Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu Demokratik Ulus anlayışı, halklar arası çatışmayı değil, ortak yaşamı esas alan bir çerçeve sunmaktadır. Bu perspektif yalnızca Kürt meselesine değil, Türkiye’nin dış politikasına da yön verici olabilir
Sinan Cudi
Türk dış politikası, resmi söylemler ile sahadaki pratik uygulamalar arasında önemli çelişkiler barındırmaktadır. Bu çelişkiler sadece diplomatik tutarsızlıklara değil, aynı zamanda bölgesel aktörlerle olan ilişkilerde güven kaybına da yol açmıştır. Şüphesiz dış politika stratejisinde devletin resmi paradigması ve kuruluşunu dayandırdığı Kürt inkarı önemli etkenler olarak rol oynamıştır.
Üçüncü Dünya Savaşı ile birlikte Ortadoğu merkezli gelişen yeni dünya düzeninde artık ne bu resmi paradigma ne de Kürt inkarı sürdürülebilir. Bu nedenle Türk devleti, paradigmasında ve dış siyasetinde yeni alternatiflere yönelmek durumundadır.
Bu bağlamda Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” sadece Türkiye için değil, bölge için de tarihsel bir fırsat penceresi açmıştır. Demokratik Ulus paradigması, halklar arasında çatışma yerine birlikte yaşama zeminini kurmayı hedeflemektedir. Öcalan’ın önerdiği çözüm süreci, sadece Kürt sorununa değil, Türkiye’nin demokratikleşmesine ve Ortadoğu’da barışın tesisine hizmet edebilecek tarihsel bir çerçeve sunmaktadır.
Türk Devleti için önemli olan soru şudur;
Ortadoğu’da inkar, şiddet, çatışma ve çıkar eksenli politikalarla şekillenen geçmişin tekrarı mı yoksa barış eksenli bir demokratikleşme stratejisiyle içerde ve dışarıda öncü bir güç olarak yeniden yapılanmak mı esas alınacaktır?
Peki çatışmayı temel almayan; etnik, mezhebi ya da sınıfsal ayrışmaları değil ortak yaşamı esas alan; militarist yayılma hedefleri yerine diplomasi, diyalog ve toplumsal dayanışmayı önceleyen bir barışçıl dış politika anlayışıyla neler kazanılabilir?
1. Kürtlerle Demokratik İttifak
Kürt meselesi çözüme kavuşturulmadan Türkiye’nin barışçıl bir dış politika yürütmesi olanaksızdır. Kürtlerle demokratik temelde kurulacak bir çözüm ve ortaklık yalnızca iç barışı değil aynı zamanda Suriye, Irak ve İran’la olan ilişkilerde de yeni bir denge kurabilir. Kürt hareketinin öz yönetim deneyimleri ve demokratik toplum modelinin tanınması, Türkiye’nin bölgesel barışın taşıyıcısı olmasına imkan tanıyacaktır.
2. İsrail ile Çatışma Yerine Uluslararası Hukuku Referans Alan Denge Politikası
İsrail’in Filistin’e yönelik politikalarına karşı çıkmak, ancak bu tutumu uluslararası hukuk, insan hakları ve barış ilkeleri temelinde sürdürmekle meşruiyet kazanır. Gerilimi tırmandırmak yerine, Filistin’in haklarını savunurken aynı zamanda bölgede yeni savaşlar değil, çözüm zeminleri arayan bir Türkiye profili çizmek mümkündür.
3. Doğu Akdeniz ve Enerji Politikalarında Çatışma Değil, Adil Paylaşım
Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerine yürütülen rekabet, yalnızca savaş ve kuşatma stratejileriyle değil bölgesel işbirlikleri ve ortak yatırım modelleriyle de çözülebilir. Türkiye, bu alanda kapsayıcı bir enerji diplomasisi önererek sadece kendi çıkarını değil, bölgesel barışı da güçlendirebilir.
4. Çok Kutuplu Bloklara Yaslanmak Yerine Yaratıcı Diplomasi
ABD-İsrail eksenine ya da Rusya-İran hattına mutlak biçimde eklemlenmek, Türkiye’nin bağımsız bir dış politika yürütmesini imkansız hale getirir. Barış eksenli dış politika, bu kutuplar arasında denge kuran değil, bölge halklarının barış taleplerini önceleyen yeni bir denge üretmeyi hedeflemelidir.
5. Demokratik Ulus Perspektifi
Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu Demokratik Ulus anlayışı, halklar arası çatışmayı değil, ortak yaşamı esas alan bir çerçeve sunmaktadır. Bu perspektif yalnızca Kürt meselesine değil, Türkiye’nin dış politikasına da yön verici olabilir. Barışın içselleştirildiği bir Türkiye, Suriye’den Lübnan’a, Filistin’den İran’a kadar tüm bölgeye umut taşır.
Görüldüğü üzere barış Türkiye’nin geleceği için bir seçenek değil zorunluluktur.
Bu anlamıyla Türkiye, dış politikasını yeniden tanımlamak zorundadır. Bu tanımlama çabasının argümanları eskiden olduğu gibi askeri üsler, operasyonlar ve sert söylemlerle değil halkların iradesini tanıyan, diplomasiye alan açan ve Kürtlerle barışan bir yönelimle mümkündür.
Barış eksenli dış politika, bugünün Ortadoğu’sunda en radikal ve en gerçekçi seçenektir. Sayın Öcalan ve PKK bu seçeneğin de öncülüğünü yaptı ve muazzam bir imkan yarattı.
Eğer Türkiye halklarının geleceğini önemsiyorsak, yüz yıllık Kürt inkarı ve savaş stratejisi etrafında oluşan kurumlaşmaları ve paradigmayı tartışmanın ve radikal değişikliklere gitmenin zamanıdır. Bunun başarılamaması durumunda Türkiye’nin yalnızca bölgesel yalnızlıkla değil, iç politik krizlerle boğuşarak güç kaybedeceğini unutmamak gerekir.