Yazar Gülçiçek Günel Tekin, 64 Kürt annesiyle yaptığı görüşmeleri ‘Özgürlük Yolun – Dayikên Kurdan: Kürt Kadınları Anlatıyor’ kitabında derledi
Özgürlük Hareketi’nin 50 yılı aşkın mücadelesi içinde şekillenen Kürt Kadın Hareketi’nin en önemli dinamiklerinden olan Kürt annelerinin yaşadıklarını anlattığı ve yazar Gülçiçek Günel Tekin’in derlediği Özgürlük Yolun–Dayikên Kurdan adlı kitabı çıktı.
Yazar Gülçiçek Günel Tekin, yıllar önce karşılaştığı ve “Rüyamda görsem bile inanmazdım” dediği durumun peşinden giderek, yok sayılan kadınların nasıl öncüleştiğini onlara sorup, bu soruların cevabını aradı. Belge Yayınları etiketiyle yayımlanan ‘Özgürlük Yolun-Dayikên Kurdan: Kürt Kadınları Anlatıyor” kitabı da böyle bir sorunun cevabını arayan bir çalışma oldu.
‘Kürt kadınları miting alanında görmek beni çok etkiledi’
“Kürt kadınlarını alanda görünce çok etkilendim” diyen yazar Gülçiçek Günel Tekin, bunu kitaplaştırma fikrinin nasıl çıktığını ve Kürt kadın mücadelesini nasıl gördüğünü Fırat Haber Ajansı’na (ANF) anlattı.
“Ben bir eğitimciyim. Bu kitabı yazmadan önce Kürt Kadın Hareketiyle değil, bütün kadın hareketleriyle, kadınların özgürleşmesiyle ilgili örgütlemeler ve araştırmalar yapıyor, bu konudaki bütün eylemlere katılıyordum” diyen Gülçiçek Günel Tekin, sözlerine şöyle devam etti:
“O zaman İzmir’de kalıyordum. 12 Eylül’den sonra 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü bizzat ilk örgütleyenlerden biriyim. Kürt Özgürlük Hareketi’nin gelişmesiyle birlikte, rüyamda görsem inanmayacağım şeyi gördüm. İzmir’de HADEP’in mitingi vardı; oraya gittim, bir baktım anneler zılgıtlar çekerek, sloganlar atarak alana geldi. O beni çok etkiledi.
Ondan sonra kadın haklarıyla, kadınların her şeyiyle ilgilenmeye başladım. Ve dedim ki: ‘Bu analarla röportaj yapacağım. Nasıl siyasallaştılar, nasıl bu alana geliyorlar? Çünkü ben Batman (Êlih) Kozlukluyum (Hezo); benim ailem Kürt. Yani benim bildiğim ve gördüğüm, kadının evden dışarı çıkması mümkün değildi.
O zamanlar bırakın kadınları, erkekler bile siyasetle ilgilenmiyordu. Partiler geliyordu, kim orada yetkinse o kişiyle görüşüyor, anlaşıyorlardı. Bir seçimde Adalet Partisi, bir seçimde CHP. Kiminle anlaşıyorlarsa onlara oy veriliyordu ve onun dışında oy kullanmaları mümkün değildi. Kullandıkları zaman da aileden atılıyorlardı. Yani böylesine bir durum vardı. Siyaseti de kimse bilmiyordu; zaten Türkçe bilinmiyordu.”
‘YİBO’da okudum, asimilasyonu çocuk yaşta yaşadım’
Kürt kadınlarını alanda ilk kez gördüğünde çok etkilendiğini belirten Gülçiçek Tekin, kendisinin de YİBO’larda okuduğunu ve asimilasyonla çocuk yaşta tanıştığını ifade ederek şöyle devam etti:
“Kürt kadınlarını alanda görünce çok etkilendim ve buna karar verdim. Cizre’den başladım annelerle röportajlara; çünkü siyasi hareketin en güçlü olduğu yerlerden biriydi. Aslında Cizre’ye ilk olarak dil konferansı için gitmiştim. En büyük acıyı ben yaşamıştım. Kozluk Yatılı Bölge Okulu’na gittiğimde, üç kelime Türkçe ile başlamıştım ve bize kendi dilimiz yasak edilmişti.
Benim aşiretim Kürt aşiretiydi ama anadilim Arapçaydı. Ama orada Arapça, Kürtçe ne varsa yasaktı. İşte o düşünceyle ilk kitabım ‘Dilimiz varlığımız, Dilimiz kimliğimizdir’ yayımlandı. O çok büyük ilgi topladı.
İzmir’de Türkmenlere gelin gittim. Oradaki kadınların da Kürt kadınından hiçbir farkı yoktu. Orada da erkekler ne yapıyorsa oydu; söz, yetki ve karar erkeklerindi. Onun için kadın haklarıyla ilgilendim.
Cizre’ye konferans için geldiğimde, anneler beni çok etkilemişti. Onlarla başladım ve inanılmaz şeylere ulaştım. Annelerin kaç yaşında evlendiklerini, evlenecekleri kişileri tanıyıp tanımadıklarını -ki zaten hepsi 9-12 yaşlarında evlendirilmişti- o aile içinde neler yaşadıklarını dinledim. Siyaseti nasıl tanıdıklarını, alanlara nasıl çıktıklarını sordum.”
‘Kürt halkının en büyük şansı, Kürt Özgürlük Hareketi’dir’
Kürt annelerinin siyasetle ilişkilerinin, çocuklarının gerillaya katılmasında sonra başladığına dikkat çeken Gülçiçek Tekin, sonrasında annelerin kendi haklarını da tanıyarak mücadeleyi sürdürdüklerini dile getirdi ve şöyle devam etti:
“Bir anne olarak beni en çok etkileyen olay, HADEP sürecinde yaşanandı. Bir annenin eşi partiye gidiyor; eşi ona ‘gel partiye’ diyor. Anne ise ‘Ben gelmem, ayıptır’ diyor ve gitmiyor. Ama ne zamanki oğlu gerillaya gidiyor; o zaman anne, oğluna destek için partiye gidiyor. Oğlu gerilla olmadan önce anneyi hiçbir şey ilgilendirmiyor. Partiye gittikten sonra, ‘Ben oğlum için partiye gittim ama orada haklarımı öğrendim’ diyor.
Otuz yıl önce bunları rüyamda görsem inanmazdım. Bir Kürt kadınının siyasallaşacağına, alanlara çıkacağına, erkeklerin önünde eylemlere katılacağına, bir milletvekili ya da belediye başkanı olacağına inanmazdım. Bu beni çok etkiledi.”
Kürt halkının en büyük şansının Kürt Özgürlük Hareketi olduğunu söyleyen Gülçiçek Tekin, “Kürt kadınlarının o inanılmaz konumlarından şimdiki örgütlü konumlarına gelmeleri önemlidir. Şimdiye kadar yaptığım araştırmalara göre bunun en önemli nedeni, belki de Kürt halkının en büyük şansının, Kürt Özgürlük Hareketi’nin kadınlar açısından özgürlükçü bakışıdır. Kürt kadınına verdiği değer, Kürt kadının önünü açması ve ideolojik olarak sadece Kürtleri değil, bütün halkları ve inançları özgürleştirme programını şimdiye kadar hiçbir şey kaybetmeden devam ettirmesi ile mücadelesidir. Kadına verdiği önem ve onu öne alması, en önemli etkenlerden biridir,” dedi.
‘Eğitim sürecinde yaşadığım kırılmalar önemliydi’
Lise yıllarında başarılarından dolayı Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’na gittiğini, orada çevresindekilerin de etkisiyle kendisini bir dönem ‘ülkücü’ olarak tanımladığını, ancak daha sonra büyük kırılmalar yaşayarak kimliğiyle yüzleştiğini ifade eden Gülçiçek Tekin, o süreci şöyle anlattı:
“İzmir’e, Türkmenlere gelin gittikten sonra Ödemiş Lisesi’nde çalıştım. Van Öğretmen Okulu’nda okudum, başarılı olduğum için Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’na gittim. Orada öğretmenlerimiz genelde solcuydu. Öğretmenin neyse, sen de o oluyorsun.
Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nun yüzde sekseni MHP’liydi. Bizi ‘ülkücü arkadaşlarımız’ diye tanıtıyorlardı. Abilerimizdi, ablalarımızdı. Okuduğum kitaplarda Kürtlerin esas ‘Öz-Türk’ olduğu yazıyordu. Ben de ‘esas Türk biziz’ diyordum. Marşlar söylüyorduk. Ülkücü olarak mezun oldum.
Biz zaten hepimiz okulun birincileri, ikincileriydik. 73’te üniversite sınavına girdik, çıktık. Arkadaşlar bana, ‘Gülçiçek, sana cevaplar verildi mi?’ diye sordu. Meğer sorular çalınmış, dağıtılmış ama bana verilmemişti.
O zaman solcu arkadaşlar bana şunu diyorlardı: ‘Gülçiçek, sen istediğin kadar sağcıyım de, istediğin kadar ülkücü ol; bunlar seni aralarına almazlar, sen çünkü Doğulusun.’ Soruların çalındığı ortaya çıkınca sınav iptal edilmişti. İlk kırılma noktam o olmuştu.
İkincisi ise, annem ilçemizde öğretmenlik yapmam için çok ağlamıştı. Lojmanlarda kalıyorduk. Orada Bolulu bir astsubay vardı. O zamanlar Kürtlerin birbiriyle çatışmaları vardı; aileler arası da çatışmalar oluyordu. Astsubayın hanımı geldi ve dedi ki: ‘Eşim, çatışma oldu; anasını bilmem ne yaptığım, üç Kürt eksildi, dedi.’ İkinci kırılma noktam da bu oldu.
İzmir’e gelin gittiğimde de sürekli hakaretlere maruz kaldım; ‘Pis Kürtler, Kıro Kürtler’ gibi. Rahmetli annem telefonda ‘Kızım, Amerikan gavurunun bize yapmadığını bunlar bize yapıyor’ demişti. O da beni çok etkilemişti.”
‘Her şeyi sana anlattım, artık ölebilirim’
Kendisini en çok Sakine Cansız ve Sema Yüce’nin annelerinin etkilediğini dile getiren Gülçiçek Günel Tekin, Ayşe Gezici adlı annenin kendisine her şeyi anlattıktan 15 gün sonra yaşamını yitirmesinin etkisini hâlâ yaşadığını ifade ederek şöyle devam etti:
“Van’da, Van Belediye Eş Başkanı dedi ki: ‘Gülçiçek hocam, gel seni bir anneye götürelim, onunla yap.’ Gittim, baktım yatalak bir anneydi; başında kesk û sor û zer vardı. Ben sordum, o anlattı. Kadın tam bir deryaydı.
Söyleşi bitince anne dedi ki: ‘Her şeyi bana anlattırdın, artık ölebilirim.’ Ben ayrıldıktan 15 gün sonra annenin ölüm haberini aldık. Ayşe Gezici’ydi ismi.
Sakine Cansız’ın annesi beni etkilemişti. Sürekli ağlıyor, sürekli dövünüyordu. ‘Ah biz onları anlamadık, ah biz onları dinlemedik, ben onunla kavga ediyordum, ona kapıyı açmıyordum, gitmeyeceksin diyordum’ diye anlatıyordu.
Bir de Sakine anne vardı; onunla da akşam başladık, sabaha kadar sürdü. Onun da çocukları şehit olmuştu. O da beni çok etkilemişti. Bunun gibi 64 anneyle görüştüm.
Eğer bugün Kürt siyaseti bu kadar ileri bir adım atmışsa, açık ve net söyleyeyim: Birincisi Kürt Özgürlük Hareketi, ikincisi Kürt Kadın Hareketi, üçüncüsü de Kürt çocuk hareketidir. Bugün Kürt halkı bu kadar siyasallaşmışsa, bu kadar baskıya, zulme ve yok etme politikasına rağmen dimdik ayakta duruyor ve bütün dünyayı etkilemişse, en önemli ayakları bunlardır.”
HABER MERKEZİ









