Aykol: ‘Yeni Halk Gerçeği’nden sonra Yeni Ülke’ye geçmiştik. Müthiş bir habercilik mecrası oluşmuştu. Bütün Avrupalı siyasetçiler, İstanbul’a geldiklerinde gazeteye uğrarlardı. Bir nevi Kürt konsolosluğu gibiydik’
Serdar Altan
Kürdistan’da bedeli kanla/canla ödenmiş bir değerler bütünü vardır. Kürt basını da bunun dışında değildir. Gerçek manada bedelini canla ödeyerek bugünleri yaratmıştır Kürt gazeteciler. İşte bu yüzdendir ki Özgür Basın geleneği, hakikatte ısrar ve başarı azmiyle mücadelesini devam ettiriyor. İlk günkü gibi…
İlk bölümde daha çok Kürdistan gazetesi sonrası ortaya çıkan Kürt basın kuruluşlarını ve Özgürlük Hareketi’nin ilk yıllarını, o dönemde yeni filizlenen yayıncılığı anlatmaya çalıştık. Bu bölümde Özgür Basın geleneğinin doğuşu ve gelişimi ile Kürtçe yayıncılığı ağırlıklı olarak ele alacağız. Özgür Basın geleneğinin öncülerinden Welat ve Azadiya Welat gazetelerini etraflıca anlatmaya çalışacağız. Tabii günümüze inatla nasıl geldi bu gelenek bunu da irdeleyeceğiz.
90’lı yıllar ve yeni bir devir
Bu dönemde Toplumsal Diriliş dergisiyle başlayan yayımcılık serüveni, Kürt gazeteciliğinin başlangıç tarihinin yıldönümü olan 22 Nisan 1990’da Halk Gerçeği ile sürdü. Sadece 9 sayı çıkabilen gazetenin kapatılması sonrası Yeni Halk Gerçeği ise yayımlanan 3 sayının ardından gazete yönetimi tarafından kapatıldı. Bu kısa süreli deneyimlerden sonra ilk haftalık uzun erimli gazete olan Yeni Ülke gazetesi 20 Ekim 1990 tarihinde yayın hayatına başladı. Kurucu Genel Yayın Yönetmeni Günay Aslan olan ve daha sonra Hüseyin Aykol ile devam eden gazetenin yayımlanan 110 sayısından 40’ı hakkında toplatma kararı verildi.
Bu süreci yeniden Hüseyin Aykol’dan dinleyelim:
“Bu süreçte Kürt mücadelesi çok yükselmişti. Her gün köylerden, şehirlerden göçler geliyordu. Savaş tırmanmıştı ve çetin bir mücadele süreci ilerliyordu. Anlayacağın çok şey oluyordu ve bunların tamamı haberdi. Bu haberleri mevcut gazeteler vermediği gibi verenler de, yaşananları çarpıtarak aksi biçimde veriyorlardı. Yani çok ciddi manada gerçekleri yazmaya, insanlara haber ulaştırma ihtiyacı vardı. Bu haber ihtiyacını karşılamak için zaten bu konuda bir irade vardı, bir gazete çıkarma kararı vardı. İstanbul’da başladık. Yani zaten Amed’de başlamanın koşulları yoktu. İstanbul’da bir entelektüel çevre vardı, Kürtlerden, işte sol devrimci kesimlerden falan. Devlet nasıl Kürdün mücadelesini tehlike olarak gördüyse bu girişimi de tehlike olarak gördü. İşte zor bulduğumuz matbaayı sıkıştırdılar. Matbaa bizi sıkıştırıyordu, işte Kürt, Kürdistan kelimeleri geçmesin yazılanlarda diye. Bu anlamda yani yeni başlarken epey zorlandık. Halk Gerçeği kapatıldı. Yerine Yeni Halk Gerçeği’yle devam etmek istedik, olmadı. Bir gazete çıkardığında bunu okumak isteyen bir halk var. Ancak gazeteyi çıkaracak insan az. Muhabir lazım, büro lazım, diğer şehirlerde temsilcilikler gerekiyor. Bunları bulmak için büyük uğraş veriyorduk başta. Sonra bu biraz kolaylaştı, düzene girdi. Gittiğimiz şehirlerde insanların buna hazır olduğunu görüyorduk ve çalışan buluyorduk. Başka yayın organlarında çalışan muhabir arkadaşlar geliyordu yine. Hatta işte en sonunda Yeni Ülke gazetesini çıkardığımızda, bir şeyler de oturmuştu artık, başka bir yayın organında çalışan Apê Musa’ya dedik, ‘bak senin yeni yayın organın var, burada yazmalısın.’ İkiletmedi, hemen ‘tamam’ dedi. Yeni Halk Gerçeği’nden hemen Yeni Ülke’ye geçmiştik. Müthiş bir habercilik mecrası oluşmuştu. Haftalık olmasına rağmen haberin yarattığı etkiyi Yeni Ülke’de görmek mümkündür. Çok ciddi bir etki yarattı o süreçte. Çok düşük bir tirajla başladık ama yavaş yavaş tiraj yükseldi. 50.000’e kadar yükseldi. Şu anda bile hiçbir gazetemiz bu sayıya erişemiyor.”
Hüseyin Aykol, tirajdan bahsederken aslında bu sayının gerçek manada yüzbinlere tekabül ettiğini söyleme gereği duyuyorum. Çünkü bir Yeni Ülke gazetesi sadece abonesinin veya okurunun alıp okuduğu bir gazete değildi. Elden ele dolaşan, köyden köye gezen, şehirde kahvehanelerde onlarca kişinin okuduğu, bazen ailelerin birbirine götürdüğü bir gazeteydi ve bu tiraj gerçek manada çok yüksek bir tirajdı.
Bunu doğrulamakla birlikte Kürt gazeteciliğinin yarattığı başka etkilerden de bahsediyor Hüseyin hoca:
“Yani bir de benim gördüğüm en önemli şey, ben dahil olmak üzere Türkiye’de Türklerin ve Kürtlerin birlikte mücadelesi anlamında bir merkez oldu. Çünkü dediğim gibi Yeni Ülke’den başlayarak Türkiye’de devrimci mücadele veren bir dönemin partilerinden, gruplarından, örgütlerden insanların köşe yazısı yazdığı, gazetecilik anlamında katkıda bulunduğu bir yer oldu. Bir şey daha; bizim gazeteciliğimizle birlikte aslında Kürt sorununu parlamenter yoldan çözmeye çalışan legal partilerin de başlangıcı oldu. Yani hem onların örgütlenmesi genişledi, hem bizim gazeteciliğimizin etki alanı genişledi. Bu anlamda başka bir şey daha oldu; hani biz işte gazetemizi İstanbul’da çıkarıyoruz, sonra işte Avrupa baskısını falan da sağladık. Avrupa’dan gelen ve Kürtler ne istiyor, ne yapıyor, ne yapacaklar, PKK mücadelesinin sonu nereye varır? Bunu merak eden gücünü yakından görmek isteyen bütün Avrupalı siyasetçiler, partiler, Yeşiller, Sosyal Demokratlar, İstanbul’a geldiklerinde bizim gazeteye uğrarlardı. Yani biz bir nevi Kürt konsolosluğu gibiydik.”
Kürtler diliyle buluşuyor
Özgür Basın kavramının içinin doldurulmaya başladığı bu süreçte artık haftalık yayınlar ihtiyaca cevap olmuyor, daha aktif bir gazeteciliğin yapılması konusunda ciddi arayış söz konusuydu. Yeni Ülke sonrası 1992 yılında Özgür Gündem ile başlayan günlük gazete ve beraberinde getirdiklerine ayrıntılarıyla bakacağız elbet. Ancak gelin öncelikle Kürt dilinin gelişim süreciyle paralel başlayan Kürtçe yayıncılıkla devam edelim…
Welat Gazetesi
Türkçe yayımlanan gazetelerin Kürt gazeteciliğinin gelişimi konusunda yeterli bir düzeyi yoktu elbette. Her ne kadar Kürt özgürlük mücadelesinin bağrında yeşeren bir yayımcılık olsa da farklı bir dille yapılıyordu bu gazetecilik. Bu nedenle Kürt gazeteciliği tam da özüyle buluşturulacak bir sürece giriyordu.
22 Şubat 1992 günü ilk haftalık Kürtçe gazete Welat, İstanbul’da yayın hayatına başladı. İki yıl kadar yayın hayatını sürdüren Welat, Kürt gazeteciliği için, Kürtçe dili için adeta yeni bir soluktu. Hem kültürel, hem politik yönü ön plandaydı. Dikta rejimin en çok korktuğuydu bu; Kürtlerin politik kimlikleriyle kültürlerini buluşturması…
Bu korku beraberinde baskı ve zulmü de getirdi elbet. Gazete hakkında kısa sürede çok sayıda dava açıldı. Sonrasında da kapatıldı. Yetmedi yazı işleri müdürü Mazhar Günbat onlarca yıl ceza tehdidine maruz bırakıldı. Bu süreçte Günbat’ın Kürtçe savunma yapma isteği çok yankı bulmuş, mahkeme kayıtlarına “bilinmeyen bir dil” olarak geçerek, aynı zamanda tarihe de not düşülmüştü.
Hüseyin hocadan dinleyelim:
“Ya ben işte o yılları her bakımdan ‘Kürt uyanışı’ olarak adlandırıyorum. Birçok olay, olgu iç içe gelişim gösteriyordu. 12 Eylül faşizminden çıkılıyordu ve bir patlama yaşanıyordu. Tam bir ‘Kürt Rönesansı’ diyebileceğimiz bir süreç. Kürt gazeteciliği açısından da öyle. O zamanlar işte Bab-ı Ali’deki, Çağaloğlu’ndaki küçücük bir büromuz vardı. Esasen ilk önce aslında kitap yayınlarız, işte dergi yayınlarız diye başlıyoruz. Zaten MELSA Yayınları diye bir yayınevi açıldı ve muazzam düzeyde kitap basılmaya başlandı. Oradan itibaren zaten yavaş yavaş dediğin gibi; yani iyi de bu Kürtler için gazete çıkarıyoruz, Kürtler için kitaplar çıkarıyoruz ama esas kendi dilinde niye değil bunlar? Bu anlamda tabii farklı durumlar vardı. Yani benim gibi hemen hemen herkes neredeyse sadece Türkçe konuşan, konuşabilen insanlardı gazetede. Elimizde Kürtçe bilen çok az kadro vardı. Biraz da onların haklı sıkıştırılmasıyla, biraz da o süreçte yaşanan bahsetiğimiz Kürt uyanışının etkisiyle ilk Kürtçe anadilinde yayıncılığa başladık. Welat gazetesi ile haftalık olarak başladık. Sonra işte günlük gazeteye kadar yol aldı.”
Kürtlerin kendi dilinde yayıncılığa başlaması elbette beraberinde birçok olumlu gelişmeyi getirdi. En önemlisi birçok lehçesi ve bölgesel ağzı olan Kürtçe’ye yeni bir form, yeni bir üslup geliyordu. Tam manasında standardizasyon olmasa da, belli bir formata kavuşuyordu. Bu da Kürt gazetecilerin sayesinde oluyordu. Hüseyin Aykol’a bu devrimsel gelişmeyi hatırlatıyorum. Aykol:
“Evet doğru. Yani ona değinmek istiyordum ben de. O zamanlar işte ben her ne kadar Kürtçe anlamasam da Kürtçe gazeteyi çıkaran şirketin ortaklarından biri olarak tabi sorunlar, sorular bana geliyordu ve aramızda mecburen konuşuyorduk. Fakat Welat gazetesi ile başlayan süreç dilin gelişim ve yayılımına müthiş etkide bulundu. Bu iş daha sonra televizyon aracılığıyla daha da uluslararası hale geldi tabi. Müthiş bir büyük katkıdır dediğin gibi. O zamanlar devlet hakikaten çok zorlandı. Anlamsız bir şekilde kendine göre formüller buldu, olmadı yayınlarımızı kapatmayı denedi. Her çıkardığımız gazeteyi kapatmak, yok etmek anlamında devlet kendisini hep güçlendirmeye çalıştı ve gerçekten daha üst düzeyde bize saldırdı. Ama biz de bu badireleri aşacağımız yöntemler bulduk.”
Kürtçe’ye katkı
Hüseyin Aykol’un bahsettiği saldırılar ve kapatmalar Kürtçe gazeteciliği yıldırmadı. 1994’te Kürt basını Kürtçe yayınlarına Welatê Me gazetesi ile devam etti. Kısa sürede ona da dava açıldı, yazı işleri müdürü tutuklandı ve 1995’te kapatılan gazete ancak 46 sayı çıkabildi. Bu, Kürt gazeteciler için ne bir ilk, ne de sondu. 1996’da Haftalık Azadiya Welat ile yoluna devam eden Kürtçe gazete, 2006 yılına kadar inatla sürdürdü yayımcılığını. Gazete, Özgür Basın geleneğinde baskılara karşı “en uzun süre yayın yapan Kürtçe gazete” unvanını alırken; 1996, 1997 ve 2002’de üç defa kapatıldı. 2003 yılında Diyarbakır’a taşınan gazetenin kapatıldığı dönemlerde de gelenek sürmeye devam etti. Nitekim bu ara dönemlerde Rojev, Dengê Welat, Welat ve Hawar gazeteleri sırasıyla yayınlanan Kürtçe gazeteler arasında yerini aldı.
Tarih sayfaları 15 Ağustos 2006’yı gösterdiğinde Kürtçe gazetecilikte yeni bir sayfa da açılıyordu. Azadiya Welat Gazetesi günlük yayına geçiş yapıyordu. Bu durum Kürtçe yayımlanan gazeteler için bir ilk olacaktı. Bu aynı zamanda Kürt gazeteciliği ve Özgür Basın geleneği bayrağının daha da yukarılara taşınması anlamına geliyordu.
Azadiya Welat Gazetesi, Kürtler için sadece sıradan bir gazete değildi. Aynı zamanda bir okuldu, bir mücadele alanıydı. Varlığını ispat etmeye, dilini-kültürünü yaşatmaya çalışan bir halkın varlık mücadelesiydi. Bu misyonu layıkıyla yerine getirmeye çalıştı gazete.
Defalarca kapatılıp farklı isimlerle 22 yıllık yayın hayatı olan ve 3 bin 456 sayı çıkan Azadiya Welat, 29 Ekim 2016’da çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılan Kürt basın kurumlarından oldu. Gazetenin malzemelerine ve bankadaki hesaplarına el konuldu.
2016 sonrası Kürt gazeteciliği, özellikle Özgür Basın geleneğini sürdürmek çok da kolay olmayacaktı. Ancak direngen Kürt basını, halkı kendi dillerindeki gazeteden mahrum bırakmadı. 2016 yılında Rojeva Medya yayın hayatına başladı. Ömrü sadece 9 ay sürse de, bu geleneğin devam edeceğinin işaretiydi. Gazete 25 Ağustos 2017’de KHK ile kapatılırken, aynı gün yeniden Welat Gazetesi basımını gerçekleştirdi. Welat’ın basım yaptığı Gün Matbaası 28 Mart 2018’de kapatılırken, gazete yazılı basımına son vermek zorunda kaldı. Ancak bu “son” bile tarihe not düşerek oldu. Gazete, baskılardan kaynaklı basım yapacak matbaa “bulamadığı” için A3 kâğıdına basım yaparak bir günlük de olsa okuyucularına ulaştı. Sonrasında KHK ile kapatıldı, malzemelerine önceki yayınlar gibi el konuldu. Kürt gazeteciler kendi dillerinde gazete çıkarma ısrarını sürdürüyor ve Xwebûn gazetesiyle bu gelenek devam ediyor.
Kürt basınının medar-ı iftiharı: Özgür Gündem
Haftalık çıkan ve Yeni Ülke ile artık bir ivme kazanmış Özgür Basın’ın günlük yayına geçişi artık kaçınılmaz bir hal almıştı. Bir yandan baskılar ve kapatmalar, diğer yandan Kürtlerin kendilerini, mücadelelerini, yaşadıkları zulmü dünyaya duyurma çabası. Kürt gazeteciler bu gerçekliğin sorumluluğuyla hareket etmeli ve halkı habersiz bırakmayacak, günü gününe, anı anına her eve girebilecek bir gazeteyi halkla buluşturmalıydı. Öyle de oldu…
Günlük gazete ihtiyacı ve o süreçte yaşananları Hüseyin Aykol’dan dinleyelim:
“Kürdistan’da olağanüstü gelişmeler yaşanıyordu. Savaş tırmanıyordu, halka yönelik baskılar artıyordu. Yaşanan gelişmeleri daha etkili verebilmeliydik. Artık herkesin ortak kanısıydı; haftalık gazete yetmiyordu, cevap olamıyordu. Günlük ihtiyacını tespit ettikten sonra yola koyulduk ancak çalışanlarımızın hiçbirinin günlük gazete tecrübesi yoktu. Haftalık gazete daha kolaydı tabi. Ama günlük gazete, siz her gün yeniden yapıyorsunuz. Kolay değildi. Ona rağmen bir nevi böylesi kahramanca bir atılım yaptık. Hem çalışan arkadaşları bulmak, hem ekonomik olarak ayakta durabilmek kolay olmayacaktı. Ancak bize güç veren bir irade vardı. İradeye güveniyorduk, halkımıza güveniyorduk. Para bulabilmek için Avrupa’da geceler düzenledik. Gecelere gidiyor, konuşmalar yapıyorduk. Bazı yayın organlarında çalışmış arkadaşlar bize dahil oldu. Avrupa’dan bir film makinası getirdik. Kimse bize hazır bir gazete devretmiyordu. Bir gazete binasını zorlukla bulduk, kiraladık. Binayı kendimiz dekore ettik, bilgisayarlar bulduk, masalar, sandalyeler aldık. Böylece günlük gazeteye geçiş yaptık.”
YARIN:
- Özgür Gündem ve direnen gazetecilik
- Özgür Basın’ın yarattığı ilkler
- Gazetelerden ajansa geçiş süreci
- Kadın ajansı ve kadın haberciliği