• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
27 Ekim 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Kolektif varlık inşası ve kurumsallaşma

27 Ekim 2025 Pazartesi - 00:00
Kategori: Forum, Manşet
Kolektif varlık inşası ve kurumsallaşma

Kürdün varlık sorunu köklüdür, Kürt düşmanı soykırım rejimlerine karşı varlık ıspatlanmıştır. Ancak Kürdün kendi varlığını inşa etmesi sorunu ortadan kalkmamıştır. Bizi inkar eden rejim sahipleri 100 yıllık sorunu acemice telaffuz edilen bir iki kelime ile çözemeyeceklerini bilirler

Dilzar Dîlok

Önder Apo şahsında yaşananlar, çoğunlukla farklıdır, kendine özgüdür. Bir yanının tüm diğer Kürt çocuklarınınki gibi olması bu gerçeği değiştirmez. Adeta tanımaya çalışana “bu, tarihten süzülüp gelen bir varoluştur, normal olamaz” dedirtir. Çünkü çocukluk yıllarından itibaren her şeye dair biyolojik yaşının ötesinde bir anlam arayışı ve anlam yükleyişi vardır. Çocuklar anne babaya muhtaçtır ancak Önderlik bu genelleyici ilkeyi de sorgulayarak anlam arayışına tabi tutar ve değişime uğratır.

Çocuk yaşta aileyi terk eden çocuklar yok değil. Ki birçok çocuk bu yolla farklı istismarcıların tuzaklarına da takılır. Ancak Önderliğin dar aileyi terk edişi anne-baba ve çocuklardan oluşan aile gerçeğinden bir uzaklaşma olurken buna alternatif olarak kendisi olma, kendi alternatifini yaratma eğiliminin de ilk görünür olma şeklidir. Çünkü kaçış sonrası dönemde çalışıp emek harcar, kendisi için başkalarının karar almasını engellemeye yönelir. Tabii bunu yaparken de tümden geniş aileden kopmaz. Yakın akrabaların yanına gider. Burada bir zeka var. Ne tam aile içindedir ne aileden tümden kopuktur. Aileyle arasına önemli bir mesafe koyar. Özellikle çocuklarını mülkü gibi gören anne-baba gerçeği karşısında duruş vardır. Aileyi bu anlamda reddediş vardır. Önderliğin çocukluğunda geliştirdiği ilk ilkedir bu: Çocuklar ailenin mülkü değildir.

Bu anlam arayışı geniş ailede sürerken bir ilişkisellikle birlikte şekillenir. Geniş aile bir anlamda toplumsallıktır ve arayışını bu toplumsallık içinde şekillendirmeye çalışma vardır. İlerleyen yıllarda bu toplumsallık da yeterli gelmediğinde daha da açılacak, geniş aile çemberinden de çıkacak, toplumsal zemini büyütecek ve giderek de kendi toplumsallığını yaratmanın büyük eylemine girişecektir.

Önderlikteki bu anlam arayışı, inşası ve anlam gücü kuşkusuz Onun özgürlük düzeyini ifade eder. Özgür irade Önder Apo’da, tarihin binlerce yıllık birikimiyle beslenen ve hiç kimseye benzemeyecek kadar küçük yaştan itibaren şekillenerek kalın kökler oluşturan, sürekli yeşeren ve dalının değdiği yerde kök veren ve oradan yeniden yeşeren bir ağaç gibidir. Önderlik gerçeği böyleyken çoğunluğu oluşturan Kürt gerçeğinin de böyle olduğunu iddia etmek yanılgı olur. Zira Kürt gerçeği total olarak benzer ya da aynı anlam arayışı ve inşasına yönelseydi Kürt halkı olarak bugünkü durumda olmayacaktır.

Kürt gerçeğinde anlam olgusunun farklı bir ele alınışı vardır. Farklılık anlam verişin zayıf olmasındandır. Düşüncenin, aklın işleyişinin farklı gelişimi söz konusudur. Öyle bir farklılıktır ki, Kürdün mevcut soykırım rejimlerinden çıkmasını zorlaştırmaktadır. Düşünmek, yaşamın bir gereği, bir doğallığı ya da bir alışkanlık olmaktan uzaktır. Başkalarının işi olarak görülendir. Bu başkası, kendinden üstün bir varlık da olabilir, başka biri de olabilir. Düşünmek yerine önüne geleni yaşamak daha anlamlı gelmektedir. Soykırım rejimlerinin zorunlu okulları ve asimilasyon yöntemlerinden dolayı eğitimin de istenmeden gerçekleştirilmesi, özünde eğitimsiz kalmayı getirmiştir. Önceki zamanlardan kalan medrese kültürü fazlasıyla zayıflamış olmaktan da öte Kürt gerçeğine bütünlüklü anlam vermekten ve özgür Kürt inşasına aday olmaktan uzaktır.

Kürt gerçeğine yönelik en kapsamlı ve tarihsel tahlilleri Önder Apo yapmıştır. Önderlik tahlilleri, tarihsel toplumsal olduğu kadar özgür geleceğe yönelişin de bir ifadesidir. Bundan dolayı ailede delilik – ‘dînê çolê’ olmuş, toplumda da aynı şekilde delilik olarak tanımlanmıştır. Düşünülmeyeni düşünme, aklın almadığını yapmaya yönelme olarak ele alındığında, hakikaten delilik denilebilecek bir düşünce ve yaşam ortaya konulmuştur. Buna verilecek en temel örnek, özgürlük mücadelesine karar verme ve bu mücadelenin yarım asırlık türkülü yürüyüşüdür.

Kürtler geleneksel aile modellerinden, dar toplumsal ilişkilerden, kabile anlayışının yıpranmış ve birbiriyle uğraşan, sadece yaşamını biyolojik olarak sürdürmekle yetinen, ötesiyle ilgilenmeyen ve tüm bunları köklü erkek egemenlikli sistem dahilinde sürdüren bir yaşamın tam ortasındayken, toplumun her kesiminden kadınları ve erkekleri dağ başlarında özgürlük mücadelesi verir hale getirmek Önderliğin en büyük toplumsal devrimidir. Delilik denilen, çılgınlık düzeyinde ele alınan da budur. Ki hala halkımız içinde birçok kesim nasıl bunca yıl, zorlu koşullarda, kadın ve erkekler olarak bir arada yaşandığını hayretle sorabilmektedir. Tabii bunu hayretle soran salt geleneksel yaşama hapsolmuş Kürtler değildir. Sosyalist aydınların bile “ateşle barutu nasıl böyle yan yana getiriyorsun” şeklindeki şaşkınlık ifadeleri kadın erkek ilişkilerine bakıştaki durumu ortaya koyuyor. Herhangi Kürt bireyiyle sosyalist aydın bireyin buluştuğu noktanın verili kadın-erkek ilişkileri olması da zihniyet düzeyinin benzerliğini ortaya koymaktadır.

On binlerce yıla rağmen Kürt bireyinin yaşamı avcı-toplayıcı yaşam kültürünün etkilerini taşıyor. Kürtlerin de inşa ettikleri olabilir, ancak Kürdistan’daki başka halklarla kıyaslandığında pek inşacı oldukları söylenemez. Botan köylerinde, kayaların oyularak ağaçların ekildiği alanların genelde başka halklarca inşa edildiği, Kürtlerin yaşam alanlarının ise sürü çobanlığı-koçerlik temelinde gezici bir kültürü yaşadıkları, köylerinin güçlü kalıcı izler taşımadığı gerçeğinin işaretleriyle doludur.

Kürtler şehirleşmeye geçmemiştir. Şehirleşmeye geçiş mutlak surette Kürtlükten feragat edişle mümkün olmuştur. Köy yakmaları, şehirlere göçe zorlama da Kürtleri hâkim kültürler içinde eritmenin temel yöntemlerinden olmuştur. Kürtler esasında şehirleşmenin uzağında olan gezici toplayıcı, geçici tarıma elverişli yaşam koşullarını esas alan bir kültürü yaşarlar. Bu konularda çok fazla araştırma yapılarak çok fazla argüman da ortaya konulabilir.

Ancak tüm bunlara rağmen ulus devletleşmenin geliştiği ve Ortadoğu’nun da bu anlayışla haritalandırıldığı 20.yüzyıl, Kürt gerçeğinde soykırımın en zirvede uygulandığı yüzyıl olması itibariyle Kürtleri yeni bir durumla karşı karşıya bırakmıştır. O döneme kadar mevcut yaşam tarzının ötesinde bir arayışa girmeyen Kürtler artık soykırım rejimlerinin hammaddesi durumuna getirilmiş ve yeni bir arayışa yönelmeye zorlanmıştır: Kıra dayalı Kürt yaşamını esas alan Kürtlük ya asimilasyon-soykırım yöntemleriyle kültürel-fiziki temelde yok olacaktır ya da var olmanın yeni yollarını bulacaktır. Bu dönemden itibaren gelişen varolma arayışları bilindiği gibi büyük bedellerin verilmesini de getirmiştir. İsyanlar ve katliamlar tarihi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yüzyılına yazılanlar, Seyit Rıza ve Şêx Said gibi Kürt önderlerinin varlık savaşları ve bu savaşların büyük katliamlarla bastırılması tarihidir.

Bu durumda tarihin bize söylediği şudur: Kürt, bildikleriyle savaşarak da var olamamaktadır. Bildiği biyolojik yaşamı önceleyen, duygusal, kendi dar etnisite çıkarlarından öteye gidemeyen, düşünceyi pratikleştiremeyen tarzdır. Özgürlük mücadelesine kalkışan Kürtlerin dahi en fazla gelişime-değişime zorlandıkları alan, duygusallık denilenin ötesindeki bir düşünce biçimi inşa edememektir. Kürt’te varolan, Birinci Doğa ile İkinci Doğa arasında kalmış bir yaşam tarzıdır. İkinci doğaya geçiş yaparak bunu derinleştirmeyi başaramamış olmak, Kürde büyük kaybettirmiştir, kaybettirmektedir.

20. yüzyıla gelene kadar, düşünmeme, Kürt’te bir hastalık değil bir varoluş biçimidir. O varoluş biçimi aşılmıştır ve düşünmeyi geliştirememe, kendi toplumsallığını inşa etme temelinde düşünmeyi başaramama da bu varoluş biçimini daha da hastalıklı bir hale getirmektedir. Önder Apo’nun çok çarpıcı tespitleri vardır. Bu tespitleri hakaret olarak algılamak tam da bu tespitlerin gerçeğini kanıtlamaktadır. Özünde böyle kişiliklerin varlığı Kürtlüğe bir hakarettir. İlginçtir ki işbirlikçi, ihanetçi kesimlere yakın duran, Özgür Kürde tahammül edemeyen, özgür Kürt kadınının gelişiminin yakınından dahi geçemeyen, bu anlamda ortaçağdaki Kürt gerçeğine çakılıp kalmayı Kürdün tek varoluş stili zanneden bir anlayış tam da söz konusu eleştirilerin kaynağı olan Kürtlüktür.

İlkel milliyetçilik tanımı belki de yetmemektedir maksadı ifade etmeye, söz konusu edilen, bunu aşan ilkel bir zihniyetin varlığıdır. İlkel zihniyet güdüler sınırında bir zihniyettir, insan olma aşamasına geçememektir. Biyolojik sınırlarda kalmak, biyolojik canlılık sınırlarında kalmak, İkinci Doğa için, toplumsallığıyla varolan insan için geçerliliği fazlasıyla zayıf bir varoluş biçimidir. Bu Kürdün varlığı yok hükmündedir. Böyle bir Kürtlük soykırım rejimlerinin posası bile olamamaktadır. Üreme-barınma-açlık güdülerinden dolayı Apocu hareketten kopanlar az değildir, bunlara bir şey demiyoruz, her insanın bir sınırı var denebilir. Ancak Kürdün ilkel zihniyet aşamasında kalışını temsil etmekle birlikte Önder Apo’nun Kürde dair tahlillerini karşı propagandaya dönüştürme çabaları ilginçtir. Yaptıkları, karşı çıktıklarının kanıtlanmasından başka bir şey değildir.

Önder Apo Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu’nda bu konuları daha derinlikli tarihsel kapsamda ele almıştır. Salt geçen yüzyılı değil on binlerce yılı bu temelde tahlil etmiş ve yorumlamıştır. Kürdün salta güdüler sınırında yaşamasını Önder Apo kabullenmemekte ve bunu aşmaya çalışmaktadır.

Güdüler sınırında yaşamak kuşkusuz diğer canlılar gibi yaşamaktır, her canlının hakkıdır da. İnsan dışındaki tüm diğer canlılar bunu doğum anından itibaren, annelerini taklit ederek öğrenirler. Başka bir öğrenme yöntemi geliştiremezler. İnsan da böyledir ve annesini taklit ederek yemek yemeyi, konuşmayı ve benzeri canlılık edimlerini öğrenir. Buna mimetik yöntem deniyor. Önder Apo’nun annesine ilk isyanının sebebi, ananın çocuklarıyla kendi diliyle konuşan tavuk-civciv ilişkisinin gerisine düşmek zorunda bırakılması ve buna karşı durulmamasıdır. Bugün bu gerçeği 60 milyon bilmektedir, ama bunun için çalışmak, bir şeyler yapmak farklıdır. Çoğu kişi dil için bir şeyler söyler, belki Kürtçe konuşur ve bir şeyler yazar da, önemlidir ancak bunun için kolektif bir şeyler yapmamak, söylemin gereğini yapan duruma gelmemenin de yozlaşmayı getireceği kesindir.

Kürdün varlık sorunu köklüdür, Kürt düşmanı soykırım rejimlerine karşı varlık ıspatlanmıştır. Ancak Kürdün kendi varlığını inşa etmesi sorunu ortadan kalkmamıştır. Bizi inkar eden rejim sahipleri 100 yıllık sorunu acemice telaffuz edilen bir iki kelime ile çözemeyeceklerini bilirler. Bu yolla varlığımızı kabullendiklerine dair siyasal mesajlar vermek isteyebilirler, önemli olan bu değildir. Kürt varlığına dair anlam yaratacak olan da bu değildir. Önemli olan ve Kürt varlığına dair anlam yaratacak olan, Kürtlerin kendilerinin anadillerinde okullar açması, çocuklarını kendi dillerinde eğitmeleri, tüm kamusal ve özel alanlarda Kürtçe konuşmayı başlatmaları, hastane, alışveriş, sokaktaki herhangi bir ihtiyaç durumunda Kürtçe konuşmanın geri dönülemez bir kararlı eylemle başlatmalarıdır.

Gelinen aşamada tüm kamusal alanlarda Kürtçe konuşmak bir varoluş şartıdır. Bu varoluş şartı hukukun üstündedir. Kürdü özgür kılacak olan bireysel haklar değil kolektif hakların kazanılması, yaşamsallaştırılmasıdır. Bunu yapmak için kanun çıkmasını beklemeye gerek yoktur. Kürtlüğün varlığı kanunla yasaklandı ama mücadelemizle kabullenildi, kesinleşti. Kendi meşruiyetini kazanmış bir Kürtlük vardır artık. Ancak bu meşruiyeti daha güzele, özgür olana taşımak gereklidir. Bu anlamda baştaki aile konusundan örnek verecek olursak şunu diyebiliriz. Anne babalar çocuklarına Kürtçe öğretmek, Kürtçe konuşmaya yönlendirmek kadar kendileri de her alanda Kürtçe konuşmayı başlatmaları gerekir.

Kürt gerçeğinde varlık sorunu tarihseldir. Salt son yüzyılla alakalı değildir.  On binlerce yıl öncesinden çakılıp kalınmış bir gerçeklik vardır, bir zihniyet durumu vardır ve bu durum soykırım rejimleriyle de derinleştirilmiş, daha da köreltilmiştir. Bunu aşmak sınıf sorunundan çok daha öncelikli ve önemlidir.

Kürt gerçeğinde varlık sorununun aşılmaması beraberinde sıradanlığı, verimsizliği, dar sınırlarda düşünmeyi, bencilliği, yüzeyselliği getirmektedir. Oysa ortada bir kırım rejimi vardır, 1 yıldır Önderliğimizin tarihte mukayese edilecek örneği olmayan çabalarıyla bir imkan yaratılmıştır. Ancak bu imkanın yeterince değerlendirildiğini söylemek zordur. Kürt tarihine, Kürt kültürüne Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu ışığında bakarak inşaya girişmek gerekir. İnşacı olmak için ilkel zihniyet sınırlarından uzaklaşmak gerekir. Aksi durumda çok iyi niyetler inşacı olmaya yetmez. Bu anlamda siyaset alanında önemli bir çaba vardır ancak yeterli değildir. Henüz siyasal Kürt kişiliği yaratılamamıştır. En ciddi boşluğu yaşayan alan sanat alanıdır. Manifesto okumalarının yarattığı heyecanın bir sanatsal üretime dönüşmesi beklentisi hala beklenti olarak durmaktadır. Takdir edilir ki festival yapmaktan değil sanat yapmaktan söz ediyoruz.

Soykırım rejimleri karşısında verilen amansız mücadeleye ve gelinen aşamaya rağmen hala bir varlık sorunumuz mevcutsa, bu biz Kürtlerin kendi varlığını inşa edememesiyle, ilkel zihniyet sınırlarından çıkamamasıyla ilgilidir.

Bunun bir diğer yanı da soykırım rejimlerinde rejimin koçbaşı rolünü oynayan unsurlarla ilgilidir.

Kürt varlığına karşı yürütülen soykırım saldırılarında siyasi, dini, ekonomik, sanatsal alanlarda koçbaşı rolünü oynayan kişiler ya da kesimler vardır. Bunu normal görmemiz ya da kapitalist modernite koşullarında, Kürdün yok edildiği, yok sayıldığı koşullarda normallik beklentisine girmemiz de anlamlı değildir. Anlam inşasında bunun bir yeri yoktur. Varlık, özgürlük ve kimlik sorunlarını bu düzeyde yaşayan bir halkın, böyle bir beklentiye girmesi büyük yanlış olur, kaybedişe, giderek yok oluşa götürür.

Kürdün koçbaşısı çoktur. Değerli müzikolog Weysel Varlı’nın derin bilgisi ve birikimiyle Bakurê Kurdistan’da hazırlanan Eserin Aslı programı sanat alanındaki hem hırsızların hem de koçbaşı olanların bazılarını anlatırken eleştirel kültür inşasının ve yaratıcı sanatın önemli adımlarını atar. Kuşkusuz benzeri çalışmaları her alanda çoğaltmamız ve kurumsal sonuçlara ulaştırmamız gerekir. Çünkü Kürdün koçbaşısı çoktur.

Barış ve Demokratik Toplum inşası için bir yandan varlığımızı kolektif olarak inşaya yönelirken bir yandan da bu kesimlerin nasıl ele alınacağına dair de görüş oluşturmak gerekir. Barış ve Demokratik Toplum sürecinin gereği olarak soykırımın koçbaşı olanlara karşı yürütülecek mücadele, özgür Kürt bireyi ve özgür Kürt toplumsallığının inşası olmalıdır.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

1917 Ekim devrimi: Başka bir alemi şimdi yaratmak

Sonraki Haber

63 kilometre mi? O da ne ki?

Sonraki Haber
63 kilometre mi? O da ne ki?

63 kilometre mi? O da ne ki?

SON HABERLER

Hukuksuzluk faşizmin gıdasıdır

Hukuksuzluk faşizmin gıdasıdır

Yazar: Bedri Adanır
27 Ekim 2025

63 kilometre mi? O da ne ki?

63 kilometre mi? O da ne ki?

Yazar: Heval Elçi
27 Ekim 2025

Kolektif varlık inşası ve kurumsallaşma

Kolektif varlık inşası ve kurumsallaşma

Yazar: Heval Elçi
27 Ekim 2025

1917 Ekim devrimi: Başka bir alemi şimdi yaratmak

1917 Ekim devrimi: Başka bir alemi şimdi yaratmak

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
27 Ekim 2025

Polis ablukasındaki Çağlayan’da bir kadın katledildi: Adliye önünde protesto

Polis ablukasındaki Çağlayan’da bir kadın katledildi: Adliye önünde protesto

Yazar: Yeni Yaşam
26 Ekim 2025

Amed 9. Kitap Fuarı sona erdi

Amed 9. Kitap Fuarı sona erdi

Yazar: Yeni Yaşam
26 Ekim 2025

DAD Eş Genel Başkanı Kete: Barışın toplumsallaşması için devlet somut adım atmalı

DAD Eş Genel Başkanı Kete: Barışın toplumsallaşması için devlet somut adım atmalı

Yazar: Yeni Yaşam
26 Ekim 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır