Dünya, çatışma çözüm süreçlerinin kalıcı barışa dönüşmesi için toplumun tüm kesimlerini kucaklayan komisyonların gücüne tanık oldu. Güney Afrika’daki Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, geçmişin yaralarını sarmak için şeffaf bir yol izledi; Kuzey İrlanda’daki Good Friday Anlaşması, bağımsız komisyonlarla diyalog zeminini güçlendirdi; Kolombiya’daki Barış Komisyonu ise yerel toplulukları sürece katarak kapsayıcılığı sağladı. Bu örnekler, komisyonların adından çalışma yöntemine kadar her detayının, toplumsal mutabakatı inşa etmede ne denli kritik olduğunu gösteriyor. Türkiye’de, Ekim 2024’te başlayan Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin de kalıcı barışa ulaşması için benzer bir komisyona ihtiyaç var. Toplumun sürecin öznesi olacağı, TBMM zemininde kurulacak bir komisyon, hem temsil gücü hem yasa yapma yetkisi hem de sürecin birkaç parti veya kişinin tekelinden çıkması açısından vazgeçilmez.
Türkiye’de, Ekim 2024’ten itibaren başlatılan Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin kalıcı barışa evrilmesi için benzer bir komisyona ihtiyaç olduğu uzun süredir tartışılıyordu. Toplumun sürecin öznesi olacağı bir komisyonun, TBMM zemininde kurulması gerektiği konusunda geniş bir mutabakat vardı. Meclis zemininin önemi, hem toplumun tüm kesimlerinin temsil edilmesi hem yasa yapma yetkisi hem de sürecin birkaç parti veya kişinin tekelinden çıkarılması açısından önemliydi. Nihayet, 25 Temmuz 2025’te, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un girişimiyle 51 üyeli bir komisyon kurulduğu kamuoyuyla paylaşıldı. Her partinin temsil oranlarına göre üye verebileceği bu komisyon, umut verici bir adım olarak görülse de kuruluş şekli, çalışma yöntemi, karar alma süreci ve kararlarının bağlayıcılığı konusundaki belirsizlikler ciddi kaygılar doğurdu.
Komisyon ne yapmalı?
Komisyonun başarısı, komisyonun adından çalışma yöntemine kadar her aşamada kendisini nasıl tanımladığına bağlıdır. Komisyonun adı, sürecin ruhunu yansıtmalıdır. Örneğin, “Terörsüz Türkiye” gibi bir isim, sadece devletin güvenlik kaygılarını merkeze alır ve demokratikleşme ile toplumsal barışa katkı sunmaz. Bunun yerine, “Barış ve Demokratik Toplum Komisyonu” gibi kapsayıcı bir isim, sürecin tüm kesimler için kucaklayıcı olduğunu gösterecektir. Çalışma yöntemi ve karar alma süreçleri de bir grubun ajandasını dayatmaktan ziyade toplumsal mutabakatı hedeflemelidir. Dünya örneklerinde, Güney Afrika ve Kolombiya komisyonları, kararlarını oy çoğunluğu yerine geniş mutabakatla almış; bu farklı kesimlerin güvenini kazanmada etkili olmuştur. Türkiye’deki komisyonun da iktidarın vesayetinden bağımsız, objektif ve demokratik bir şekilde çalışması şarttır. Geçmişte, süreçlerin iktidar partisinin kontrolünde olması, keyfi yaklaşımlara yol açmış ve toplum ağır bedeller ödemiştir.
Komisyonun ilk adımı, Türkiye’nin yüzyıllık toplumsal sorunlarının nedenlerini objektif bir şekilde tespit etmek olmalıdır. Ülkenin çok kimlikli yapısını yok sayan, “tekçilik” anlayışıyla etnik ve inanç gruplarını asimile etmeye çalışan antidemokratik uygulamalar, eşitsizlik ve adaletsizlik sorunlarını doğurmuştur. Bu adaletsizlik, şiddeti besleyen temel bir faktör olmuştur. Örneğin, toplumun geniş bir kesimi anadilde eğitim, inanç özgürlüğü ve yerel yönetim hakkı gibi kolektif haklardan faydalanamazken, sadece bir kesimi bu hakları kullanabilmektedir. Komisyon, bu eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri açıkça ortaya koyarak, anayasal ve yasal düzenlemeler için zemin hazırlamalıdır.
Komisyonun ilk pratiği, Öcalan ile görüşme olmalıdır.
Komisyonun sahada atacağı en kritik adım, İmralı Adası’nda bulunan Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmesidir. Öcalan, Türkiye’de barış sürecinin en önemli aktörlerinden biridir. Tek taraflı aldığı inisiyatifle barış ve demokratik toplum sürecini bugüne taşımıştır. Öcalan’ın geliştirdiği demokratik toplum paradigması, hegemonik ilişkilere karşı çok kimlikli bir yapıyı savunan, farklı kimlik, inanç ve marjinalleştirilmiş kesimlerin örgütlenme, ifade özgürlüğü ve yönetimde temsiliyetini garanti altına alan bir model sunar. Ayrıca, Öcalan’ın Kürt-Türk ittifakına yüklediği anlam, toplumsal sorunların çözümünde birleştirici bir vizyon sunmaktadır. Öcalan ile görüşerek onun önerilerini ve çözüm mekanizmalarını sürece dahil etmelidir. Bu görüşmeler, komisyonun yol haritasını netleştirecek ve toplumsal barışın inşasına katkı sağlayacaktır.
Komisyon, sadece Kürt sorununa odaklanmamalı; çünkü antidemokratik bir ülkede hiç kimsenin hakları güvence altında değil. Mecliste temsil edilmeyen kesimler sürece katılmalı. Kolombiya’daki Barış Komisyonu, yerel toplulukları dahil ederek kapsayıcılığı sağladı; Türkiye’de de komisyon, halkın katılımını teşvik eden şeffaf yöntemler geliştirmeli. Karar alma süreçleri mutabakat esasına dayanmalı, kararlar bağlayıcı olmalı.
Barış ve Demokratik Toplum Süreci, Türkiye’nin yüzyıllık yaralarını sarmak için önemli bir fırsat. Komisyon, kapsayıcı bir isimle, demokratik ve bağımsız bir yöntemle, toplumun tüm kesimlerini kucaklayarak bu fırsatı değerlendirmeli. Öcalan’ın vizyonu, dünya örneklerinden ilham alan bir yaklaşımla birleştiğinde, Türkiye’yi adil ve demokratik bir geleceğe taşıyabilir. Bu hepimizin ortak mücadelesiyle mümkün olacaktır.