Önceki yazımda “Özetleyecek olursam, mevcut süreç demokratik bir dönüşüm yaratmayacak ama o hedefe ulaşmak için yasal ve meşru biçimlerin kullanılacağı çok yönlü toplumsal ve siyasal mücadelelerin önünü açacak, zeminini oluşturacaktır. Bu durum, asla küçümsenmemesi gereken bir kazanımdır,” demiştim.
Sürecin ilerlemesiyle ortaya çıkan özgün gelişmeler sadece Türkiye ile sınırlı olmayacak, bölgeye ve dünyaya yayılan etkiler yaratacaktır.”
Yani, malum “süreç” gerçekten de süreç olarak kavranmalıdır. Uzun soluklu bir yeni mücadele dönemine hazırlanmak gerekiyor. Sürece günün koşullarında açılan yeni bir dönem, yeni bir “15 Ağustos hamlesi” gibi yoğunlaşmak gerekiyor. Ne yazık ki, belki de silahlı mücadele parlaklığında olmayıp yasal-meşru alanda yaşandığı ve yaşanacağı için hak ettiği derinlikte kavranmayıp, hafife alınıyor.
Güncel hamleler önemsiz midir, her şey “gelecekte” mi belirlenecektir? Elbette hayır!
Tam tersine, uzun sürecek yeni mücadele döneminin ilk eskizleri tam da bu aşamada çizilmektedir. Hatta nasıl ki “15 Ağustos” hamlesi kendi geleceğine damgasını vurmuştur, benzer sonuçların gerçekleşmesi isteniyorsa şimdi olup bitenlere de öylesi bir “kendisini feda etme” sorumluluğu ve hassasiyetiyle yaklaşılmalıdır. Farklı olan biçimdir, öz aynıdır: Kürt halkının özgürleşme süreci!
Sürecin şimdi atılan ilk adımları, içinde hareket ettiği toplumsal ve siyasal gerçekliği bütün karmaşası, yoğunluğu, imkanlar ve zorlukları ile bir “özel yeni dönem”olarak kavrayıp, talep ettiği politika, örgütlenme, söylem, davranış ve mücadele biçimlerinin hepsine birden ilk ivmelerini verebilmelidir.
Elbette önceden geçilmeyen ve keşfedilip çözümlenmesi gereken bilinmezliklerle dolu bir yolun henüz ilk adımları atıldığı için hamlıklar-hatalar olacaktır, ama doğru tutum, yapı ve yönelimlerin sonradan güçlenecek nüveleri genel hatlarıyla tam da şimdi gerçekleştirilebilmelidir.
Bazı zaaflar
İlk zaaf, sürecin gerçekten bir süreç olarak değil de şimdi yaşanan ana sıkıştırılarak anlaşılıyor olmasıdır. Sanki her şey içinde bulunduğumuz anda olup bitecek, diplomatik masa başı görüşmeleriyle istenen sonuca ulaşılabilecektir. Bu zaaf başka birçok zaafı da beraberinde getiriyor.
Şimdiye kadar verilen mücadele, içinde demokratik bir yeni cumhuriyete yönelme olasılığını da taşıyan yeni bir dönemin başlamasını sağlamıştır. Üstelik bu kazanım da hile ve şiddeti, devletin bütün kurumlarını kullanarak uygulayan, faşizme yönelme iradesiyle dolu bir iktidar tarafından her an tasfiye edilip yok sayılma riskiyle zorlanarak vardır.
Devletin tarihsel derinliğe sahip olan despotik yapısal özellikleri sarsılıyor olsa da henüz ayaktadır ve düzenin egemeni sermaye güçleri de yeryüzündeki bütün sermaye güçleriyle birlikte demokratik bir yönelime kapalı, tam tersine var olanları tasfiye etmeye eğilimlidir.
Türkiye egemenleri Kürt halkının on yıllar süren mücadelesinin zorlaması Orta Doğu’daki yeni durumla birlikte üstüne yüklenince geri adım atma ve kimi tavizler verme işaretleri vermektedir. Bu tavizler, mümkün olanın en azıyla sınırlanarak ve ilk fırsatta geri alınmak üzere verilecektir. Hedef, Kürt halkını sisteme içermek, sermaye birikiminin uysal köleleri konumuna yerleştirmektir.
Sürece egemenler açısından bakarsak, verilebilecek en büyük taviz herhangi bir demokratik dönüşüm yaşamadan, mevcut egemenlik sistemine Kürt sermayesinin de içerilmesi ve bağlı olarak Kürt dilinin kullanımı ve yerel yönetimlerin Kürt sermayesinin birikimine olanak sağlayacak bir yapıya sokulmasıdır.
Despotik yapıda bir restorasyon olarak görebileceğimiz bu dönüşümle, hem Kürt halkının halkçı-demokratik mücadelesi tasfiye edilecek hem de mevcut Orta Doğu gerçekliğinde Kürt halkının kazanımları Türkiye egemenlik sisteminin hizmetine alınacaktır. Despotik yapının içindeki bazı güçler şimdi zorlanan varlıklarını bu restorasyonla biraz daha uzatmayı hedefliyor.
Söz konusu “taviz” aslına bakılırsa sermaye birikiminin önünü açıp hızını arttıracak bir sermaye rasyonalitesidir. Ancak “Kürt düşmanlığı” egemenlik sistemine öylesine entegredir ki, aslında kendisinin önünü açacak böylesi bir tavizi bile vermek istememektedir. Korkuları sonrası için yolun açılmasıdır.
İşte, bu temel noktalarda en ufak hayal bile ağır sonuçlar yaratacaktır. Boş hayaller yerine gerçekliğe sımsıkı bağlı kalmak gerekiyor. Kürt halkının eşit yurttaşlığı esas alan bir demokratik cumhuriyette özgürce ve insanca yaşama hakkı, egemenler açısından bir cehennem, bir kabustur. Öyle bir durumda kendi varlıklarının yaşama imkanı bulamayacağını iyi biliyorlar.
Komisyon
“Komisyon”, uzun bir sürecin adımlarından birisidir, önemlidir ama her şey orada olup bitmeyecek; esas sürecin başlamasının asgari koşullarını oluşturmanın yollarından birisidir. Kürdistan’da yapılan 1 Eylül kutlamaları da aynı hedefe gidişe ivme veren başka bir yoldur. Halk toplantıları da aynı zeminde yol alıyor.
Komisyon çalışmaları üzerinden sürecin asgari yasal teminatları, silah bırakan gerillaların yasal yollardan ülkeye dönerek politika yapabilmesi ve nihayet en önemlisi hasta ve yaşlı tutsaklar başta olmak üzere politik tutsakların özgürlüklerine kavuşmaları sağlanabilir.
Komisyon çalışmalarını ana belirleyen olarak gören bir eğilim olduğu için özellikle vurgulamak ihtiyacını hissettim.
Kürt halkı açısından Komisyon yeni dönemin iç bileşenlerinden birisidir ve ancak diğer bileşenleriyle ilişkisi içindedir ki kendisinin en gelişmiş haline ulaşabilecek, kendisi de o gelişmiş haliyle üreteceği sonuçlarla sürecin ana bileşenlerinin önünü açacaktır. Bir içiçelik ve birbirini besleme söz konusudur.
Mücadele kompleks bir yapıda yürütülmek zorundadır. Kompleksliğin iç bileşenleri de farklı yapılardaki kompleksler olacaktır. İç içe geçmiş ve sürekli hareket halindeki birçok kompleks yapıyı kapsayarak kendisini oluşturan kendisi de hareket halindeki bir büyük kompleks yapı! Sokaklardan mahallelere, semtlere, şehirlere yayılan, toplumsal ve siyasal yaşamın bütün alanlarında var olan bir halk hareketi!
Büyük kompleks kimi zaman bir yüzüyle bazen farklı başka bir yüzüyle kendisini gösterebilir, ağırlığını oraya ya da buraya verebilir, gelişmelere göre şu ögesini ya da bu ögesini öne çıkarabilir. Ama her durumda iç denge gözetilmeli, bütün bileşenlere hayat hakkı verilmeli, bileşenlerin birbirini beslemesine süreklilik kazandırılmalıdır.
Bir yönden kendisini zamana yayarak dönemi kazanmaya odaklanmış bir soğuk duruş, başka bir yönden anlık hızlı hamleler, kopuşlar, sıçramalar ve irili ufaklı kazançların iç içe geçtiği bir bütünsel tarzdır ki, yeni dönemdeki toplumsal ve siyasi faaliyeti verimli yapacaktır. Olağanüstü gerilimlerle yüklü bir alanda olağanüstü koşullarda özgürlük hedefine doğru ilerlemek kimisi birbirini dışlayan birçok tutumu aynı anda gerçekleştirebilmeyi gereksiniyor.
Zorlu bir dönem!
Hata yapmayı, kolaya kaçmayı, basite almayı kaldıramayacak bir zorlu dönem! Yeni döneme talep ettiği yoğunlukla odaklanmak, onun ortaya çıkardığı yeni gerçekliği analiz etmek, yeni örgütlenme ve mücadele biçimlerini keşfetmek, yeni bir dil, yeni ittifaklar; yani, topyekûn bir keşif faaliyeti!
Büyük kompleksin ana omurgası, bütün bileşenlere can suyu olup, enerji ve güç vererek canlılık kazandıracak olan Kürt halkıdır. Kürt halkı hareket ettikçe güç kazanacak ve bileşenlerine enerji yükleyecektir. Kendisini kendi hareketiyle besleyip güçlendiren dik başlı ve bağımsız bir özgür duruş! Bir kez bu konumlanma sağlandıktan sonra taktik esneklikler konjonktürün gereğidir. O duruş ne kadar sağlam olursa taktik esnemelerin kapasitesi de o denli güçlü olabilir.
Süreci şimdiki anda olup bitecek özel bir durum olarak değil de şimdi olanları sadece bir ilk adım olarak gören ve esas mücadelenin önümüzdeki uzun bir dönem süresince verileceğini kavrayan bakış açısı elbette sürecin dinamosu olarak da Kürt halkını görecektir.
Kürt halkı şimdiye dek yürüttüğü muazzam yoğunluktaki özgürlük mücadelesini arkasına alıp kendisine destek yaparak ve o mücadele süreci içinde edindiği özneleşme kapasitesine güvenerek, açılan yeni döneme keşifçi bir militanlıkla girme yoklamaları yapıyor.
Sürecin gereksindiği pratik enerji Kürt halkının toplumsal ve siyasal alanının bütününe yayılmış hareketinden gelecektir. Kürt halkı güçlü tutumlar geliştirdiği oranda Öcalan’ın eli güçlenecek, Kürt halkı önünü açtığı oranda Komisyon yol alabilecektir.
Sürecin güncelliği
Yazımın ilk bölümünde sürecin kritik her aşamasında devlet güçlerinin yapısal eğilimlerinin “masayı devirme” refleksleri göstereceğini, bu yönde provakatif hamleler yaşanabileceğini vurgulamıştım. Nitekim hepimizin de görebileceği gibi bu yönde kimi tutumlar sürece dayatılmaktadır.
Birincisi, açıktır ki CHP’ye yapılan hukuksuz çete saldırısı hız kesmeden sürerken sürecin yürümesi beklenmemelidir. Bu koşullar içinde, sürecin iktidar tarafından kendi saldırılarının gizlenip görülmez olması ya da sadece CHP’yi ilgilendiren bir aldatıcı darlık içine hapsedilmesi imkânı olarak kullanılmak istendiği açıktır.
Gelinen aşamada hızlı yapılan hamlelerle yasal faaliyetin zemini yok edilmektedir. Konu doğrudan doğruya süreci ilgilendirmektedir. Hızla ve açık tutumlarla CHP’ye yönelen saldırılar engellenmeye çalışılmalıdır. Saldırılar hedefine ulaşır da CHP bölünürse, elbette orada durulmayacak ve çok daha ağırlaşmış haliyle Kürt halkına saldırılacaktır.
İkincisi, Suriye’deki gelişmelerdir.
İktidar, Kürt düşmanlığı dengelerini bozup bilinçlerini bulanıklaştırdığından olacak, inanılmaz bir ahmaklıkla Suriye’de HTŞ’yi destekliyor. Kürt güçleri görüşmeye hazır olduklarını açıklamasına rağmen, onlardan silahlarını bırakıp canlarını katliamcı çetelerin toplamından ibaret olan HTŞ’ye teslim etmeleri isteniyor.
Gerçekte yaşamda ise, Suriye’de HTŞ dışındaki toplumsal güçler ülkenin yeniden ayağa kalkışında DSG’yi ortak olarak görüyor. Nitekim sürecin doğal akışı da bu yönde ilerliyor.
“Yapısal engel” dediğim despotik tutum Suriye’de açıkça ortada değil mi? Hatta kendisini kendi iradesiyle çıkmaza sokacak irrasyonel bir yönelime saplanıp kalacak bir derinliğe sahiptir.
Şayet bu yöndeki tutumda ısrar edilirse sürecin ilerlemekte zorlanacağı açıktır.
Çok “zekice” değil mi; Suriye’de gerilimi yükseltmek, hatta mümkünse ABD’den izin alınabildiği oranda yaşanacak çatışmalarla sürecin üstünde baskı kurmak!
Bezirgân kurnazlığı devlet aklıdır: İçerde CHP’yi bölerek tasfiye etme, Suriye’de HTŞ’yi kışkırtarak DSG ile sürekli gerginliklere bazen de çatışmalara sürükleme; iki alandan gelecek gerilimlerle bir yandan süreci sürekli baskılamak, öte yandan da öylesi faşist yönelimleri süreç maskesiyle görünmez kılmak!
Nereye doğru?
İçine girdiğimiz yeni dönemin ufkunda demokratik bir cumhuriyet görünüyor.
Despotik yapıyı tasfiye edecek siyasal devrimi hedefleyen duruşun hedeflediği o kırılma anını beklemeden, şimdi başlayan yeni dönemin içinde yaşanacak mücadelelerle kendisini gerçekleştirecek bir toplumsal devrim sürecinde fiilen inşa edilen bir yeni cumhuriyet!
Devletin etnik kimliği ve inancı olmaz; günün koşullarında buna devletin cinsiyeti olmaz belirlenimi de eklemek gerekiyor. Kadın hareketinin güncel dayatmasıdır, meşrudur ve demokratiktir.
Devlet yurttaşlarıyla sadece kendisini var eden anayasa aracılığıyla, onun düzenlemelerine bağlı olarak ilişkilenir. Demokratik anayasa ve eşit yurttaşlık esastır.
Merkezi bürokratik ve oligarşik devlet değil, halkın seçtiği yerel yönetimlerin azami haklara sahip olduğu bir cumhuriyet!
Halkın insanca yaşam koşullarının anayasal teminat altına alındığı bir demokratik cumhuriyet!
Kürtler Bahçeli’nin istediği gibi diz çöküp boyun eğmeyecek, demokratik cumhuriyetin eşit haklara sahip yurttaşları olacak!