam
22 Haziran 2025

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Yazar: Yeni Yaşam
22 Haziran 2025

Özgürlüğe akış 

Özgürlüğe akış 

Yazar: Yeni Yaşam
22 Haziran 2025

Cumhuriyetin sabıkası ve ‘biz bu cumhuriyetin ne hayrını gördük’ sözü

Cumhuriyetin sabıkası ve ‘biz bu cumhuriyetin ne hayrını gördük’ sözü

Yazar: Yeni Yaşam
22 Haziran 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır