• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
16 Haziran 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Ertuğrul Kürkçü

‘Kürt Sorunu’ bir hükümet daha devirecek mi?

14 Kasım 2024 Perşembe - 00:00
Kategori: Ertuğrul Kürkçü, Yazarlar
Cin şişeden çıkınca

Devlet Bahçeli’nin Salı gece yarısı dolaşıma soktuğu video-montaj, Cumhur İttifakı’nın başı üzerinden, Erdoğan Kürt Sorunu’na onun önerdiği koşullarda bir devlet-hükümet yaklaşımını benimsemeyecekse, ittifakın sonunu ilana ve memleketi bir erken seçime taşımaya hazır olduğunu bütün toplumun gözüne sokan bir mesaj değilse, tamamen boş laftan ibaret kalırdı.

Öyle anlaşılıyor ki, MHP TBMM Grubu’ndaki konuşmalarda verilen mesajların Erdoğan ve AKP bürokrasisince kulak arkası edildiği yargısına varan Bahçeli ve danışmanları hem iddiayı büyütmek hem kuşatıcı toplumsal bir dolayıma büründürmek üzere mesajı bir cep telefonu olan herkese ulaştırabilecekleri en etkili mecradan -sosyal medya üzerinden- iletmeye karar vermişler.

Bu sosyal medya deklarasyonunun kendisi başlı başına el yükselten bir mesaj olsa da, grup konuşmalarıyla birlikte ele alındığında Bahçeli’nin kendi gösterdiği istikamette ısrarını son hadde kadar sürdürme kararlılığını vurgulamakla birlikte, sosyal medyadan verilen bütün toplumu içine katacak bu mesajı takip edecek bir müzakere evresini dışarıda bırakan acil bir kopuşa işaret etmiyor.  Hatta, mesajın esasen bu toplumsal müzakereyi tahriki amaçladığını söylemek mümkün.

Yürürlükteki ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin temelindeki politik koalisyon “Cumhur İtttifakı” Bahçeli’nin devirdiği veya kurulmasına takoz koyduğu önceki koalisyonlar gibi bir “koalisyon” değil. Dünyada bir eşi bulunmayan bu “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” Bahçeli’nin bebeğidir.  Bu “sistem” davulun Erdoğan’ın boynunda, tokmağın Bahçeli’nin elinde bulunduğu, şahsa özel bir “suçlular ittifakı” üzerinde yükselir. Bu “sistem” Bahçeli ve MHP’sine hiçbir hükümet sorumluluğu yüklenmeksizin rejimin yüzde 50 hissedarı olma gücü, bürokrasi ve yargı, ordu ve emniyette başlıca mevkileri elde tutma hakkı verir.

Bu rejimin nasıl kurulduğunu hatırlayalım. Anayasa’dan almadığı yetkileri fiilen bir başkanlık rejimi varmışçasına kullanmaya başladığı günlerde Erdoğan’a Bahçeli tarafından bir can simidi atılmıştı: “Sayın Cumhurbaşkanı fiilî başkanlık durumundan vazgeçmeyecekse fiilî duruma hukuki bir boyut kazandırılmalıdır, her gün suç işleyen bir yönetimden söz edilemez. Ya Anayasa Cumhurbaşkanına uyacak ya Cumhurbaşkanı Anayasa’ya uyacak. Varsa bir teklif, gelsin değerlendirelim.”

Bu rejimin tohumları böylece atıldı. Bahçeli, şahsa ve partiye özel bir rejim olmakla başlı başına bir kategori oluşturan bu rejimin vaftiz babası olmakla kalmadı, onu modern Türkiye’nin gidişatındaki kilometre taşları arasına katarak tarihe nakşetmek de ona kaldı. Önceki hafta MHP Grup Toplantısında, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin “1839’dan 2024’e kadar geçen 185 yıl içinde[ki] altı dönüm noktası”nın sonuncusu olduğunu söyleyen de oydu: “Tanzimat, Islahat, Birinci Meşrutiyet, İkinci Meşrutiyet, Cumhuriyet ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi.”

“Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıllık mazisinde[ki] üç stratejik evre”yi “tek parti dönemi, ikincisi çok partili hayat, üçüncüsü de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” olarak dönemselleştiren de Bahçeli’ydi.

O yüzden, bizzat Bahçeli’nin tabiriyle “suç”tan türemiş, “suç”un Anayasal “umde” seviyesine yükseltilmesine özgülenmiş bir “suç organizasyonu” olan “Cumhur ittifakı” üzerinde yükselen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni yıkmadan Bahçeli’nin ağdalı sosyal medya mesajında ima edildiği şekilde ittifaktan çekilmesi, hiç de göründüğü kadar kolay değil. Ama gündeme gelmesinden kaçınılamayacağı da besbelli.

Çözül(e)meyen Kürt Sorunu, öyle görülüyor ki, 1980 darbesi de dahil, son 44 yıl boyunca iktidardan düşen koalisyon hükümetleri katarına “Cumhur İttifakı”nı da bağlamak üzere. 12 Eylül askeri hükümetleri ile Özal ve Erdoğan hükümetlerinin görünüşte “tek parti” rejimleri olmakla birlikte içlerinde çatışan kanatları barındırdığı ve siyasi kararların hep bir bileşke ürünü olduğunu da akılda tutarak Demirel, Çiller, Yılmaz, Erbakan, Ecevit koalisyon hükümetlerinin çöküşlerinde başrolü Kürt Sorunu’nu çözmedeki başarısızlıklarının oynadığı malum. Başarısızlık hanesine kendileri ve medya bilirkişileri her zaman “Kürt Sorunu”nu yazmasalar da Kürt Sorunu’nun çözümsüzlüğünün tezahürleri olan –“terör sorunu”, “güvenlik”, “bölücülük”, “etnik huzursuzluk”, vb.- konuların sallantılı koalisyon hükümetlerinin çöküşünü hızlandıran “skandallar” ve “yolsuzluklar”ın beslendiği gübrelikler olduğu kuşkusuz.

Cumhur İttifakı’nın çöküşü bir rejim sorununa yol açmaksızın gerçekleşemeyeceği için Bahçeli’nin çıkışının mevcut iktidar blokunu önceki koalisyonlarda olduğu kadar hızlıca, ve bir gecede çökertmesi söz konusu olmayabilir, ancak kamuoyunun önüne taşınmadan edilemeyen -ve ittifak sonunda çökecek olursa- çözülemeyen “Kürt Sorunu”na yaklaşımlar arasındaki çatışmanın çöküşün asli nedenleri arasında öncelikli bir rolü olacağı artık saklanamaz bir hakikat.

Açık bir toplumsal tartışma dolayımına ve bir Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkına dayanmadıkları, toplum değil devlet merkezli, özgürlük değil güvenlik eksenli oldukları için Bahçeli’yle Erdoğan arasındaki “yaklaşım farkı”nın Kürtlerin geleceği için pratikte ne ifade ettiğinin elle tutulur bir açıklaması şimdilik ancak kahve falı açmak kadar anlamlı olabilir.

Ancak, çok açık olan Bahçeli’nin ifade ettiği gelecek ufkunda rejimin meşruiyeti ve bölgesel rekabete dayanma gücü edinmesinde Kuzey Kürtlerinin rızasının Öcalan’la anlaşılarak -bir şekilde- kazanılması olmazsa olmaz bir koşul olarak kaydedilirken, Erdoğan’ın yaklaşımında Kuzey Kürdistan’a egemen olmak için Güney ve Batı Kürdistan’ın Rusya, Suriye, İran ve Irak’la gerçekleştirilecek anlaşmalarla PKK’nin cephe gerisi olmaktan çıkarılmasına yönelik askeri stratejide ısrarın esas olduğu anlaşılıyor.

Bu iki görüş arasındaki en önemli ortaklık her iki durumda da Kuzey Kürtleri’nin bir tabi, bağımlı ulus olarak var olmaya devam etmesi. En önemli farklılık ise Bahçeli’nin Kuzey’de sonuca ulaşmak için Kürtlerin siyasi önderleriyle müzakereyi öncelerken, Erdoğan’ın Kuzey’de egemenliği tesis için Şam ve Bağdat’ın iş birliğiyle Batı ve Güney Kürdistan’ın Kuzey’in cephe gerisi olmaktan çıkarılmasına odaklanması olarak görünüyor.

Bahçeli Erdoğan’ın bölge devletleri, ABD ve Rusya da dahil edilmeksizin gerçekleştirilemeyecek, diplomatik anlaşmaları, sınır ötesi harekatları ve tavizleri ön gerektiren diplomatik-askeri stratejisine, Öcalan’la varılacak ve uluslararası nüfuzu rakip devletlerle paylaşmaksızın bir seferde dört parçada birden sonuca vardırılabilecek “Türk-Kürt” anlaşmasıyla karşılık verilebileceği iddiasıyla karşılık veriyor.

Ne var ki, her iki halde de Kuzey Kürdistan halkının/halklarının payına, yüzlerini dönmeleri beklenen Ankara’da bir toplumsal ve demokratik cumhuriyet, tarihsel yaşam alanlarında kendi kendilerini yönetme hakkına sahip olacakları bir özyönetim rejimi düşeceğine dair en küçük bir imayı bile henüz işitmiş olmadığımız gibi, Bahçeli ile Erdoğan arasındaki “fikir mücadelesi”nin Kürt halkına dört haftalık faturasının Mardin, Batman, Halfeti ve Esenyurt’ta dört kayyıma ve Cumhur İttifakı “demokrasisi”nin Türkiye’nin geneline sokak hayvanları katliamı, dezenformasyon yasası, etki ajanlığı yasası, İstanbul sözleşmesinin iptali olarak kesildiğine bakıldığında, bu dünyada eşitlik, özgürlük, demokrasi, adalet ve kendi kaderini tayin peşinde koşanlar için bu çekişmeden “bir barika-i hakikat” çıkması olasılığının, taşın altına dönmesini bekleyen simyagerinki kadar gerçekçi olabileceği görülüyor.

Ancak önceki haftalarda da söylediğimiz gibi “Bahçeli ve Erdoğan akıl dışı, gerçek dışı bir kuvvet tablosu değişimi okumasından Kürt halkının beklentilerini kendi siyasi ve askeri hesapları için istismar edebilecekleri, Kürt halkının rızasını halkın tarihsel haklarına karşı bir siyaseti tahkim için kullanabilecekleri hayaline kapılarak bir manada cini şişeden çıkarttılar. Ama çatışan güçlerin bileşkesi şimdi başka bir istikameti işaret ediyor.”

Şimdi sıra devrimci siyasetin, kendi iradesinin de eseri olarak oluşan yeni siyasal iklimi demokratik bir çözümün zemini kılmak üzere iradesini siyasal gündeme taşımasında: DEM Parti kendi politik çözüm önerilerini iktidarınkilerin karşısına koyarak, toplumun genel refahı ve özgürlüğü için “Kürt Sorunu”nun demokratik çözümünün getireceği fırsatları sergilerken toplumsal alana “Barış” gündemini hakim kılmak üzere ilk adım olarak hiç gecikmeksizin HDK’nin 25-26 Mayıs 2013’te Ankara’da başlattığı “Barış Konferansları”nın üçüncüsünü toplamak üzere kollarını sıvamadıkça, başka bir seçeneğin, Kürtlerin Özgürlük Mücadelesi’nin başat dinamiği olduğu üçüncü kutbun toplumun kurtuluşuna özgülenmiş bir başka yolun mevcut olduğunu kimse düşünmeyecek. Siz kendinizi övmüyorsanız kimse sizi övmez.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Çocukların ölümünde sorumluluğu olanların peşindeki hakikat

Sonraki Haber

İlham Ehmed: Diyaloğa da savunmaya da hazırız

Sonraki Haber
İlham Ehmed: Diyaloğa da savunmaya da hazırız

İlham Ehmed: Diyaloğa da savunmaya da hazırız

SON HABERLER

Yahya Orhan: Artık kendimiz için çalışacağız!

İmralı’nın üç yeni sakini

Yazar: Yeni Yaşam
16 Haziran 2025

Modernizmin put kırıcılığı

Modernizmin put kırıcılığı

Yazar: Yeni Yaşam
16 Haziran 2025

İpin ucu kaçıyor

İpin ucu kaçıyor

Yazar: Yeni Yaşam
16 Haziran 2025

Öcalan ve Kürt kimliği: Bir halkı yeniden düşünmek

Öcalan ve Kürt kimliği: Bir halkı yeniden düşünmek

Yazar: Yeni Yaşam
16 Haziran 2025

Örgütlü gençlik hedefte

Ne İran ne İsrail

Yazar: Yeni Yaşam
16 Haziran 2025

İran’ın İstihbarat Başkanı öldürüldü

İran’ın İstihbarat Başkanı öldürüldü

Yazar: Yeni Yaşam
16 Haziran 2025

Bir milyon dolarlık füze ve kriz

Normalleşme ve hızlanma

Yazar: Yeni Yaşam
16 Haziran 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır