• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
14 Aralık 2025 Pazar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Gündem Güncel

Kürt sorunu artık uluslararası bir sorun (2)

14 Aralık 2025 Pazar - 00:00
Kategori: Güncel, Manşet
Kürt sorunu artık uluslararası bir sorun (2)

Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı’nın ikinci günü Kürt sorunun artık ulusal bir sorun olduğu, Kürt varlığının tanınması ve Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne vurgu yapıldı

Ferhat Akıncı

Dem Parti’nin 6-7 Aralık tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirdiği Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı’nın ilk günü toplumsal barış ve dünya deneyimleri yanı sıra Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın gönderdiği mesaj dikkat çekerken, Konferansın ikinci gününde daha çok Kürt ve Kürdistan Özgürlük hareketinin durumu ve tarihe katkıları değerlendirildi.

Moderatörlüğünü Ebru Günay’ın yaptığı Ulus-Devletten Demokratik Ulusa başlıklı 3. Oturumda konuşmacılar Kürtlerin ortaya koydukları özgünlükleri dile getirdiler.

Mısır’da Abdullah Öcalan üzerine dersler

Prof. Muhammed Refaat (Modern ve Çağdaş Tarih Profesörü, Eski Dekan, Damanhour Üniversitesi, Mısır) Kürt tarihinden bir kesit sundu. İki yıldır bulunduğu üniversitede Abdullah Öcalan üzerine dersler verdiğini belirtti. Yaklaşık 500 öğrencisini bu konularda sınava tabi tuttuğunu öğrendik. Refaat Kürtleri anlatırken en çok dikkatimi çeken şu değerlendirmesi oldu: “Kürtler saldırganlardan çok savunanlar oldular.” Kürtler on binlerce yıl boyunca bulundukları toprakları savundular. Başkalarının topraklarını işgal etmek için saldırgan bir konumda olmadıklarını anlıyoruz. Refaat’in tüm anlatımlarından açığa çıkan şuydu: Kürtler zengin bir tarihe sahipler ve son yüzyılda Abdullah Öcalan’ın önderliğinde önemi büyük bir mücadele veriyorlar.

İran Barışı, İsrail Barışı ve Türk Barışı

Hukukçu ve yazar Orhan Gazi Ertekin’in sunumu birçok açıdan önemli anlatımlar içeriyordu. Bugünü, 1960-1970’lerin dünyayı değiştirme inancı ve heyecanı olan dönemle kıyaslaması önemliydi.  Şimdilerde mevcut düzenin artık değiştirlemeyeceğine inanıp karamsarlığa düşen büyük bir kesim var. Ancak Ertekin’e göre Kürt Ulusal Hareketinin çeşitli yenilikleri sürdürülebilir şekilde örgütleme becerisi göstermesi değişim inancını da pekiştirdi. “Kürt medyası, siyaseti, basını avukatlığı var… Dünyada mukayesesi az olan Kürt avukatlığı var” diyordu. Ertekin, şimdiye kadar Ortadoğu’da üç barış tipi olduğundan söz etti: İran Barışı, İsrail Barışı ve Türk Barışı. Bu üç tip barışın nasıl sonuçlandıklarını tarih bize ziyadesiyle gösterdi. İran barışı Molla rejiminin kurumlaşmasıyla, İsrail Barışı Gazze’nin yıkımıyla, Türk Barışı halkların ve inançların inkar ve imhasıyla sonuçlanıyor. Şimdiye kadar denenmemiş bir barış var, o da Kürt Barışı. Sayın Abdullah Öcalan’ın önerdiği barış, diğer üç barıştan çok farklı bir yerde duruyor. Ertekin bundan sonra muhtemelen tarihi değerlendirirken dört barış tipinden bahseder. Ertekin’in konuşmasından açığa çıkan bir diğer sonuç da şuydu, Ortadoğu şekillenirken artık bir Kürt istisnası var. Tarihsel süreçler kapsam ve derinlik bakımından birbiriyle mukayese edilebilse de Kürtlerin örgütlü varlığı bir özgünlük ve etki alanı olarak sahnede yerlerini aldıkları görülüyor.

Türkiye’de Kürt sorununun çözülememesinin temelinde tanıma biçimi geliyor. Dahası tanımama meselesi geliyor. Ertekin, bunu şöyle ifadelendiriyor: “Türkiye’de bir Kürt hem Kürt hem de Türk olamaz. Yalnızca Türk olabilir. İran’da bir Kürt hem Kürt hem Fars olabilir, Azerbaycan’da bir Kürt hem Azeri hem Kürt olabilir. Son derece faşizan bir ulusal kimlik anlayışı var.” Son oturumda konuşan Demokratik Modernite editörü Haydar Ergül de sorunu anlatırken varlık’a yaklaşım biçimini ele aldı. Ergül ‘önemli olan varlığı tanımaktır, tanımlamak değil’ dedi. Türkiye yıllarca Kürtleri ve diğer halkları-inançları kendine göre tanımladı. Kürtlerin kendilerini nasıl tanımladıklarına bakıp tanımak yerine, Kürtlerin, devletin onları tanımladıkları biçimiyle tanımasını istedi. Yani Kürt, Kürt’ün kendisine göre değil de devletin tanımına göre olmalıydı. Oysa Ertekin’in ve Ergül’ün belirlemelerine bakıldığında sorunun esas kaynağını da bu zihniyetin oluşturduğunu anlıyoruz.

‘Bizim ne yapacağımızı Kürtler söyleyecek’

Konuşma sırası Prof. Norman Peach’e geldiğinde, konuşmasını ayakta yapmak istediğini ifade edip kürsüye geçti. İleri yaşına rağmen kürsüde konuşmasını bitirdi. Peach, konuşmasına 1996’da Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmeyi anlatarak başladı. Sayın Abdullah Öcalan ile yaptığı sohbeti anlatırken, Sayın Öcalan’ın daha o dönemde silahlı mücadele stratejisinden ve ayrı devlet kurma amacından vazgeçtiğini anladığını belirtti. Peach uzun yıllardır Kürt özgürlük mücadelesini yakından takip eden ve desteğini esirgemeyen bir filozof, aydın, entelektüel kişidir. Emek ve çabası göz önünde olan bir kişidir. Son sözleri söz konusu bir halkın özgürlük mücadelesi olduğunda nasıl yaklaşılması gerektiğini belirten derslerle doluydu. “Ben Almanyalıyım. Halen PKK Almanya’da terörist örgüt listesinde yer alıyor. Kürtler bu karara karşı benden ilgili yerlere başvurmamı istemişlerdi. 30 yıldır bunun mücadelesini verdik ama başaramadık. 30 yıldır bu sürüyor. Ve bu gerçek bir skandal. Bu mevzuatların kaldırılması için savaşmak durumundayız, sadece bir kişi olarak değil, bir sivil toplum, parti olarak da bu kararları protesto etmemiz gerekir(…) Almanya’dan gelip size nasihat vermek bize düşmez. Bizim işimiz Almanya’da üzerimize düşeni yapmaktır.  Bizim görevimiz Almanya’da mücadele etmektir. Bizim ne yapacağımızı da siz Kürtler bize söyleyeceksiniz.” Bu sözlerden sonra aklıma her gün gazetelerde, televizyonlarda, radyolarda, miting meydanlarında, üniversite kürsülerinde Kürt’e ders veren, Kürt’ün nasıl yaşaması gerektiğini salık veren aydın, gazeteci, akademisyen, yazar ve siyasetçiler geldi. Ne kadar fakir bir entelektüel dünyamız olduğu daha iyi anlaşılıyor.

AB’nin ikiyüzlü tavrı

Son oturumda söz alan İtalya Parlementosu üyesi Laura Boldrini, Avrupa Birliğinin Kürtlere dönük ikiyüzlü siyasetini eleştirdi. Konuşmasına kendine emin bir şekilde başladı. Avrupa Birliğinin tutunduğu tavrı eleştirirken adeta yaşadığı hayal kırıklığı ve öfkesini konuşmasına da yansıtıyordu. Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrıya AB’nin yeterli ilgiyi göstermediğini de şöyle ifade etti: “Uuslararası camianın bu fırsatı yakaladığını söyleyemem. Öcalan’ın mesajına ve PKK’nin silah bırakmasına dair takdir mesajları görmek isterdim. AB bu sürece her düzeyde angaje olup garantör olarak dahil olabilir. Öcalan’ın silah bırakma çağrısı aynı zamanda toplumun demokratikleşmesi çağrısıdır. Avrupa, Öcalan’ın özgür kalması için gereken kararlılığı ve cesareti göstermeli, çağrı yapmalıdır. Öcalan ve tüm siyasi mahkumların serbest kalması olmazsa olmazdır.”

Tüm konuşmacılar özetle Sayın Abdullah Öcalan’ın demokratik ulus paradigmasının ve Kürtlerin yürüttüğü özgürlük mücadelesinin dünya halklarında yeni bir umut ve heyecan yaratığını ifade ettiler.

Sonuç

Konferans boyunca uzun uzadıya, farklı konularda değerlendirmeler yapıldı. Deneyimler paylaşıldı. Kürtler ve Sayın Abdullah Öcalan’ın ortaya koydukları mücadelenin Kürdistan, Ortadoğu ve dünya geneline yansımaları dile getirildi. Konferans boyunca çıkardığım sonuçları şöyle söyleyebilirim.

1-Sayın Abdullah Öcalan, geliştirdiği demokratik ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigma ile dünyadaki entelektüel, siyasi, akademik ve felsefik çalışmaların ilgi odağı haline geldi. Aynı zamanda toplumsal mücadeleler açısından da yeni bir model oluşturdu. John Halloway, bu paradigmayı karanlığın içinde yanan bir ışığa benzetti. Kürtlerin mücadelesini de Meksika’da özerk bir yaşam sürdüren Zapatistalarla özdeşleştirdi. “Hem Kürt hareketi hem de Zapatistalar komünleşmeyi kendi pratiklerinde yüksek düzeyde geliştirmişlerdir”dedi.

2-Kürtler mücadeleleriyle devlet olmadan, devlet dışı kalarak nasıl hayatta kalabileceğini şimdiye kadar büyük oranda başardılar. Orhan Gazi Ertekin bu gerçekliği Kürt anayasacılığı ile ifade etti. Ertekin’e göre, Kürtler kendi anayasacılığını, bu anayasacılık ile kendi kurumsallıklarını geliştiren halk konumundadırlar. John Halloway ise Zapatista Hareketi ve Kürtlerin ortak özelliklerini belirtirken şöyle ifade ediyor: “Bu hareketlerin ikinci özelliği ise devlet karşıtı olmalıdır. Herhangi bir devlet en geniş biçimde ırkçıdır, vatandaşları arasında ayrımcılık yapmaya dayalıdır. Devlet bir şiddet örgütlenmesidir, ancak komün değildir. Devlet bir örgüt biçimi olarak savaşlara, komün ise barışa yol açar.”  Kürtler devlet dışında kendini örgütledikçe aynı zamanda ırkçılıktan, dincilikten, mezhepçilikten uzak kalarak pozitif bir toplumsallığın gelişimine de katkı sunuyorlar.”

3-Kürtler, 20-21. Yüzyılda dünya geneline yayıldılar. Hem hegemonik güçlerin hem de Kürdistan’ı kendi aralarında bölen bölge devletlerin baskıları sonucu dünyanın her yerine dağıldılar. Bu dağılma Kürtlerin kimlik olarak yok olmasından ziyade, kimliklerini yaşamlarında yeni bir olanak geliştirmelerine yol açtı. Yüzyıllar sonra Kürtler dünya genelinde diplomasi faaliyeti yürüten bir halk konumuna geldiler. Yürütülen bu diplomatik faaliyetler ulus-devletlerin diplomasilerinden farklı olarak halklar arasında dayanışmayı büyüten alternatif bir diplomasi oldu. Konferansta onlarca ülkeden farklı kişi, kimlik ve unvanları bir araya getiren şey kapitalizm eksenli sermayeye dayalı lobicilik değil, halkların özgürlük mücadelesindeki dayanışmaydı.

4-Kürtler, devlet ulusu karşısında büyük oranda demokratik ulusu yaşama geçirdiler. Hem Kürtlerin kendi aralarındaki farklılıkları hem de dünya genelinde diğer haklarla kurdukları ilişkiler bunu gösteriyor. Kürtlerin Kürdistan’ın farklı parçalarında farklı özelliklerle öne çıkması da bunun bir göstergesidir.

5-Kürt sorunu gibi sorunların çözümü her ne kadar kısa süreli çözüm seçenekleriyle değerlendirilse de özünde bir zaman aralığı gerektiriyor. Tümünün temelinde ‘süreçler’ var. Süreç kelimesi kavram itibariyle bir sürekliliği ifade ediyor. Sınırı belli olmayan bir zaman aralığını ifade ediyor. İgor Zulaika, ispanya ile yürütülen görüşmelerin üzerinden 14 yıl geçtiğini ve halen net bir sonuca ulaşamadığını ifade etti. Yine Sinn Fein ulusal Başkanı Declan Kearney, Hayırlı Cuma antlaşmasının (İrlanda ile İngiltere arasında imzalanan barış antlaşması) üzerinden 27 yıl geçmesine rağmen halen gerekliliklerin tam olarak yerine getirilmediğini ifade etti. Ancak çok önemli bir kıstas var: Çözüm bir süreç meselesi olmakla birlikte öncelikli olarak barış iradesinin kabul edilmesi ve demokratik müzakere zeminin oluşturulması olmazsa olmazdır.

6-Sorunların çözümünde müzakere ve muhataplık son derece önemli hususlardır. Öncelikli olarak sorunu kiminle çözeceğine karar vermek gerekir. Muhataplık belli olduktan sonra müzakere iradesinin tanınmasını gerektirir. Taraflar demokratik müzakere zemininde ayrı devlet kurmaya kadar gidebilecek bir süreci bile kabul ederek masaya oturmalıdır. Müzakereler sonucunda demokratik mücadele temelinde geliştirilecek her türlü çözüm yöntemine açık olmak gerekir.

7-Liderlerin konumu önemlidir. Liderlerin kendini ifade edecek, halk ile ilişki kuracak olanakları olmalıdır. Güney Afrika’daki deneyimden tutalım da İrlanda’ya, Katalonya’ya kadar, tüm çözümlerde liderlerin çözüme katkıları pozitif olmuştur. Bundan dolayı, Türkiye’de de sorunun çözümüne katkı sunulmak isteniyorsa Sayın Abdullah Öcalan’ın özgür koşulara sahip olması gerekir. Bu kişisel bir talep veya bir örgütün şartı değil, sorunların çözüm hakikatinin bir gereği oluyor. Pere Aragones bu önemi şöyle dile getirdi: “Liderlik çok önemli. Abdullah Öcalan’dan gelen mesaj liderlik mesajıdır. Halkı acıdan barışa çıkarma uğraşısı veriyor. Bu zordur, risklidir. Ama liderlik bunu gerektirir.”

8-Toplumsal sorunların çözümünde medyanın rolü belirleyicidir. Kullanılan dil çözüme katkı sunduğu gibi çözüm karşıtlığını da doğurabilir. Nadire Mater “Dil yanlıdır. Biz her şeyi dil ile kuruyoruz” derken bu hakikati ifade ediyordu. Barışın konuşulduğu bir zamanda, barış yapacağın tarafı ‘terörist, dış güçlerin işbirlikçisi, emperyalistlerin uşağı’ diye tanımlamak barış zeminine dinamit koymaktır. Medya üzerinde her ne kadar baskı unsuru olsa da eğer niyetsel olarak olumlu katkı sunma arzusundaysa bunun bir yolunu bulur. Mater, bunu şöyle formüle etti: “Her şeyi söylemenin bir yolu vardır.” İsteyen barış gazeteciliği yapar isteyen savaş gazeteciliği yapar.

9-Barış sadece silahların bırakıldığı, silahların sustuğu bir durum değil, sorunların diyalog-müzakere ile çözüldüğü bir durumdur. Barış bir taktik değil, stratejidir. Sayın Abdullah Öcalan da barışı sadece silahların bırakıldığı bir süreç olarak değil, toplumun yaşaması gereken asli bir nitelik olarak ele alıyor.

10-Sosyalizm konferansın etkili gündemlerinden biriydi. Sosyalizmi yeniden tartışıyor olmak çok güzel. Ancak dışarıdan yapılan değerlendirmelerin tepki ve dogmatizm içerdiğini gördüm. Sosyalizm tartışmaları üzerinden konferans dışında suni bir gündem yaratılmaya çalışılsa da Kürt sorununun çözümünün esas dinamiği demokratik toplum sosyalizmidir.

Konferansın en önemli değerlendirmelerinden biri sona doğru Kafkas Kürtlerinden Aziz Cebo’nun konuşmasıydı. Yazıyı da onun mesajıyla bitireyim.

“Bir halk ölmek istemediği sürece kimse onu öldüremez. Bu kadar dost ve gönüllüsü olan halkı hiç kimse yenemez. Onca dost ve bu halka gönül verenler sahneye çıkıp hem konuşma yaptılar hem de kendi düşünceleriyle dayanışma gösterdiler. Bu da gösteriyor ki, Kürt sorunu artık uluslararası bir sorun niteliğini almıştır.”

Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı’ndan notlar (1)

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Suriye’de Aleviler siyaset sahnesinde: İki eylemle federasyon talebi

Sonraki Haber

Tıkandığı yerde yeniden güçlenmek

Sonraki Haber
Muaviye oyunları, Hüseynî direniş: Barışın sınavı

Tıkandığı yerde yeniden güçlenmek

SON HABERLER

Nazım ve Cihan’ı anlamak

Nazım ve Cihan’ı anlamak

Yazar: Aziz Oruç
14 Aralık 2025

Holloway: Değişim komünal örgütlenmede

Holloway: Değişim komünal örgütlenmede

Yazar: Heval Elçi
14 Aralık 2025

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
14 Aralık 2025

Muaviye oyunları, Hüseynî direniş: Barışın sınavı

Tıkandığı yerde yeniden güçlenmek

Yazar: Heval Elçi
14 Aralık 2025

Kürt sorunu artık uluslararası bir sorun (2)

Kürt sorunu artık uluslararası bir sorun (2)

Yazar: Aziz Oruç
14 Aralık 2025

Suriye’de Aleviler siyaset sahnesinde: İki eylemle federasyon talebi

Suriye’de Aleviler siyaset sahnesinde: İki eylemle federasyon talebi

Yazar: Bedri Adanır
14 Aralık 2025

Yine bir Osmanlı oyunu

‘Biz önemsiyoruz ama…’

Yazar: Bedri Adanır
14 Aralık 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır