DEM Parti Milletvekili Newroz Uysal Aslan, ÖHD ve TUHAYDER’in 359 siyasi tutsağın infazlarının uzatıldığı belirtilen raporunu hatırlatarak, Kürt sorununun çözümü için atılacak adımların infaz uzatmalarını da kapsayacak şekilde olması gerektiğini vurguladı
Kürt sorununa çözüm amacıyla Meclis’te kurulan komisyon çalışmalarına devam ederken, İdare ve Gözlem Kurulları (İGK) kararları gereği birçok tutsağın infazı erteleniyor. Çoğu 30 yılını dolduran tutsaklar, hala İGK’nin keyfi kararlarıyla içeride tutulmaya devam ediyor.
Konuya ilişkin konuşan DEM Parti Şirnex Milletvekili Newroz Uysal Aslan, hapishanelerdeki bu sorunların Kürt sorununun bir parçası olarak görülmesi gerektiğini belirterek, Kürt sorununun çözümü için atılacak adımların bu infaz ertelemelerini de kapsayacak şekilde olması gerektiğini vurguladı.
Newroz Uysal Aslan, Türkiye’de 2021 yılından bu yana uygulanan bir kanun ve yönetmelik değişikliğiyle, İGK eliyle politik tutsakların özgürlüklerinin gasp edildiğini ve cezalarının keyfi olarak uzatıldığını belirtti.
‘Pişmanlık, değerlendirmesi yapma yetkisi kazandı’
Newroz Uysal, 2021 öncesinde sadece hapishanelerdeki oda değişimi, tutsak talepleri ve disiplin cezaları gibi konularda yetkili olan İdare ve Gözlem Kurullarının bu değişiklikle birlikte hem yapısal olarak dönüştürüldüğünü hem de politik tutsaklara yönelik “pişmanlık” değerlendirmesi yapma yetkisi kazandığını söyledi:
“İnfaz yakma ya da infaz uzatma dediğimiz, İdare ve Gözlem Kurulları eliyle politik olarak özgürlüklerin gaspı olarak da ifade ettiğimiz bu prosedür, 2021’den beri uygulamaya konulan bir kanun ve yönetmelik değişikliğinden kaynaklanıyor.
İdare ve Gözlem Kurulları eskiden sadece hapishanelerde oda değişimi, mahpusların bazı talepleri, tahliye ile ilgili disiplin cezaları ve varsa güncel meselelerle ilgilenirken, 2021 yapılan değişiklikle hem bu kurulların yapısı değiştirildi hem de bu kurullara ‘pişmanlık’ adı altında, özellikle politik mahpuslara yapılan suçla ilgili bir değerlendirme yapma yetkisi verildi. Ayrıca, keyfi olarak savcılık başkanlığında yapılan bu kurulların infaz yakma dediğimiz süreçleri gündeme geldi.
O günden bugüne kadar uygulamayla ilgili ne bir teklik, yani ne bir uygulama birliği ne bir yaklaşım birliği ne de bu konuda bakanlığın hukuki olarak o mekanizmaya dair bir denetimi ve eşit uygulamaya dönük bir yaklaşım biçimi var.
Tam tersine, İdare ve Gözlem Kurulları sanki politik mahpuslar için özel olarak getirilmiş gibi işliyor. Politik mahpuslar, zaten adil olmayan cezalarını infaz ettikten sonra, bir de denetimli serbestlik ve iyi hal üzerinden iki yıl, üç yıl hatta bazı mahpuslar için altı yıllı aşan infaz yakma süreçleriyle karşı karşıya bırakılıyor.”
‘359 siyasi tutsak bu uygulamadan mağdurdur’
Newroz Uysal, ÖHD ve TUHAYDER’in 29 Haziran’da açıkladığı son rapora göre 359 siyasi tutsağın infazlarının çeşitli sürelerle uzatıldığını hatırlatırken, bu uzatmaların Bolu, Sincan Kadın, Aksaray T-Tipi, Erzincan ve Bakırköy gibi hemen hemen tüm hapishanelere yayıldığını aktardı.
Özellikle Bolu’da 34 tutsağın infazının bekletilmekte olduğunu da vurgulayan Newroz Uysal, şunları söyledi:
“En son 29 Haziran 2025’te ÖHD ve TUHAY-DER’in hazırlamış oldukları raporda, 359 siyasi mahpusun infazlarının çeşitli sürelerle uzatıldığı -yani bir kez, iki kez, üç kez ya da daha uzun sürelerle- tespiti yapılmıştı ve bu durum, birçok cezaevine yayılmış durumda.
İlk zamanlarda bazı cezaevleri tahliye verirken meseleyi sadece disiplin cezaları ve kişinin tutumuyla ilgili değerlendiriyordu. Şu an, bunun yaygınlığıyla beraber, artık hemen hemen tüm mahpushanelerde kişinin infazı, ‘Pişmanlığı kabul ediyor musun? Samimiyet tasdik belgesini imzalıyor musun?’ diye uzatılıyor.
Sistematik olarak bunu sürdüren cezaevleri Bolu, Sincan Kadın Cezaevi, Aksaray T-Tipi, Erzincan Kadın Cezaevi iken, en son Bakırköy’de de benzer bir durum yaşandı.
‘Bolu’da 34 mahpusun infazı bekletiliyor’
Özellikle Bolu Hapishanesi’nde infazı yakılanların 30 yıllık mahpuslar olması, birçoğunun kronik hastalıklarının olması, aynı zamanda hapishanede bile tutulmaması gereken kişiler olmalarından kaynaklı hem ailelerden hem insan hakları savunucularından hem de bu alanda çalışan hukukçulardan tepkiler yükseliyor.
Bu, devletin aslında Kürt’e karşı hem çözümsüzlük hem de ayrımcı politikalarının bir yansıma biçimidir. Tecrit, izolasyon ve sağlığa erişim gibi birçok mesele sistematik olarak mahpusların hayatlarına kastederken, bu kurullar eliyle artık özgürlüklerine ve yaşamlarına kasteden bir boyuta ulaştı.
Bolu’da mesela 34 mahpusun infazı bu şekilde bekletiliyor. Aksaray’da ise en son 12 mahpus için benzer uygulamalar var; içlerinde 30 yıllık mahpuslar ve ciddi KOAH, kalp rahatsızlığı olanlar var. Hatta bazı arkadaşların kanser, engel veya başka sorunları olmasına rağmen bu kararlar veriliyor.”
‘İGK’nin tamamen kaldırılmasını talep ediyoruz’
DEM Partili Newroz Uysal, bu keyfi kararların kaldırılması için Meclis’e önergeler sunduklarını, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’ndan araştırma talepleri ve ilgili kanun maddelerinin değiştirilmesi için kanun teklifleri verdiklerini belirtti.
Ayrıca, İnfaz Hakimliği ve Ağır Ceza Mahkemelerine yapılan itirazların gerçek bir yargı yolu olmadığını ve etkisiz kaldığını vurgulayarak İGK’nin tamamen kaldırılmasını talep ettiklerini ifade etti:
“İdare ve Gözlem Kurulları kararları o kadar keyif ki; örneğin mahpusların oda yerleştirmesini idare yaptığı halde, sanki kendisi yerleştirmemiş gibi, ‘örgütlü- örgütsüz oda’ üzerinden sorular soruyor; politik sorular sorarak, kışkırtarak, hakaret ederek ya da aşağılayıcı sorularla kişinin vicdanı, iradesi, düşüncesini vermiş olduğu meselelere kasteden bir boyuta ulaştı.
Örneğin, ‘PKK’yi terör örgütü olarak görüyor musun? PKK kendini feshetti, PKK yeni bir örgüt kurarsa gider misin?’ gibi afaki ve somut olmayan sorular soruluyor. Bunun aşılması için Meclis’te çoğu zaman önergeler verdik; İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üzerinden araştırma ve inceleme talebinde bulunduk. Bu kanunun değiştirilmesi için kanun teklifleri verdik, özellikle 89. Madde ve yönetmeliklerle ilgili uygulanan bu mesele için. Ancak bunun gündeme gelme durumu maalesef söz konusu olmadı.
Tam tersine, bu kurulların dünya örneklerine benzer olduğunu savunan bir Adalet Bakanlığı var karşımızda. Halbuki bunun gerçeğe yansıtmadığını, bu kurulların ayrımcı olduğunu, hatta bazen kendini mahkeme yerini koyan, mahkemenin bile mahpuslara sormadığı soruların sorulduğunu, o tarafsızlık ve bağımsızlığı bile yok sayan, farazi ve keyfi kararlar verildiğini görüyoruz.
O nedenle biz, bu meseleyi kurulların iyileştirilmesi meselesi olarak görmüyoruz ya da kurullara yapılan infaz hakimliği, ağır ceza itirazlarının da artık bir etkisi olmadığını ve bu kurulların gerçek bir yargı yolu da olmadığının gözetilerek kaldırılmasını talep etmiştik. Uzun zamandır da bu talebimizi iletiyoruz. Ancak şu an için bu konularla ilgili bir değişim söz konusu değil.”
‘Kürt sorunu hapishaneler sorununu da beraberine getiren bir mesele’
Hapishanelerdeki bu sorunların Kürt sorununun bir parçası olarak görülmesi gerektiğini ifade eden Newroz Uysal Aslan, Kürt sorununun çözümü için atılacak adımların bu infaz uzatmalarını da kapsayacak şekilde olması gerektiği vurguladı.
Ayrıca, Meclis’te devam eden komisyonun genel af veya kanun değişiklikleriyle süreci ilerletme konularını tartıştığını; fakat bu tartışmaların sadece silah bırakan gerillaların hukuki durumunu değil, Kürt sorununun çözümüne yönelik tüm hukuki engelleri kapsayan geniş bir çerçevede yürütülmesi gerektiğini de sözlerine ekledi:
“Barış ve demokratik toplum sürecinin başlamasıyla beraber, bu kurullarla ilgili var olan kararların ya da politik ayrımcı uygulamaların sonlandırılmasına yönelik çok haklı ve yerinde bir beklenti vardı. Çünkü zaten yapılan uygulamalar hukuka aykırı. Var olan bir hukukun değiştirilmesi değil, aksine bu politik uygulamanın sonlandırılmasına yönelik bir talep vardı. Ancak buna ilişkin de gerçek anlamda bir değişim görebilmiş değiliz.
Şu an komisyonun toplantılarının devam ettiğini biliyoruz. Bu toplantılarda, genel af ya da kanun değişiklikleriyle bu sürecin ilerletilmesi gibi meseleler tartışılıyor.
Ancak şu bir gerçek: Kürt sorunu aynı zamanda hapishaneler sorununu da beraberine getiren bir mesele. Eğer gerçekten Kürt sorununun çözümüyle ilgili bir barış ve kardeşlik yol haritası çıkarılacaksa, tecrit sistemi başta olmak üzere diğer cezaevlerinden yayılan, özellikle bu infaz yakmalar meselesinin de değişmesi gerekir.
Bilhassa 30 yıllık mahpuslarla ilgili olarak toplumsal vicdanı yaralayan ve sürece olan güveni ortadan kaldıran bu uygulamayı ortadan kaldıralım. Çünkü bazı mahpuslar, üç ay, altı ay, hatta bir yılı aşan sürelerle fazladan içeride tutuluyor. Örneğin Ardıl Çeşme, Erzincan’da ikinci kez altı ay süreyle infazı uzatıldı. Aksaray’da ise Tamer Yeşilbaş, iki buçuk yıldan sonra tahliye edildi.
‘Hukukun demokratikleştirilmesi, ayrımcılıktan arındırılması gerek’
Komisyonun çalışma ve tartışma biçiminin ya da ortaya çıkaracak kanun tekliflerinin sınırlı, dar, sadece silahlarını imha eden ya da fesihten sonra gelen gerillalar bakımından değil; tam tersine Kürt sorununun çözümü konusunda ortaya çıkarabilecek tüm hukuki engellerin de aşılabileceği ve bu hukuki engeller aşılırken toplumsal bir ikna ve kabulün de ortaya çıkacağı biçimde tartışmasını istiyoruz.
Parti olarak komisyondaki tavrımız ve tutumumuz da bu şekilde ilerliyor. Ama ortaya çıkan yaklaşımın öncelikli olarak, ya da ilk adım olarak bazı meselelerin tüketilmesi olduğu için, şu an daha çok silahları bıraktıktan sonra gelebilecek olan gerillaların hukuksal durumu konuşuluyor.
Tabii ki bu hukuksal durum, bugün devletin tüm kanunlarına yedirilen ‘terör’ maskesi altında, istismar hukukların ortadan kaldırılması demek. Bu aynı zamanda, bir ucube olan TMK’nin kaldırılabilmesi demek; TCK’da ve infaz kanununda, ayrımcı bir biçimde getirilen, ifade özgürlüğünü ve örgütleme özgürlüğünü ortadan kaldıran kanunların değiştirilmesi demek.
Zaten bunların değişiklikler, bugün hapishanelerde olan binlerce mahpusun tahliye olmasının yolunun açılması demek oluyor. Böyle hukuksal bir gerçeklik var karşımıza. Bu, Türkiye’deki hukuksal mevzuatın, istisna ve kanun dışı hukuk devletini aşan karakterinin değişmesi anlamına geliyor.
Hukukun demokratikleştirilmesi ve bu ayrımcılıktan arındırılması gerektiğini belirtiyoruz. Bu olduğunda, hapishanelerdeki infaz yakmalar, hapishanelerin durumu, ATK’lerin tavır ve tutumları, hukuksal engeller, ayrımcı infaz sistemi ve infaz adaleti gibi konuların masaya yatırılıp değiştirilmesi gerekiyor.
Şu an, bu komisyonun da bu süreci ördüğünü ve bu sürecin tartışıldığını biliyoruz. Bugün ortaya konan formülasyonların hangisi gerçekleşecek? Bu gerçekleşecek formülasyonun sonuçlarını tabii ki önden söylemek mümkün değil; ancak Türkiye’nin mevcut durumunu, siyasi partilerin karakterini ve toplumun bu süreçteki karakterini gözettiğimizde, tabii ki bu süreç için özgün ve özel bir kanunun gerektiği çok açık.
‘Mesele teknik olarak değişmeli’
Bu özel kanun, sadece Covid-19 gibi bir geçici madde getirerek sorunu çözer mi? Bunu komisyon tabii ki tartışacak. Ancak sadece geçici bir maddeyle değil; bu meselenin teknik olarak değişmesi gerektiği için daha özel, daha genel, daha diğer meseleleri içine kapsayabilecek bir çerçeve yasanın çıkması gerektiğini düşünüyoruz.
Çünkü bu komisyon başladığında Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ya da diğer siyasi partilerin konuşmalarına baktığımızda, onların da bu meselenin bir çerçeve yasayla çözülmesi konusunda mutabık kaldığını görebiliyoruz. O nedenle bazı haberlerde, röportajlarda veya bazı sosyal medya hesaplarında ortaya konan ‘kısa yoldan barış’ usulünün değil, gerçekten köklü, tarihsel ve hakiki; Türkiye’nin hukukunu demokratikleştirecek ve arındırabilecek bir yaklaşım ve mekanizma istiyoruz.”
Kaynak: ANF