Bir hafta içinde iki değerli yazar, şair, sanatçı ve siyasetçi arkadaşımızı kaybettik, üzüntümüz büyük. Sırrı Süreyya Önder ve Fadıl Öztürk. Sırrı ile ilk tanışmam Cihangirdeki evinde oldu. Milletvekili adaylığı için görüşme yapmıştık. Her zamanki gibi neşeli ve sevecen biri olarak tanıdım kendisini. İkinci görüşmemiz Batman- Hasankeyf festivalinde oldu. Yer Yılmaz Güney Sinemasıydı. Her zamanki gibi hayat dolu ve espriliydi. Kendisine etkinliğe katılımından dolayı plaket verilecekti ama gitmek zorunda olduğu için bana “sende kalsın sonra alırım” dedi. Plaket hala bende duruyor. Barış güvercini durmaz ki hep uçar.
Sırrı’nın çocukluğu aile yaşantısı beni çok etkilemiştir. 12 Eylül’ü iliklerine kadar yaşaması da ayrı bir sayfa gerektirir. Yaşadığı işkenceler her işkence görenin ileride yaşayacağı sağlık sorunlarını da beraber getirir. Bu kadar zor bir yaşamın içinden gelip de bu kadar kadirşinas olmak zordur. Babamdan bilirim acıların yaşattığı ve kişide ortaya çıkardığı mizah yönünü. Yaşam mücadelesi, haksızlığa karşı çıkma, insanlığa, barışa ve adalete saygılı yaklaşımları ile toplumda yer almak. Maalesef kıymetli bir barış savaşçısını yitirdik.
Fadıl Öztürk Kürdistan coğrafyasının en acılı şehri olan Dersim’li arkadaşımızdı. Fadıl’da aynı Sırrı gibi acıların içinde kavrulmuştu. 12 Eylül’ün onun da yaşamına darbe vurmuştu. Senelerce hapislerde kalmış her şeye rağmen direnmekten vazgeçmemişti. Şair ve yazardı. Kendisiyle Ahmet Aslan’ın Batman’da verdiği bir konserde tanışmıştık. Birbirimizden uzak da olsak yakındık. Dersim’e taşındığımı söylediğimde geleceğini söylemişti ama maalesef ondan önce ölüm haberi geldi. Susmayarak özleyeceğim.
Bir yandan barış insanını kaybetmenin üzüntüsünü yaşarken, Orta Doğu’da barış yerine savaş gelişiyor. Suriye’deki son gelişmelerle ülkenin her tarafından savaş haberleri gelmeye devam ediyor. Alevi katliamları devam ederken Dürzilerle savaş yeniden başladı. Türkiye destekli HTŞ’nin geçici Suriye hükümeti ile taraflar arasındaki antlaşmalar bir türlü hayat bulmuyor. Türkiye Dışişleri bakanlığı sözcüsü Öncü Keçeli Suriye’de istikrarın tesisi için İsrail’in Suriye’deki birlik ve bütünlük çabalarına zarar vermekte olan hava saldırılarını sona erdirmesi gerekmektedir diyor. Arkasından da devam ediyor, Türkiye, Suriye toplumunu oluşturan tüm unsurlar arasında uzlaşı ve barış çabalarına destek vermeye devam edecektir ifadesini kullanıyor. Soruyoruz kendisine Kürtler de dâhil mi? Türkiye’nin SMO toplama çete gücüne verdiği desteği ayrıca İŞİD ile dirsek temasını bilmeyen yok. Türkiye’nin ilk önce Kürt halkının kazanımlarını yok etmeye çalışan çetelerden elini ayağını çekmesi gerekir. Ülke içindeki siyasi kayıplarını savaş kazanımları ile hanesine artı yazdırmaktan vazgeçmelidir.
Güney Kürdistan’da da durum farklı değil. PKK’nin tek taraflı ateşkesine rağmen TSK devamlı olarak saldırmaya devam ediyor. Gelen bilgiler doğrultusunda yasaklı bombalar da kullanılıyor. Bu saldırılar İmralı sürecini de etkileyecek ve barışa olan özlem bir başka bahara kalacak gibi gözüküyor. Kürt kazanımlarına yapılan saldırılar son bulmadıkça daha doğrusu Kürtlerin birlikteliğinden rahatsız olan anlayışın barışa bir katkısı olmayacaktır. Bir taraftan ekonomi ile boğuşan aç, işsiz bir halk kitlesi. Diğer tarafta her türlü zorluğa karşı barış, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalet isteyen bir halk kitlesi. Kadın ve çocuk haklarını da eklersek bu kadar sorun varken neden savaşta ısrar edilir akla ziyan bir tutum.
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ı saygıyla anıyorum.