Bugün Suriye’de olup bitenler insanda 17’nci yüzyıldaymışız duygusu yaratıyor. O yıllarda sömürge imparatorlukları sıkletine mesela İspanya’dan yaklaşık bir buçuk yüzyıl sonra çıkan ama çok da uzun olmayan bir zaman içinde onu sollayıp geçen İngiltere’nin hikayesi ile şimdi Suriye’de yaşananlar arasında garip bir alegori var duygusu… Suriye’de yaşananların yarın belki dünyanın başka bir noktasında tekrarlanacağına dair mevcut potansiyeller düşünüldüğünde tablo daha benzer hale geliyor. Türkiye’nin elinin altında tutup beslediği, ihtiyaç duyduğunda Azerbaycan’a ya da Libya’ya saldığı cihatçı-selefi grupların varlığı da keza öyle. Giderek bir trende dönüşen bu durumun yarın dünyanın başka yerlerinde de farklı biçimlerde karşımıza çıkması şaşırtıcı olmayacaktır.
Suriye’de olup bitenleri değerlendiren birçok uzman kişi “İngiliz parmağından” bahsediyor, daha doğrusu “aklından”… Nedir bu “İngiliz aklı”? Bunu anlamak için Britanya İmparatorluğu’nun pek de uzun olmayan bir zamanda İspanyol ve Portekiz sömürge imparatorluklarını sollayıp “Üzerinde güneşin batmadığı imparatorluk” haline nasıl dönüştüğüne bakmak gerekir. Ki bu “akıl”, kendisini yüzyıllar içinde pekiştirip güç mücadelelerinde çoğu kez sahnenin önünde görünüp elini kirletmeden en kirli yöntemleri uygulamasıyla karakterizedir.
Britanya İmparatorluğu, İspanya’nın dünyanın en değerli yeraltı kaynaklarını barındıran Latin Amerika’nın önemli parçaları dahil birçok coğrafyayı sömürgeleştirmesinden yaklaşık bir buçuk yüzyıl sonra sömürge arayışına çıkmıştır. İspanyolların “El Dorado” (Altın Ülkesi) hayaline benzer hırslar güderek bu arayışa çıktığı sırada elinde sadece bir avuç Karayip Adası, beş Kuzey Amerika plantasyonu ve birkaç Hint limanı vardı. Denizcilikte de başka birçok yönden de diğer sömürge imparatorluklarının gerisindeydi. İmdadına korsanlar yetişti.
Pek çok tarihçi, Britanya İmparatorluğu’nun dünyanın hemen her kıtasında önemli kaynaklara sahip bölgeleri kendisine katmasının başlangıç noktası olarak Henry Morgan’ın 1663 yılında İspanyolların ileri karakolu Gran Grenada’ya düzenlediği baskına işaret eder. “Kıyı Kardeşliği” adı altında birleşen bu korsanların başka İspanyol sömürgelerine yönelik saldırıları birbirini izler.
Tarihçiler Britanya İmparatorluğu’nun “Üzerinde Güneşin Batmadığı İmparatorluğa” dönüşmesinin başlangıcının bu korsan saldırıları olduğunun altını çizer. Bu, Londra açısından İspanya başta olmak üzere rakip sömürgeci güçlere karşı yürüteceği rekabet savaşlarının hem düşük maliyetli yolu hem de elini doğrudan bulaştırmayacağı biçimiydi.
Yöntemin getirilerini analiz ederek bu korsanlara “izinli korsan” ruhsatı verdi ve hasılattan pay karşılığında varlıklarına meşruluk kazandırdı. Daha sonra bu kombinasyona paralı askerleri, misyonerleri ve başka sömürgeleştirme yöntemlerini ekledi. Hemen hepsinde sömürge yarışında ucuz olduğu kadar doğrudan işin içine dalmadan öne fırlama mantığı yatıyordu.
“İngiliz aklına” dair tarih kitaplarında oldukça geniş anlatımlar mevcut. Bugünle kurulan analojiyi anlamak açısından da oldukça zengin bir malzemeyle karşı karşıyayız. Ukrayna’da Zelenski, Nazi çeteleri ve çeşitli paramiliter güçler ABD-İngiltere başta olmak üzere NATO’nun Çin’i çevreleme siyaseti kapsamında Rusya’yı güçten düşürerek biat etmeye zorluyor. Kendileri fiilen işin içinde değiller, bu işi maşaları üzerinden yapmaya çalışıyorlar. Fakat gerekirse kendilerinin de doğrudan sahaya çıkabileceklerini vatandaşlarına “bir dünya savaşına hazır olun” çağrıları yaparak deklare ediyorlar.
Libya’da, Somali’de ve emperyalistler arası güç ve hegemonya savaşının yoğunlaşarak istikrarsızlığın derinleştirildiği her yerde aynı mantıkla karşı karşıyayız.
Son olarak Suriye’de olup bitenler eklendi buna. Zaten yıllardır bir şekilde ellerinin altında tuttukları, “terörist” ilan etseler de diğer elleriyle perde arkasında tokalaştıkları ve bünyesinde IŞİD artıkları dâhil onlarca selefi-cihatçı grubu barındıran HTŞ’yi Suriye’nin başına oturttular. Emperyalist hegemonya savaşında Suriye’nin oyun dışına düşürülmesi önemli onlar için. Zaten yolu da yine bir İngiliz aklının ürünü olan İsrail’in Gazze ve Lübnan’da gerçekleştirdikleri açtı. Emperyalistlerin doğrudan işin içine girmeyip uzaktan kumanda ettikleri, para ve silah yağdırarak “yürü” dedikleri “vekiller” onlar adına iş tuttukları oranda el üstünde tutulacaktır. Bu arada istedikleri noktada durmaları için ipleri hep elde tutulacak. Onların cihatçı olması, selefi olması, haydut ve katil olması, Alevi ve Hristiyan Suriyelilere zulmetmesi ya da Kürt halkının büyük bedellerle kazandığı fiili statüye karşı savaş açıp açmamaları umurlarında bile değil. Umurlarında olan kendi hedefleri, çıkarlarıdır. Kravat ve takım elbise giydirerek Suriye’nin tepesine paraşütle indirilen cihatçıların işlerini görmeleri, gör(e)mediklerinde de bir mendil gibi buruşturulup atılmaları “İngiliz Aklı”nın kaidesidir.
Türkiye de bu akıldan öğrenerek kendi paramiliter gücünü yaratmış durumda. Yarın buna nelerin ekleneceğini kestirmekse giderek zorlaşıyor.
Bölge bu akılla altüst ediliyor. Bu aklın tarihsel sicilinin anlaşılması bu kaotik ortamda dün olduğundan daha önemli hale geliyor. Çünkü çıkarları temelinde tüm aktörlerle iş tutarken zamanı geldiğinde “dost” geçindiklerini dahi hiç akla gelmeyecek sinsi yöntemlerle arkadan vuracak bir akıldır bu…