Kürt coğrafyasında tüm akarsuların, barajlar ardına hapsedilmesiyle birlikte artarak süren kuraklık yaşanmakta. Bu durumu küresel iklim değişimine bağlama çabaları sürerken, bölgede tarım yapılamaz hale geliniyor
Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2021 yazında Colemerg ve Wan’da son yılların en düşük yağış miktarları görülürken, bu durum her geçen yıl tekrarlanmakta. Temel geçim kaynağı hayvancılık olan köyler yağış miktarının düşmesinden ve ortaya çıkan kuraklıktan olumsuz yönde etkilenirken, suyun azalmasına bağlı olarak tarım yapmak giderek zorlaşıyor. Hayvanların otladığı meraların kurumasıyla hayvanlar yeterli beslenemeyerek hastalanıyor. Çiftçi, bakım ve yem masraflarını karşılayabilmek için hayvanlarını satmak ya da evini terk ederek kentlere göç etmek zorunda kalıyor.
Fırat ve Dicle’de 100 baraj
Diğer taraftan Hakkâri ve Wan dışında özellikle Riha, Amed, Mêrdîn ve Êlih’te kuraklık her geçen yıl artarken, Çewlîg, Bedlîs, Sêrt, Mûş ve Şirnex illerinde de kuraklık tablosu giderek derinleşiyor. Colemerg’de Cilo Dağları’ndaki buzullarda ortaya çıkan hızlı erime ise bölgesel anlamda bir felakete doğru hızla yol alındığına işaret ediyor. Kürt coğrafyasında tarım yapanlar sermaye kontrolü altına alınan su havzaları ile barajlardan su alamamakta. Bu nedenle çiftçiler, yer altı sondajı ya da kanaletlerden pompaj yapmak için elektrik şirketlerinin soygununa maruz bırakılmakta. Dicle ve Fırat Nehirleri ve bu nehirleri besleyen akarsular üzerine Türkiye tarafından inşa edilen barajların sayısının 100’ü aşmış olması ise bölgesel kuraklığın başlıca nedeni olarak öne çıkıyor.
Asıl sorun küresel iklim değil
Susuzluğu ve kuraklığı ‘küresel iklim değişimine’ bağlayanlar ise tüm akarsuların barajlara hapsedilmiş olmasını maskeliyor. Bir çoğu devasa büyüklükte olan barajlardan bugüne kadar bölge halkına yeterli su verilmezken kentler, köyler ve çiftçiler yeraltı suyuna mahkum edilmiş durumda. Rîha, Amed, Êlih, Mêrdîn illerinde barajların ardına hapsedilen sular nedeniyle tarım yapılamaz hale getirilirken, elektrik borcu olduğu iddia edilen çiftçilerin yüzbinlerce dekar arazisine icra yoluyla el konulma süreçleri işletiliyor.
Hedef endüstriyel tarım
Aile çiftçiliğinin bitirilerek, endüstriyel tarıma geçiş Dünya Bankası ile yapılan kredi anlaşması içinde yer tutuyor. Kredi anlaşmasında, iklime uygun tarımın teşvik edilmesi istenirken, bunun anlamı ise hibrit ve GDO’lu tohumla endüstriyel ölçekte mono kültürel tarıma geçiş hedefleniyor. Dünya tarım üretimini yönlendiren dünya tarım tekellerinin tarımsal üretimdeki hedefi; ne ekileceğine sermayenin karar vermesi, üretimin nasıl ticarileştirileceği ve sözleşmeli çiftçilik ile üretim süreçlerinin tamamını kontrol ederek çiftçiyi kendi toprağında köleleştirilmesi süreci devam ediyor.
Yeraltı suları da tükeniyor
Bölgede birçok il coğrafyasında yeraltı suları tükenme noktasına gelmiş durumda. Her akarsuyun önüne bentler çekip barajlar kurulmasıyla birlikte yeraltı sularını besleyen yerüstü su hareketleri yok edildi. Bunun yanında yağış sisteminin bozulması sonucu kar yağışı azalırken, yağmurlar ise kısa süreli ancak şiddetli yağışlar olarak görülmeye başlanması heyelan gibi birçok felaketi ortaya çıkarıyor. Kısa sürede çok miktarda yağmur suları yeryüzüne inerken, bu sular yeraltını besleyemiyor. Kısa dönem içinde kentlerdeki barajlarda suların kentleri besleyemeyeceği ve bir alternatifin de yaratılamayacağı ise özellikle vurgulanarak buna dikkat çekiliyor.
Devlet çözüm üretmekten uzak
Bu durumda tarım üretimlerinde ortaya çıkan kuraklık ve suya erişememe sonucu açlık ve sefaletle karşı karşıya kalacağımızı ortaya koyuyor. Devletin devasa büyüklükte inşa etmiş olduğu barajlardan çiftçiye suyun yeterli ve ödenebilir seviyede bir ücretle karşılanmaması; çiftçinin yeraltı suyuna mahkum edilip enerji şirketlerinin sömürüsüne sebep oluyor. Tarımsal üretimlerde dönem dönem yüzde 90’lara varan oranda düşüşlere neden olunurken, büyük bir gıda krizinin kapıda olduğu ortaya çıkıyor.
EKOLOJİ SERVİSİ