Ne zaman Kürt sorununda demokratik çözümden söz edilse ulusalcılar hemen ‘Kürt anasını görmesin’ moduna giriyor. Normalde çok demokrattırlar. Ama sadece Türkler için, Türklerin de beyaz olanları için. Kendilerine benzeyenler için
Sözcü, kaynaklara ulaşamadığı için abartmıyor. Kaç kişinin AYM kararından yararlandığını bal gibi biliyorlar, Ancak amaç bu değil, Sözcü, sürecin ilerlemesi ile birlikte atılabilecek demokratik adımları şimdiden önlemek istemektedir
Yaycı, 18 Mayıs 2020’de görevinden istifa etti. Kendisine bir strateji merkezi kurdu ve başkanı oldu. İşte ‘Aslan Sosyal-Demokratlar’ Türkiye’nin en sivil yöntemleri gerektiren Kürt meselesinin nasıl çözülmeyeceğini asker eskilerine sormaktadır
Hüseyin Kalkan
Ne zaman Kürt sorununda demokratik çözümden söz edilse ulusalcılar hemen ‘Kürt anasını görmesin’ moduna giriyorlar. Normalde çok demokrattırlar. Avrupa’daki demokratik kriterlerin aynen Türkiye’ye de uygulanmasını isterler. Ama sadece Türkler için, Türklerin de beyaz olanları için. Kendilerine benzeyenler için. Kürtler için atılacak en ufak bir adıma tahammülleri yoktur.
Geçtiğimiz günlerde bu tutumun tipik bir örneği yaşandı. Anayasa Mahkemesi, örgüt üyesi olmadığı halde örgüt yararına eylemde bulunma iddiası için verilen cezayı bundan altı ay önce bozdu. Yasa gereği 6 ay sonra bu bozma kararı uygulanması ve bu yasadan dolayı ceza almış olanların tahliye edilmesi gerekiyordu. Damıtılmış ulusalcıların yayın organı Sözcü gazetesi masa başı bir haber yaptı ve 200 ‘terörist’in tahliye edildiğini yazdı. Önce bir bakalım Sözcünün masa başında uydurduğu habere. Haberin başlığı “200 PKK’li Terörist 72 saatte tahliye edildi.” Özgür Cebe imzalı manşet haberde, “terör örgütüne üye olmamakla beraber örgüt adına suç işleme” suçlamasıyla mahkûmiyet verilen TCK’nın 220. maddesinin 6. fıkrasının, AYM tarafından 5 Kasım 2024’te iptal edildiği ve AYM kararının 9 Ocak 2025’te Resmî Gazete’de yayımlandığı hatırlatılarak, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından 6 sonra yürürlüğe girdiği hatırlatıldı. Tahliye kararlarının PKK’nin silah bırakma töreninin hemen arkasından gelmesine dikkat çekilen haberde, mahkemelerin herhangi bir başvuru beklemeksizin işlem yaptığı ve AYM kararıyla “fiili bir genel af” uygulandığı iddia edilerek şu ifadelere yer verildi:
“PKK’nın ‘Kazan’ şovundan sonra Diyarbakır’da mahkemeler yoğun mesai yaptı. Örgüt adına suç işlemekten hükümlü teröristler ‘AYM bu maddeyi iptal etti’ gerekçesiyle tahliye edildi. Diyarbakır’daki Ağır Ceza Mahkemeleri son 72 saat içinde yoğun bir mesai yaparak AYM’nin bu kararına uydu ve mahkûm olan 200’ü aşkın terör örgütü PKK hükümlüsünün infazları durdurularak tahliye edildiler.
Sadece beyazlar için
Görüldüğü gibi haber tamamen doğru olsa bile söz konusu olan AYM’nin bir kararını uygulanması anlamına geliyor. Ancak bu bayanlar ve baylar yasaların ve demokrasinin sadece kendileri için uygulanması istiyorlar. Zaten yasa koyucu bile, ‘örgüte üye olmadığı halde, örgüt yararına eylem yapan’ diye sınırlamış. Ama Kürt olduğuna göre örgüte üye olmasa bile teröristtir. Kaldı ki haber doğru değildi. Sadece 15 kişiye AYM kararı uygulanmış ve tahliye edilmişti.
Sözcü’nün bu haberi üzerine Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü açıklama yapmak zorunda kaldı. Yapılan açıklamada, AYM kararının yürürlüğe girdiği 9 Temmuz’dan itibaren Diyarbakır’da bu kapsamda 15 tahliye olduğu bilgisi verildi. Yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Bugün itibarıyla resmi kayıtlara göre, kararın yürürlüğe girdiği 09.07.2025 tarihinden itibaren; ilgili kanun maddelerinin iptali nedeniyle Diyarbakır’da 15 kişi tahliye edilmiştir. Gerçek dışı iddialarla kamuoyunda güvensizlik oluşturmayı hedefleyen bu tür haber ve paylaşımlar, sadece dezenformasyon niteliği taşımakla kalmayıp, aynı zamanda hukuk devleti ilkesine de zarar vermektedir. Kamuoyunun, doğruluğu teyit edilmemiş bu tür haberlere itibar etmemesi önemle rica olunur.”
Mağdurdan terörist yaratmak
AYM bu uygulamanın hukuki olmadığına kanat getirdiği için bozdu. Bu yanlış uygulama ile mağdur edilen insanları tahliye olması ultra ulusalcıları rahatsız etti. Van Barosu kapsamlı bir açıklama yaparak Sözcü’nün haberini hukuki açıdan inceledi. Haberin mağdur ve Kürt düşmanı yanını açığa çıkardı. Van Barosu açıklamasında şöyle diyordu: “Anayasa Mahkemesi, 4 Temmuz 2024 tarihinde verdiği kararla, Türk Ceza Kanunu’nun 220/6. maddesinde yer alan ‘örgüt adına suç işleme’ hükmünü; belirsizliği, keyfi uygulamalara yol açması ve ifade özgürlüğüne aykırılığı nedeniyle iptal etmiştir. Bu karar doğrultusunda, ceza adalet sistemi içinde uzun yıllardır mağdur edilen birçok yurttaşın özgürlüğüne kavuşması sağlanmıştır. Ancak bu hukuki gelişmeden haftalar sonra, Sözcü gazetesi tarafından yayınlanan haberlerde, Anayasa Mahkemesi kararının bağlamı çarpıtılmış; karar, kamuoyuna sanki barış süreci döneminde gerçekleşmiş silah bırakma çağrısıyla bağlantılı bir gelişmeymiş gibi sunulmuştur. Dahası, tahliye edilen yurttaşlar açıkça ‘terörist’ olarak yaftalanarak hedef gösterilmiş; haber diliyle karalama ve itibarsızlaştırma amaçlı bir yayın çizgisi benimsenmiştir.”
‘AYM kararları bağlayıcıdır’
Van Barosu’na göre bu tür haberler etik değildir ve temel insan haklarının hiç saymak anlamına geliyor. Baro şunları ekliyordu: “Van Barosu olarak kamuoyuna bir kez daha hatırlatmak isteriz: Anayasa Mahkemesi kararları, Anayasa’nın 153. maddesi gereği tüm kurum ve kişileri bağlar. Bir yurttaş hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet bulunmadıkça o kişiye suçlu muamelesi yapmak, masumiyet karinesinin açık ihlalidir ve anayasal bir suçtur. Medya kuruluşlarının bu temel ilkeye saygı göstermesi, demokrasinin ve hukuk devletinin asgari gereğidir. Söz konusu yayın, sadece bireyleri değil; toplumsal barışı, birlikte yaşamı ve ifade özgürlüğünü de hedef almaktadır. Van Barosu olarak, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden, yargı kararlarını çarpıtan ve masumiyet karinesini ihlal eden bu tür yayın anlayışına karşı tüm yasal yollara başvuracağımızı kamuoyuna saygıyla duyururuz.”
