Bu seneki Musa Anter Basın Ödülleri töreninden de yine büyük bir gurur ve mutlulukla çıktım. Apê Musa’yı barkovizyonda izler, sesini dinlerken, kayıplarımızı düşünürken çok hüzünlenmiştim. Salondan sokağa çıktığımda bu hüznün mutluluğa ve gurura dönüşmesine kendim de şaşırdım. Sokaktaki kalabalığa, kaldırımlardaki insanların yüzlerine büyük bir gururla bakıyordum. Mutluluğumun sebebini o zaman çözdüm. Süreklilikti bu. Kendi bireysel hayatımda ve ait olduğum topluluğun hayatında her koşulda süren ne kadar güçlü bir şey olduğunu bir kez daha hissettirdi bana o geceki tören. Hayatımın her döneminde, yayına geçtiğinden beri özgür basının gazetelerine bulunduğum her yerde ulaştım. En dar zamanlarda kimlik kartım gibi mutlaka cebimde, elimde olmalıydı gazetem. Sonra bir parçası olmaktan kıvanç duyduğum gazetelerimiz 90’lardan beri benim kimliğimi tamamlıyor. Topluma taşıma araçlarında, oturduğum bir çay bahçesinde çarşaf gibi açıp okurken gazetemi, sanki yüreğimi de açarım etraftaki tanımadığım insanlara. “Bakın benim halkım neler çekiyor ve yine de nasıl ısrarla direniyor” der gibi hissederim. Gazetem üzerinden hiç tanımadığım insanlarla dertleşiyormuş gibi hissederim her gün. Akşam eve giderken de bir yere bırakırım gazetemi birileri alıp okur diye. Sanki barıştan, direnişten, demokrasiden bahseden bir mektup yazmışımdır meçhul bir alıcıya.
Gazetem çok şey düşündürür bana. Biz Kürtlerin özel bir yeteneği olmalı. Kurdukları, inşa ettikleri, ürettikleri her şeyi inatla sürdürür, sonunda bir geleneğe dönüştürür. “Özgür basın geleneği” şeklindeki kavramlaştırma herhangi bir laf değildir örneğin. Gazetelerimizin hem yayınında ve dağıtımındaki inat hem çalışanlarındaki ahlâk Kürtler için bir gelenektir artık. Kürtler, modern, çağdaş gazetecilik etiğini ve dinamizmini bir gelenek olarak içselleştirmişlerdir. Dünya basın tarihinde az rastlanır bir cesaret ve direnişle, büyük bedeller ödeyerek bir Kürt gazetecilik geleneği oluşmuştur.
Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin yarım asra yaklaşan tarihi çok sonraları da üzerinde durulacak bir sosyolojik olguya yol açtı. İyi ve doğru olan her şeyi hızla toplumsal hayatımızda bir geleneğe dönüştürüyor bu hareket. Belki de bu yüzden dünyanın en gelenekçi toplumlarından biri bugün dünyanın en çağdaş, en ileri siyasi kavramlarıyla konuşuyor, tartışıyor ve kendini yeniden inşa ediyor. Böylelikle mücadele içindeki her kazanım gelenekselleşerek bir süreklilik halini alıyor toplumumuzda ve toplumsallaşıyor.
Özgürlük Mücadelesi ve Özgür Basın’ın ilkeleri birer birer toplumsal yaşamımızın geleneksel tavırları halini aldı. Bu statükocu Türkiye siyaset sınıfının ve medyasının öyle kolay anlayabileceği bir şey değildir. Beyaz tülbentli bir anadaki siyasi feraset de, yorgun bedenindeki direnç de onları şaşırtıyor. Abluka altına aldıkları, kayyumlarla gasp ettikleri kentlerimizden çıkan oy oranları karşısında şoke oluyorlar. Yarım asırlık direnişin kendini yenileye yenileye toplumun kılcal damarlarına sirayet etmesini çözemiyorlar. Kürt siyasetinin her modern atılımının hızla bir geleneğe dönüşerek gündelik hayatı belirlemesi karşısında çaresiz kalıyorlar.
Gelenek dediğimiz şey kendisini ortak davranış biçimleri ile ifade eder. Gelenek, toplumların kendilerini tanıma ve tanıtma aracıdır. Statükocu toplumlar geleneklerini statikleştirir ve sadece biçimsel olarak tekrarlar. Kürtler de gelenekçi bir toplumdur. Bunu yukarıda da vurguladım. Ama 20’nci yüzyıl boyunca Ortadoğu toplumları statükolarının üzerine yayılıp uyuklamaya geçerken, Kürt toplumu yarım asırdır büyük bir uyanış içinde. Kürt toplumu bunu kendi özgücüne güvenerek başardı. Statükoculardan öğreneceği hiçbir şey olmadığının ayırdına vardığında da, artık kendisini mücadelesi ile tanımaya, tanıtmaya başladı. Bu görkemli mücadeleden durmaksızın gelenek damıttı. Yarım asırlık mücadelenin ilke edindiği her modern kavram Kürtlerde artık bir gelenektir. Ekoloji, özerklik gibi modern kavramlardan Kürtler gündelik hayatları için tutum üretmeye, bu tutum ve davranışları gelenek olarak içselleştirmeye başladı.
Böyle bir toplumu statükocu Ortadoğu devletlerinin çözümlemesi, anlaması zor. Üstelik anlamadıkları sadece siyasete dair değil, Kürtlerin gündelik hayatını da anlamıyorlar. Oysa tam da o gündelik hayattan çıkan gencecik kadınlar Rojava’da destan yazdı, uluslararası kamuoyunun hayranlığını kazandı mesela. Çünkü cinsiyet eşitliği de bir gelenek oluyor Kürtlerde hızla. Bunun semeresidir bu zafer.
Evet, direniş, her koşulda direnme ve üretme, Kürtlerde artık bir gelenektir, bir sürekliliktir.