Mücahit Akgün/İstanbul
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırısı, ABD ve Rusya ile yaptığı mutabakatlar Suriye’de yaşanan iç savaşı derinleştirdi. İç savaş başladığında her tarafın bir ajandası vardı. Süreç içinde birçok aktör gidişata göre ya taraf değiştirdi ya da planlarını revize etmek zorunda kaldı. Türkiye’nin saldırısıyla benzer bir süreç yaşanıyor. Şimdilik iplerin önemli oranda Rusya ve İran’ın eline geçtiği açık. İki ülke başından beri hedeflerine dönük istikrarlı ve ısrarlı bir politika yürüttü. Gelinen aşamada savaşın tek kazananı da bu iki ülkedir. Bu kazanımının belirleyici nedeni de ABD ve AB ülkelerinin Esad rejimini IŞİD, ÖSO gibi radikal cihadist örgütlere tercih ederek devirmesinden vazgeçmesidir. Bu tercih olmasaydı Esad rejimi çoktan tarihe karışmış olurdu.
Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’da sorunların bugünden yarına hal yoluna girmesini beklemek yanıltıcıdır. Yapısal sorunların işgal, ilhak ve baskı mekanizmalarıyla çözülmeyeceğini en bariz örnekleri her geçen gün gözümüzün önünde cereyan ediyor. Despotik yönetimler başta kaldığı sürece de Ortadoğu kaosunun bitmesi bir yana daha da artarak derinleşecektir. Tek çare de halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesinin galebe çalmasıdır. Şimdiye kadar bölgedeki düzenleyici güç ABD ve Avrupalı ülkelerdi. Bir yüzyılı ardında bırakan bu güç, bölgede gerileme dönemini yaşıyor. Gerilerken de merkezi düzeyde bir boşluk yarattı, yaratıyor.
Rus diktatörlüğünün yayılması
Batıyı gerileten ne esas dinamik ne bölgesel despotik yönetimler ne de Rusya gibi diktatörlüklerdir. Ortadoğu’nun tarihsel toplumunun kültürel direnişi ve halkların özgürlük ve demokrasi talepleridir. Maalesef direnen halkların ideolojik ve örgütsel anlamdaki alternatif yetersizliği şimdilik boşluğun Rusya gibi diktatörlükler tarafından doldurulmasına neden oluyor. Rusya’nın Ortadoğu’da güç haline gelmesi despotik yönetimlerin daha fazla güçlenmesi ve yaygın hale gelmesi demektir. Bu da halklar için daha fazla kıyım ve ölümdür. Ortadoğu despotik yönetimlerinin ABD’ye oranla Rusya ile daha iyi anlaşacakları kesindir.
ABD ve AB’nin kararı
ABD ve AB’nin Ortadoğu’da büyük bir iştahla yayılmaya çalışan Rusya karşısında net bir stratejisi yoktur. Hegemon karakteri gereği Rusya’nın güçlenmesinde ve daha önce çiftliği gibi kullandığı ülkelere konmasından rahatsızdır. Bunun bir bedeli olduğunun bilincindedir. Ya güç merkezinin değişimini sistemsel işleyişin gereği olarak kabullenip kabuğuna çekilecektir ya da bunun için ödenmesi gereken bedeli ödemeye karar verecektir. ABD ve Avrupa’daki farklı odakların Suriye üzerinden yaşadığı iç çekişmeler bu karar sürecinin bir sonucudur. ABD ve Avrupa halklarının yakaladığı genel kültürel standartlar yönetimlerinin hegemon arzularıyla aynı doğrultuda değildir. Halkları istedikleri gibi milliyetçi ve ırkçı duygularla savaşlara seferber edemiyorlar.
Milliyetçi bağnazlık rüzgarı
ABD ve Avrupa’da halkların duruşu devletlerinin hegemon politikalarının önündeki en önemli engeldir. Bu nedenle Ortadoğu politikaları şimdilik taze gelin misali hem ağlarım hem giderim babındadır. Buna karşı Rusya başta olmak üzere Ortadoğu’nun Türkiye ve İran gibi despotik yönetimlerin önünde halkların freni yoktur. Aksine beka, milliyetçilik ve ırkçılık hamasetiyle kitleler hızlıca savaş için seferber edilebilmektedir. Batı’da milliyetçilik ve ırkçılık devletlerin hegemonya savaşının önünde bir engelken, Rusya dahil Doğu’da milliyetçilik, ırkçılık ve bağnazlık yayılmacılık hedeflerini besleyen ve destekleyen bir kaynak durumundadır.
Suriye düğüm noktası
Bu bağlamda tarihsel açıdan çok kritik ve belirleyici bir sürecin yaşandığı kesindir. Suriye çoktan sadece Suriye olmaktan çıktı. Suriye’deki şekillenme aynı zamanda Ortadoğu ve daha geniş anlamda dünya sistemsel şekillenişinin başlangıcı olacaktır. Arap halk ayaklanmalarının gelip burada düğümlenmesinin sebebi de budur. Bu yönüyle halkların direnişinin geleceğine ve seyrine de önemli etkide bulunacaktır. Mücadele milliyetçilik, ırkçılık ve mezhep bağnazcılığıyla tahkim edilen despotik devlet yönetimleriyle demokrasi ve özgürlük talep eden halklar arasında olacaktır.
Rus emperyalizmi dayanamaz
Suriye’deki durum bugünden yarına netleşmeyecektir. Bu pilav daha çok su kaldıracaktır. Maalesef görünen ise kaosun derinleşmesi. Rusya’ya dayanan despotik yönetimler sertleştikçe halkların isyanı da yükselecektir. Rusya emperyalizminin bölgede ABD emperyalizmi kadar dayanma ve yaşama şansı asla olmayacaktır. Çok değil önümüzdeki on beş, yirmi yılda Rusya ardında mezbahaya çevrilmiş, virane bir Ortadoğu bırakarak ayrılacaktır. Bölge halkları için cehennemin kapılarını aralayacak üç büyük tehlike belirmiştir. Rusya’nın emperyal hayalleri despotik yönetimleri güçlendirecek, Türkiye’nin Kürt düşmanlığı etnik çatışmaları, İran’ın mezhepçi politikaları da mezhep çatışmalarını derinleştirecektir.
İran’ın önü açıldı
Suriye’deki kazanımları itibarıyla İran, Ortadoğu’da düne oranla daha avantajlı duruma geldi. Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de var olan gücünü tahkim etme ve kazanımlarını stabil hale getirme şansı elde etti. Buralar garanti edildikten sonra Bahreyn başta olmak üzere Şii nüfusun olduğu diğer Arap ülkelerine daha fazla nüfuz etmeyi hedefleyecektir. Suriye’deki durum mevcut haliyle devam eder ve nihayete ererse ABD ambargosu anlamını yitirecektir. İran’ın sınırlandırılması bir yana ABD’nin Irak’ta barınması da imkansız hale gelebilir. Dengelerin anlık değiştiği Ortadoğu’da yarın nelerin olabileceğini kestirmek elbette mümkün değil. ABD ve Avrupa ülkelerinin yeni bir hamlesi olmazsa Tahran’ın Pers İmparatorluğu hayallerinin en umut verici dönemlerini yaşadığı belirtilebilir.
Sultanlık hayali ezildi
İran’ın pozisyonuna karşı Türkiye’nin neo-Osmanlıcılığı ciddi bir hezimet yaşadı. Şia mezhepçiliğine karşı Sünni mezhepçiliğini şiar edinen Türkiye, sultanı olmayı hayal ettiği Arap ülkelerini büyük oranda kaybetti. Türk resmi tarihinin resmettiği gibi Osmanlı dönemi hiçbir zaman Araplar için altın bir çağ olmadı. Hep kayıp bir dönem ve işgal olarak görüldü. Arap halk ayaklanmalarıyla başlayan süreç de Türkiye’nin politikaları Arap halkı ve yönetimlerinde aynı duyguları tazeledi. Başındaki sultanlardan kurtulmaya çalışan halklara bir Türk sultan dayatmanın sonucunda Türk-Arap ilişkileri ciddi bir yara aldı. Hem de bu hayallere meze etmeyi planladığı Kürtlerin tamamının tek düşmanı haline gelmeyi başararak.
Türk-Kürt savaşı riski
Normalde Kürtlere karşı politikalarında Türkiye’den geri kalmayan İran, Türkiye’nin gemi azıya alan Kürt düşmanlığı sayesinde hem Ortadoğu’nun potansiyel birinci gücü olma şansını elde etti hem de Türkiye’yi her yönüyle tüketecek bir Türk-Kürt savaşıyla baş başa bıraktı. Türkiye iktidarı ve muhalefetiyle son birkaç yıllık politikalar sonucunda Kürtlerle var olan tüm bağları tarumar etti. Suriye’de Kürtlerin statü kazanmasını engelleyen bir Türkiye’nin kendi yurttaşı olan Kürtlerin hiçbir hakkına tahammül etmeyeceği her bir Kürdün hafızasına kazındı. Mutlak biat ve teslimiyetini öngören ve halk olarak yaşam hakkı tanımayan bu politikaların Kürtleri farklı arayışlara sevk edeceği aşikardır.
Kürt düşmanlığı kaybettirdi
Özcesi Kürt düşmanlığı Türkiye’ye büyük kaybettirdi. Tarihsel rakipleri olan Rusya ve İran’ı Ortadoğu’nun belirleyici gücü hale getirdi. Kuzey ve güneyden Rusya’ya komşu haline gelerek yüksek oranda Moskova’ya bağımlı hale geldi. Arap ülkeleri ve halklarıyla tarihsel, toplumsal ve kültürel bağlar zayıflarken, fiziki ulaşım ve temas hatları İran ve Rusya’nın keyfiyetine bağlı hale geldi. Kürtlerle bin yıllık kardeşlik söylemi sadece Türkiye’de yaşayan Kürtler değil dört parça Kürdistan başta olmak üzere tüm Kürtler açısından yalan hale geldi. Dünya halkları tarafından Kürtlere etnik temizlik dayatan bir ülke olarak resmedildi. Suriye savaşı beş yıl ya da on yıl sonra dinebilir ama Türkiye daha on yıllarca bu süreçte Kürtlere karşı ektiği rüzgarın fırtınasını biçmeye mahkum edildi.
Kürdün yıktığı algı
Kürtler açısından bu dönem on yıllardır verdikleri mücadelenin kritik bir dönemine tekabül ediyor. Ortadoğu kaosunda verdikleri mücadele, sergiledikleri yönetim tarzı ve politikalarla insanlık ailesinin takdirini kazandılar. Sundukları alternatif model küresel anlamda önemli bir umut haline geldi. Irkçılık ve milliyetçilik zehrinin aşılanmadığı dünya halkları Kürtlerin mücadelesini sahiplendi ve eşi benzeri olmayan bir dayanışma gösterdi. Bu anlamıyla dünya devletler şebekesinin hedefi olsa da ilerici insanlığın saygın bir üyesi olduğunu gösterdi. Kuzey ve Doğu Suriye halklarının eli saldırı, işgal, yağma ve çıkarlara dayanan devletler masasında zayıfladı ancak ahlak ve ilkelere dayanan halkların masasında tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar güçlendi.
İzolasyon duvarı parçalandı
Kuzey ve Doğu Suriye’de açığa çıkan deneyim, model ve mücadele artık sadece Kürt halkına ait değildir. Bu mücadele tüm halklara mal olmuş ve ortak bir değer haline gelmiştir. Bu mücadele ve direnişin sürdürülmesi, büyütülmesi ve başarıyla taçlandırılması dünden daha zorunlu ve daha mümkün hale gelmiştir. Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesi halkların dayanışmasıyla küresel bir pozisyona gelmiş, haklılığı dünya insanlık ailesinin vicdanında onaylanmıştır. Devletler tarafından yüz yıllardır Kürt halkına dayatılan tecrit ve izolasyon duvarları paramparça edilmiştir.
Neo-Osmanlıcılık hırsı Kürtleri birleştirdi
Halkların desteğinin yanı sıra Kürt halkının ulusal birliği en üst raddede yakalanmıştır. Kazanımların ulusal birliği geliştirmesi bir ihtimalse, özgürlük arzusunda buluşmuş ulusal birliğin kazanım elde etmesi mutlaktır. Kıyım, yıkım, saldırı ve büyük bedellerle olsa da Kürt halkı kendisini özgürlüğe taşıyacak anahtarı bulmuştur. Kürtler açısından yeni bir dönem başlamıştır. Kuzey ve Doğu Suriye bu açıdan Kürt tarihinde birçok ilke imza attı. Kısa sürede kazanımların korunması ve garantiye alınması için mücadele sürdürülecektir. Ancak bu tarihsel deneyimden çıkarılacak çok dersin olduğu açıktır. Kürt halkı özgürlüğe yürümeye hazır olduğunu ortaya koymuştur. Dünya halkları bu yürüyüşün parçası olacağını ve destekleyeceğini göstermiştir. Geriye kalan Kürt siyasi liderliğinin deneyimlerden gerekli dersleri çıkararak öncülük etmesi kalmıştır. Neo-Osmanlıcılık hırsı Kürt halkının özgürlük arzusu ve kararlılığını tek noktada birleştirdi. Bundan sonra hiçbir güç bu gerçekliğin önünde duramayacaktır. Kürt siyasi liderliği de özgürleşme kararını veren halkın, özgürlükle buluşmak için hangi yol ve yöntem gerekiyorsa bulmak ve uygulamak zorunda kalacaktır.