Siyaset ve basın Milli Birlik, Dayanışma ve Demokrasi Komisyonu İmralı’ya gidecek mi, gitmeyecek mi tartışması yapıyor. Neredeyse üzerine bahis oynanacak bir konu haline gelmiş. TBMM’nin yüzde doksanının içinde olduğu bir komisyonun böyle tartışılır ve muğlak bir duruma düşürülmesi anlaşılır değildir. Bunu Meclis başkanının yetersizliği ya da basiretsizliğine bağlayamayız. Meclis başkanını da bu duruma düşüren siyasi iradedir. MHP komisyon İmralı’ya gidip Abdullah Öcalan’la görüşebilir, dediğine göre bu belirsizliği AKP mi yaratıyor? Ancak Erdoğan da bir süre önce gidebileceği sinyalini vermişti. Bunlar ortada bir oyun olduğunu ortaya koyuyor. Söylenenler de bir özel savaş propagandası gibi görünüyor.
Kuşkusuz kimse böyle olmasını istemez. Umarız belirsizlik kısa sürede son bulur ve komisyon İmralı’ya gider. Komisyon gitmezse sadece komisyonun itibarı darbe almaz, toplumsal desteği de zayıflar. Zaten yürütülüş tarzı nedeniyle kuşku duyanların sayısı daha da artar. Süreç böyle kritik bir momentumdan geçmektedir. Komisyon aylardır çalışıyor. Birçok kurumu, derneği ve kişileri dinledi. Tüm toplumu ilgilendiren Kürt sorunu konusunda geniş çevreleri dinlemek yanlış değildi. Ancak Kürt sorunu söz konusu olduğunda ilk akla gelen kişi Kürtler içinde liderliği tartışmasız olan Abdullah Öcalan’dır. Kürtler içinde en etkili aktörün Abdullah Öcalan olduğu hem Türkiye içinde hem de dışında kabul gören bir hakikattir. İki-üç aydır özellikle Kürt kamuoyu komisyonun İmralı’ya gitmesini istiyor. Ne var ki komisyon bir türlü bu iradeyi ve kararlılığı ortaya koyup İmralı’ya gidemedi. İyi Parti gibi Türkiye’yi değil, siyasi rant elde etmeyi düşünen bir partinin muhalefeti bu gidişi engelleyemez. Gidememe gerekçesini böyle ileri sürmek inandırıcı değildir.
CHP, üzerindeki çok ağır baskıya rağmen iktidarın oyununa gelmeyerek duygusal ve tepkisel yaklaşmadı. AKP iktidarı tutuklamalarla provoke edip CHP’yi sürecin dışına itmek mi istiyor değerlendirmeleri yapılmaktadır. CHP de böyle değerlendirmiş, kendini süreç karşıtı bir konuma düşürmemiştir. Bu açıdan iktidarın muhalefetle ilgili ileri süreceği iddialar da inandırıcı olmaz.
Bu komisyon önerisi daha 2012 yılında İmralı’da Abdullah Öcalan’dan gelmişti. Meclis bir komisyon oluştursun, beni dinlesin önerisi yapmıştı. Devlet Bahçeli’nin gelsin Meclis’te konuşsun, çağrısı sonrası da komisyon önerisi İmralı’dan geldi. Kamuoyu da bu öneriyi uygun gördü. CHP’nin de bu yönlü önerisi oldu. Mevcut komisyon bu kamuoyunun oluşması sonrası kuruldu. Bu komisyonun öncelikle İmralı ile görüşmesi beklentisi oluştu. Kürt halkının önderim dediği Öcalan da DEM İmralı Heyeti’ne defalarca komisyon gelsin anlatacaklarım olacak, demiştir. Ne var ki komisyon herkesle görüşmüş, sürecin esas muhatabı Abdullah Öcalan’la görüşmemiştir! Kürtler adına muhatap ve baş müzakereci Abdullah Öcalan’dır. Komisyon bu muhatapla görüşmezse misyonuna göre hareket etmiş olmaz. Abdullah Öcalan’la görüşmeyecekse bu komisyon şimdiye kadar toplumu ve kamuoyunu aldatmaktan başka iş yapmamış olur. Toplum böyle değerlendirir.
Komisyon İmralı’ya gidecek denildi. Herkes böyle bir bekleme içine girdi. Olmaz diyenler bile inandı. Sonradan ne olduysa komisyonun bu konuda karar alacağı toplantı iptal edildi. Anlaşılıyor ki dışardan bir müdahale oldu. Böyle bir müdahaleyi yapsa yapsa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yapabilir. Birkaç gün önce olumlu yaklaşan Tayyip Erdoğan neden bir dönüş yaptı? Acaba bir anket, böyle olursa oylar düşer mi, dedi. Eğer böyleyse Türkiye’nin 100 yıllık büyük sorunu araçsallaştırılmış olur. Halbuki Türkiye’deki tüm sorunları yaratan Kürt sorunudur. 23 yıllık iktidar olan bir parti ve liderinin böyle yaklaşması Türkiye için büyük talihsizlik olur. Umarız bu erteleme geçicidir; kısa sürede komisyon İmralı’ya gider. Çünkü Türkiye’nin ihtiyacı budur.
Türkiye’de temel sorun olan ve tüm sorunlara kaynaklık eden bir sorun çözülemiyorsa hiç kimse şu ya da bu dış güçten şikayet edemez. Kürt sorunu Türkiye’nin zayıf karnıdır ve ayağındaki prangadır. Böyle zaaflı olan bir ülke üzerinde herkes hesap yapar. Zaten TC’nin hasımlarının hiçbiri Kürt sorununun çözülmesini istemez. Hatta Türkiye ile Kürtler arasında sorunun sürmesi için her türlü politik yaklaşım içine girerler. Son zamanlarda Türkiye’de bazı kesimlerin İsrail Kürtlerle ilgileniyor, İsrail Kürtlerle ilişki içinde Ortadoğu’da etkin olmak istiyor, yönlü değerlendirmeleri oluyor. Hem Kürt sorununu çözmemek hem de bu yönlü kaygılar belirtmek gerçekten de yaman bir çelişkidir. Türkiye’de bu yaşanan çelişkiyi çözecek bir siyasi akıl ortaya çıkar mı; bunu da yaşayıp göreceğiz.