Demokrasiye karşı strateji
Sözcü, kaynaklara ulaşamadığı için abartmıyor. Kaç kişinin AYM kararından yararlandığını bal gibi biliyorlar, bilmese bile birkaç dakikada öğrenmeleri işten bile değil. Amaç bu değil, Sözcü, sürecin ilerlemesi ile birlikte atılabilecek demokratik adımları şimdiden önlemek istemektedir. Demokratikleşmeye karşı bir kamuoyu oluşturma çabası içine girmiştir. Sözcü’nün bu haberi tesadüf değil. Daha önce benzer haberler yapmıştı. Aslında Sözcü, Barış ve Demokratik Türkiye sürecine karşı bir strateji çerçevesinde hareket etmektedir. Hem Sözcü TV’nin programları hem gazetesi haberleri ve köşe yazıları dalga dalga aynı çizgi de olana youtuberlar tarafından paylaşılmakta ve yaygınlaştırmaktadır. Gerek Sözcü TV olsun gerek Halk TV olsun bu stratejilerini eski askerlerle birlikte inşaa etmektedirler. Sözcü TV’nin uzmanı Cihat Yaycı’dır. Yaycı, fetihçi ‘Mavi Vatan’ doktrinin yaracısıdır. Libya-Türkiye deniz yetki alanlarının sınırlandırması anlaşması konusunda çalışmaları yapan Cihat Yaycı, TSK’daki FETÖ yapılanmasını tespit etmek amacıyla 350’den fazla kritere sahip FETÖMETRE uygulamasını da geliştirdi ve bu uygulamayla yaklaşık 4 bin personelin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan ilişiğinin kesilmesine yol açtı. Mavi Vatan’ın Cem Gürdeniz ile birlikte mimarı olarak bilinen ve uluslararası ilişkiler ve deniz stratejisi üzerinde çalışmalar yapan Yaycı; yazdığı ‘Sorular ve Cevaplarla Münhasır Ekonomik Bölge’, ‘Libya Türkiye’nin Denizden Komşusudur ve Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi ve Türkiye’ kitapları ile Mavi Vatan doktrininin ana hatlarını oluşturdu. Bir süre hükümet tarafında benimsenen Mavi Vatan doktrini gözde düşünce Yaycı da gözden düştü. 15 Mayıs 2020’de imzalanan ve 16 Mayıs’ta Resmî Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanı kararıyla Türk Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı görevinden alınarak Genelkurmay Başkanlığı emrine verildi. Bunun üzerine istifa “onurunun örselendiğini” ve “kumpas kurularak görevden uzaklaştırılmış bir Amiral olarak mesleğini icra edemeyeceğini” belirten Yaycı, 18 Mayıs 2020’de görevinden istifa etti. Kendisine bir strateji merkezi kurdu ve başkanı oldu. İşte ‘Aslan Sosyal-Demokratlar’ Türkiye’nin en sivil yöntemleri gerektiren Kürt meselesini nasıl çözülmeyeceğini asker eskilerine sormaktadır. Ve artık gözden düştükleri için iktidar tarafından bir kenar atılmış isimlerle iş görmeye çalışmaktadır. Rahmetli Erdal İnönü sağ olsaydı şimdi kinayeli bir şekilde ‘Aferin Aslan-Sosyal Demokratlar’ derdi.
Kürtlere siyaset yasaklansın mı?
Kürt sorunun siyasi ve yasal yollardan çözümünden rahatsız olan bir kalem erbabı da Fikret Bila. Haksızlık yapmamak gerek. Fikret Bila, her zaman Kürtlere ve Kürt siyasetine karşı oldu. Demokratik çözüm denildiğinde tüylerinin diken diken olduğunu hiç gizlemedi. Geçtiğimiz günlerde Halk TV internet sayfasında “CHP’ye cezaevi PKK’ye siyaset” başlıklı bir yazı yazdı. Bila, şunları yazıyordu bu başlık altında: “AK Parti, MHP ve DEM Parti birlikte ikinci açılım sürecini yürütüyorlar. ‘Terörsüz Türkiye’ sloganıyla birlikte yürüyorlar. Bahçeli, DEM Parti yöneticilerine teşekkür ediyor, Öcalan’a “kurucu önder” diyor. CHP’ye cezaevi yolları, PKK’ya siyaset yolları açılıyor. PKK’nın elebaşı pozisyonundaki isimler siyaset yapmak üzere Türkiye’ye dönmek istediklerini açıklıyorlar. CHP suç örgütü, PKK barış güvercini! Tam da “Bu ne yaman çelişki” denilecek bir süreç yaşanıyor.” (18 Temmuz 2025 )
Erdoğan, cumhurbaşkanlık seçimlerinde rakibi olabilecek Ekrem İmamoğlu’nun ve onun partisi CHP’yi yargı şiddeti ile saf dışı etmeye çalışmaktadır. Kürt Siyaseti baştan beri bu tutuma karşı olduğunu kuvvetli şekilde belirtti. Ancak bazı kalem erbabının bakışında sorun var. Onlar CHP siyasette olursa Kürtlerin cezaevinde olması gerektiğin düşünüyorlar. Ya da tersi Kürtler siyasette ise CHP’nin cezaevinde olması gerekir. Bu bakış açısının AKP’nin bakışından farkı yok. Oysa demokrasilerde toplumsal dinamikleri temsil eden hareketlerin hiçbir için siyaset yasak olmamalı.
Yine bir asker
Sözcü Televizyonu’nun başka bir uzman konuğu, Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırma Enstitüsü başkanı Abdullah Ağar. Hangi akademik eğitim sonucu bir üniversitede bölüm başkanı olduğunu bilmiyorum -çünkü üsteğmen rütbesi ile ordudan ayrıldı- ancak, demokrasi ve Kürt düşmanlığı konusunda uzman olduğunu biliyorum. Askerlik dönemindeki deneyimlerini anlattığı birçok kitapları var. Kitapların isimlerinden tek başına ne kadar akademik ve ne kadar uzman olduğu anlaşılıyor. 5. Tim: Güneş Doğsun İsteriz, Otopsi Yayınevi, İstanbul, 2004, Bir Millet Uyanıyor- Ölüm Dağları Bekler “Cudi Dağı”, Bilgi Yayınevi, 2005, Toprak Mehmet’e Susamışsa: Ülkem Bayrağım Onurum, Kitaptürk Yayınevi, İstanbul, 2007… Uzatmaya gerek yok, benzer isimler taşıyan 7-8 kitabı var uzman Ağar’ın. Ağar, çıktığı Sözcü Televizyonu’nda 5 bin gerillanın Rojava’ya geçtiğini söyledi. PKK’nin aslında silah bırakmadığını iddia etti. Sözcü, böyle uzmanları peş peşe piyasaya sürüyor. Bu ultra ulusalcı cenah Kürt anasını görmesin istiyor. Hikâye biliniyor. Hakkında idam kararı verilen bir Kürt son istek olarak anasını görmek ister, idam mahkumu Türk’ün ise son isteği Kürdün anasını görmemesidir. Aslında hikâye gerçeği tam anlatmıyor. İdam mahkûmu olan sadece Kürt. Bütün avantaja sahip olan ulusalcı Türkler bu avantajları paylaşmak istemiyor. Bu ultra ulusalcı cenah Kürdün temel insan haklarına sahip olması bir yana, hatalı bir yargı sonucu cezaevine atılmış olanlarının bile tahliye edilmesine karşı. Sözde analizlerle, asparagas haberlerle de çözüme engel olmak istiyorlar.