• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
6 Temmuz 2025 Pazar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Küresel satranç tahtasında İsrail-İran geriliminin perde arkası

6 Temmuz 2025 Pazar - 00:00
Kategori: Forum, Manşet
Küresel satranç tahtasında İsrail-İran geriliminin perde arkası

Önder Apo’nun tabiriyle Gazze, sadece bir coğrafya değil; siyasi çözümün tıkandığı, militarizmin ve iktidarın toplumu kuşattığı bir model. Önder Apo, Ortadoğu’nun birçok noktasının özellikle İran, Irak ve Suriye gibi kriz bölgelerinin “Gazze modeli”ne dönüşme riski taşıdığını vurgular

Cudi Ayten Amed

13 Haziran 2025’te başlayan ve 12 gün süren İsrail-İran çatışması, Ortadoğu’da uzun süredir biriken gerilimi farklı bir aşamaya taşıdı. İsrail’in “Yükselen Aslan” adını verdiği bu operasyon, yalnızca askeri bir hamle değil; aynı zamanda tarihsel, mitolojik ve stratejik bir mesaj içerir. “Yükselen Aslan” tabiri, İran-İsrail ilişkilerinde bir zamanlar kurulan dostane ilişkilerin temsili olan Pehlevi Hanedanlığı’na atfen seçilmiştir. Güneş ve aslan motifi, hem Pehlevi Hanedanlığı’nın bayrağında yer alır hem de İsrail tarihinde, Yahudi kabilelerinin kudretini simgeleyen mitolojik bir anlam taşır.

Ayrıca 1967’deki ‘Altı Gün Savaşı’na da atıfta bulunan bu adlandırma İsrail’in hem tarihsel hem de siyasi olarak bölgesel güç statüsünü yeniden tazeleme amacını yansıtıyor. Altı Gün Savaşı olarak tarihe geçen İsrail ile komşu Arap ülkeleri Mısır, Suriye ve Ürdün arasında 5-10 Haziran 1967 tarihleri arasında gerçekleşen kısa ama o dönemde Ortadoğu’da güç dengesini sarsan etkili bir savaşı ifade ediyor. İsrail, savaş süresince Sina Yarımadası, Golan Tepeleri, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü ele geçirerek bölgedeki sınırlarını genişletir. Bu savaş, İsrail’in askeri gücünü ve bölgedeki etkisini önemli ölçüde artırırken Ortadoğu’daki siyasi dengeleri köklü şekilde değiştirir. Netanyahu, ‘Yükselen Aslan’ tabiriyle İsrail’in dünyada ve özellikle Ortadoğu’da stratejik hegemonik baskınlığını tazeleme hedefini yansıtıyor.

İran, İsrail’in stratejik hamlesine ‘Gerçek Vaad 3’ operasyonu adıyla karşılık verdi; bu da daha önceki misillemelerin devamı niteliğinde seçtiği sembolik bir tanımlamaydı. Çatışmaya daha sonra ABD de dahil oldu ve “Geceyarısı Çekici” adlı operasyon kapsamında, İran’ın Fordow, Natanz ve İsfahan’daki yeraltı nükleer tesislerini hedef aldı. Yani sahada yalnızca askeri mevziler değil; nükleer altyapılar, radar ağları ve teknik sistemler de vuruldu.

Hiç kuşkusuz dünyanın şahitliğini ettiği bu gerilim sadece iki devletin bilek güreşi değil; bu durum Ortadoğu’nun yeniden dizaynı konusunda süren büyük bir pazarlığın kanlı perdesinin yansıması. Enerji hatları, nükleer denge ve vekil aktörler üzerinden yürüyen bu çatışmalarda halklar, bir kez daha iktidar savaşının acımasız yüzüyle yüzleşmek zorunda kaldı. Saldırılar boyunca en büyük bedeli yine halk ödedi. 24 Haziran’da yapılan ateşkes, çatışmayı durdursa da ortaya çıkan hasarın yakın zamanda onarılamayacağı ve öfkenin kolay kolay dinmeyeceği su götürmez bir gerçek. Öyle görülüyor ki füzelerin susması diplomatik hesapları kesintiye uğratmadı. Tırmanışa geçen gerilim devam ediyor.

İsrail-İran Savaşı aynı zamanda 2023 sonrası gelişen ve giderek genelleşen askeri, siyasi krizleri ifade etmek için kullanılan ‘100. Yıl Savaşları’nın sonuçlarından biri olarak tarih sahnesinde. 100. Yıl Savaşları, 1923-2023 arasında şekillenen ulus-devlet sisteminin, 2023 itibariyle bütünsel bir çöküş sürecine girmesiyle ortaya çıkan çok kutuplu, dağılmış-yayılımcı ve bölgesel çatışmalardan oluşan yeni dönemin tanımıdır. Bu süreçte hegemonik güçler, eski düzenin devamını sağlamak ya da yeni bloklar üzerinden konum almak adına yerel ve bölgesel savaşlara müdahale eder. İsrail-İran çatışmasını da bu çerçevede, enerji hatlarından siyasi rejim krizlerine kadar geniş eksende ele almak gerekiyor.

Ortadoğu’da derinleşen İsrail-İran gerilimi, iki ülkenin ideolojik ve jeopolitik çıkar çatışmasıyla sınırlı değil; aynı zamanda küresel güç dengelerinin şekillendiği, bölgeyi derinden etkileyen geniş katmanlı güç savaşının yürütüldüğü bir rant arenasına evrilmiş durumda.

Son dönemde yaşanan doğrudan askeri saldırılar ile nükleer gerilim, vekil savaşlardan açık savaş pozisyonuna geçilmesi ve diplomatik restleşmeler iki ülke arasındaki düşmanlığın yeni bir evreye girdiğini gösteriyor.

Tarihsel arka plan: Pehlevi Hanedanlığı ve İStan-İsrail işbirliği

Peki İsrail-İran ilişkisi hep böyle miydi? Hiç kuşkusuz hayır; iki ülke arasında tansiyonun yükselmesi bazı temel gelişmelerin sonucunda oluşur. Tarihsel seyir içerisinde İsrail ve İran’ın pragmatik dostane ilişkisi özellikle Pehlevi Hanedanlığı döneminde oldukça gelişkindir. Pehlevi Hanedanlığı, 1925 yılında Rıza Han’ın kendini şah ilan etmesiyle kurulur. Merkeziyetçi ve seküler politikalarıyla dikkat çeken Pehleviler, 1941’den itibaren Muhammed Rıza Pehlevi öncülüğünde İran’ı yönetir. Bu dönemde İran, İsrail ile gizli ve açık işbirliğini sürdürüp petrol ticaretinden tarım teknolojisine, istihbarattan diplomasiye kadar geniş alanda ortaklık kurar.

Pehlevi dönemi, İsrail’in Ortadoğu’da sürmekte olan diplomatik yalnızlığına karşı bir açılım alanı sunar. Bu çerçevede ‘Yükselen Aslan’ operasyonu, İsrail’in Pehlevi dönemine dönük sembolik bir gönderme olduğu izlenimini de yaratıyor.

Yani İsrail ile İran arasındaki ilişkiler, sanılanın aksine başlangıçta düşmanlıktan ziyade pragmatik dostluk işbirliğine dayanıyor. İran, 1948’de İsrail’in kuruluşunu resmen tanımaz. Ancak fiili olarak tanıyan ve diplomatik ilişkiler kuran ilk Müslüman ülkelerden biri olur. Bu dönemde her iki ülke de ortak düşmanları olan Arap milliyetçiliğine ve Sovyet etkisine karşı pozisyon alır.

1950’lerden itibaren iki ülkenin ilişkileri hızla derinleşir. İran, İsrail’e düzenli olarak petrol satan tek Müslüman ülkeydi. Karşılığında İsrail, İran’a özellikle tarım, sulama teknolojileri ve güvenlik alanında destek sağlar. En dikkat çekici alanlardan biri ise istihbarattı. İsrail’in Mossad’ı ile İran’ın gizli servisi SAVAK arasında yakın işbirlikçi ilişki oluşturulur. Bu ilişkiler, “Çevreleme Doktrini” adı verilen strateji doğrultusunda yürütülür; İsrail, Arap düşmanlarını çevrelemek için Arap olmayan çevre ülkelerle ittifak kurmaya çalışır ve İran bu stratejinin merkezinde yer alır.

Ancak bu yakınlık, İran toplumunun tüm kesimlerinde aynı şekilde karşılık bulmaz. Şii dini elitler ve halkın önemli bir kısmı özellikle Filistin meselesi üzerinden İsrail’e karşı mesafeli durur. İran yönetimi ise bir yandan İsrail ile gizli işbirliğini sürdürürken bir yandan da kamuoyunu yatıştırmak için zaman zaman Arap dünyasına yakın açıklamalarda bulunur. Her iki ülkenin ilişkisi her ne kadar güçlü bağlarla kurulmuş olsa da tamamen şeffaf ve sorunsuz değildi.

İki ülke arasındaki ilişkilerin dönüm noktasına etki eden en temel gelişme, 1979’daki İran İslam Devrimi olur. Humeyni öncülüğünde kurulan İslam Cumhuriyeti, İsrail’i “şeytani güç” ve “Siyonist işgal rejimi” olarak tanımlar. Tahran’daki İsrail Büyükelçiliği kapatılır ve binası Filistin Kurtuluş Örgütü’ne verilir. Bu sadece sembolik bir tavır değil; İran yeni dış politikasını açıkça İsrail karşıtlığı üzerine kurar. Bu dönemden itibaren İsrail ile İran arasında doğrudan diplomatik temaslar tamamen kesilir.

1980’lerden itibaren İran, İsrail’e karşı daha dolaylı bir savaş stratejisi izlemeye başlar. Lübnan’daki Hizbullah, İran’ın bölgedeki en etkili vekil gücü haline gelir ve İsrail’le defalarca karşı karşıya gelir. İran ayrıca Hamas gibi gruplara da destek vererek İsrail’in güvenlik alanını yüksek düzeyde tehdit etmeye başlar. Bu süreçte İsrail de İran’ın nükleer faaliyetleri gerekçe göstererek doğrudan tehdit olarak görmeye başlar ve çeşitli sabotajlar, siber saldırılar ve suikastlarla bu tehdidi sınırlandırmaya çalışır.

Bugün iki ülke arasındaki ilişki, artık sadece ikili bir gerilim değil; bölgesel hegomonik güç mücadelesinin, vekâlet savaşlarını aşan ve küresel güçlerin çıkar çatışmalarının merkezinde yer alan geniş, dinamik bir cepheleşmeye dönüşmüş durumda.

Davud Koridordu: Kuşatma planı

Davud Koridoru, İsrail’in enerji, istihbarat ve askeri strateji temelli kuşatma planıdır. Doğu Akdeniz’den Basra’ya uzanan enerji hatlarını kontrol etmeyi, İran’ın kara bağlantısını kesmeyi ve Asya-Arap Yarımadası ticaretinde üstünlük kurmayı hedefler. İsrail’in BAE, Azerbaycan, Hindistan ve Yunanistan ile geliştirdiği ilişkiler bu planın temeli. Koridor, İran’ın Akdeniz’e ulaşmasını engelleyen çevreleme stratejisinin bir parçası ve enerji hatları, dijital altyapı ile istihbarat ağları üzerinden İsrail’in bölgesel liderlik iddiasını gerçekleştirme stratejisidir.

İbrahimi anlaşmalar ve İran’a etkisi

2020’de ABD arabuluculuğunda imzalanan İbrahimi Anlaşmalar, İsrail ile BAE, Bahreyn ve Fas gibi Arap ülkeleri arasında diplomatik ilişkilerin normalleşmesini sağlar. Bu anlaşmalar, İsrail’in Arap dünyasındaki izolasyonunu kırarken aynı zamanda İran’a karşı bölgesel bir denge stratejisinin parçası haline gelir.

Davud Koridoru’nun jeopolitik mimarisiyle bütünleşen İbrahimi Anlaşmalar, enerji ve savunma eksenli yeni ortaklıkları beraberinde getirir. İsrail’in BAE ile geliştirdiği savunma işbirlikleri, İran’ın Basra Körfezi’ndeki manevra alanını daraltmakta ve Tahran açısından doğrudan güvenlik tehdidi oluşturmaktadır.

İsrail’in Körfez ülkeleriyle kurduğu bu çok yönlü ilişkiler, İran’ın bölgesel kuşatılmışlık hissini derinleştirir. İsrail’in diplomatik kazanımları, sadece siyasi değil; askeri, ekonomik ve altyapısal bir kuşatma stratejisine dönüşür.

Bu bağlamda İbrahimi Anlaşmalar, sadece normalleşme adımları değil; İran’ı güneyden ve batıdan çevreleyen, Hint Okyanusu’na kadar uzanan daha geniş bir kuşatma hattının temel taşıdır. Bu yeni bölgesel düzen, İran’ın Yemen, Suriye ve Lübnan’daki etkisini zayıflatır ve diplomatik izolasyonunu derinleştirir.

Gerilimin vekalet savaşlarından açık çatışmaya evrilme süreci

2023 ve 2024 yıllarında Ortadoğu sahnesi, uzun süredir vekâlet savaşlarıyla sürdürülen İran-İsrail geriliminin artık doğrudan ve açık silahlı çatışmaya dönüştüğü bir döneme tanıklık eder. Özellikle 7 Ekim 2023’te Hamas’ın başlattığı “Aksa Tufanı Operasyonu” ile başlayan süreç, sadece Gazze’de değil; Suriye, Lübnan, Irak ve Kızıldeniz hattında da İran destekli aktörlerin devreye girmesiyle geniş cepheli savaş pozisyonuna geçilir.

İsrail, Hamas’ın saldırısına “Demir Kılıçlar Operasyonu” ile karşılık verir. Gazze’ye yönelik hava ve kara operasyonlarında 30 binden fazla Filistinli hayatını kaybeder. Başlayan bu saldırılar ile İsrail, sadece Hamas’ı değil, Hamas’ın en önemli destekçilerinden İran’ı da doğrudan hedefine alır.

1 Nisan 2024, Şam Konsolosluğu saldırısı: Açık savaş ilanı

Sürecin en kritik dönüm noktası, 1 Nisan 2024’te İsrail’in Şam’daki İran Konsolosluğu’na düzenlediği hava saldırısı olur. Bu saldırıda İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nün üst düzey komutanı Muhammed Rıza Zahidi ve beraberindeki 6 üst düzey subay öldürülür. Diplomatik bir kuruma yönelik doğrudan saldırı, İran tarafından ‘Açık Savaş İlanı’ olarak kabul edilir.

13 Nisan 2024, Gerçek Vaat Operasyonu: İran’dan ilk doğrudan saldırı

İran, 13 Nisan gecesi “Gerçek Vaat Operasyonu” adıyla tarihindeki ilk doğrudan saldırıyı İsrail’e karşı gerçekleştirir. İsrail’e aynı anda fırlatılan 170 kamikaze İHA, 30 seyir füzesi ve 120 balistik füzelerin büyük bir kısmı ABD, İngiltere, Ürdün ve İsrail hava savunma sistemleri tarafından düşürülür; ancak bazıları Negev Hava Üssü ve Ramon Üssü gibi stratejik noktalara ulaşır.

Bu saldırıyla birlikte iki ülke arasındaki çatışma ilk kez resmi ordu ve devlet kurumları üzerinden yürütülür. İran artık sadece vekillerini değil, kendi askerî kapasitesini devreye sokar.

Güç savaşı: Ortadoğu’nun yeniden dizaynında hegemonik güç olma yarışı

İran ve İsrail artık sadece ideolojik düşmanlık ya da jeopolitik çekişme içinde değil; doğrudan, geniş cepheli ve çıkar odaklı bir çatışma halinde. Enerji yollarının ve vekil aktörler üzerinden kontrol edilen bölgelerin paylaşımı için yürütülen rant savaşında hedef sadece askeri zafer değil; Ortadoğu’nun yeniden dizaynında hegemonik güç olmak! İran, İsrail’in bölgedeki etkisini geriletmeye çalışırken; İsrail, İran’ı nükleer ve stratejik tehdit olarak tasfiye etmeyi amaçlıyor.

İki ülke arasındaki çatışmanın ucu sadece Tel Aviv ya da Tahran’a değil; Riyad’a, Beyrut’a, Şam’a, hatta Pekin ve Washington’a kadar uzanıyor. Bu güncel durum, yeni Ortadoğu haritasının çizildiği, vekil güçler arkasına saklanmayan 3.Dünya Savaşı’nın doruğa ulaşmış seviyesinin ifadesidir.

Peki ya küresel aktörlerin iki ülkeyle ilişki denklemleri nasıl?

İsrail’in en güçlü müttefiki konumundaki ABD, İran’a yönelik ekonomik ambargolar ve diplomatik baskılarla bu çatışmada açık şekilde İsrail’in yanında yer alıyor. Trump yönetimi, İsrail ve İran’ın doğrudan savaşması halinde oluşacak olan bölgesel istikrarsızlığın küresel enerji fiyatlarını ve NATO içi uyumu da altüst edeceğinden iki ülke arasında doğrudan savaşı, hegemonik güç dengesi çıkarları temelinde engellemeye çalışıyor.

Ukrayna savaşı nedeniyle Batı ile ilişkileri bozulan Rusya, İran ile stratejik ortaklığını derinleştiriyor. Suriye’deki İran etkisini desteklemesi ve savunma sanayisinde İran’dan insansız hava araçları alması bu ilişkinin boyutunu gösteriyor.

Ticaret eksenli bir Ortadoğu politikası izleyen Çin, İran-Suudi Arabistan yakınlaşmasında arabuluculuk yaparak bölgeye giriş yaptı. Çin, İran’la yaptığı 25 yıllık stratejik anlaşma ile hem enerji güvenliğini sağlamak hem de ABD etkisini dengelemek istiyor.

Çoğunlukla çatışmalar karşısında diplomatik uyarılarla yetinen Avrupa Birliği (AB), dostlar pazarda görsün misali İran’ın nükleer silah elde etmesini engelleme çabasında. Fakat AB’nin bu dekoratif diplomasi yürütme çabası dahi yetmez ve sınırlı kalıyor.

Önder Apo İsrail ve İran’ı nasıl ele alıyor?

Ortadoğu’da demokratik siyasal çözüm, kimlik mücadelesi ve mevcut krizlerin, çatışmaların seyrine derin tarihsel, sosyolojik öngörüleriyle etkili ve bir o kadar insanlığa hakikat rehberliği ile güç dengelerini sarsan Önder Apo, son değerlendirmelerinde İsrail ve İran’a dair dikkat çeken perspektifler sundu. Önder Apo’nun bu iki ülkeye yaklaşımı, yalnızca birer devlet olmalarından kaynaklı geliştirdiği eleştirileri değil; aynı zamanda Ortadoğu’nun geleceğine dair bir uyarı niteliği taşıyor.

 ‘Gazzeleşme’ uyarısı: Savaşın bölgeye yayılma riski

Önder Apo’nun tabiriyle Gazze, sadece bir coğrafya değil; siyasi çözümün tıkandığı, militarizmin ve iktidarın toplumu kuşattığı bir model. Önder Apo, Ortadoğu’nun birçok noktasının özellikle İran, Irak ve Suriye gibi kriz bölgelerinin “Gazze modeli”ne dönüşme riski taşıdığını vurgular. Demokratik çözümden uzak duruldukça, her ülke kendi içinde küçük Gazzeler üretecektir. Bu, sadece savaşın değil; toplumsal çöküşün de habercisidir.

Zulüm rejimi ve demokrasi yoksunu: İran

Önder Apo, İran’daki mevcut devlet aklını “inkâr, asimilasyon ve katliam” üçgeniyle tanımlayarak rejimin Kürtler, kadınlar ve etnik kimlikler üzerindeki zulmünün, sadece iç çatışmayı körüklemekle kalmadığını, bölgesel istikrarsızlığı da derinleştirdiğini işaret ediyor. İran’ın mevcut gafletinden çıkması için Önder Apo’nun önerdiği yol açıktır; demokratikleşme, yerel özerklik ve toplumsal sözleşme. Zulüm rejiminin benzerlerinin ki gibi mevcut krizlerinin tek nedeni demokrasi yoksunluğudur.

İsrail stratejisine dair tespit: Beş aşamalı yayılma planı

Önder Apo, İsrail’in bölgesel stratejisini tarihsel ve kademeli bir modelle açıklar: Gazze, Lübnan ve Suriye ilk üç aşamayı oluştururken; İran ve Türkiye son iki hedef olarak gösterilir. Bu yaklaşım, İsrail’in yalnızca Filistin değil; tüm bölgeyi kontrol altına alma yönündeki uzun vadeli planlarını kapsar. Önder Apo bu stratejiyi yalnızca askeri değil, siyasi ve sosyolojik kuşatma anlamıyla ele alır.

Sonuç olarak Önder Apo’nun İsrail ve İran analizleri, salt güncel siyaset yorumlarının ötesinde bir nitelik taşıyor. Bölgede hakim olan ulus-devlet aklının dış müdahalelerin iç içe geçtiğine işaret eden Önder Apo, buna karşılık Ortadoğu’da Demokratik Konfederalizm sistemi inşa edilmedikçe hiçbir halkın özgürleşemeyeceğini vurgular.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Öcalan Başur’a da bir perspektif sunuyor

SON HABERLER

Küresel satranç tahtasında İsrail-İran geriliminin perde arkası

Küresel satranç tahtasında İsrail-İran geriliminin perde arkası

Yazar: Yeni Yaşam
6 Temmuz 2025

Öcalan Başur’a da bir perspektif sunuyor

Öcalan Başur’a da bir perspektif sunuyor

Yazar: Yeni Yaşam
6 Temmuz 2025

Kadın ve erkek oluşun hakikati ve yöntemi

Kadın ve erkek oluşun hakikati ve yöntemi

Yazar: Yeni Yaşam
6 Temmuz 2025

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Yazar: Yeni Yaşam
6 Temmuz 2025

Çeviriden direnişe: Kürt tiyatrosunun sessiz çığlığı

Çeviriden direnişe: Kürt tiyatrosunun sessiz çığlığı

Yazar: Yeni Yaşam
6 Temmuz 2025

Sevk-sürgün rüzgarı yeniden esiyor

Cezaevlerinde düşmanca davranışlar sürüyor

Yazar: Yeni Yaşam
6 Temmuz 2025

Bir milyon dolarlık füze ve kriz

Kürt halkı alternatifsiz değildir

Yazar: Yeni Yaşam
6 Temmuz 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır