26 Nisan’da Kuzey Doğu Suriye’nin Qamişlo kentinde ‘Kürt Birliği ve Ortak Tutum Konferansı’ ve 26-27 Nisan’da Hollanda’nın Tilburg kentinde ‘Doğu Kürdistan çalıştayı’ gerçekleşti. Bu iki gelişme Kürtlere tarih boyunca kaybettiren; örgütsüzlüğünü gidermeye ve tarihsel amaç olan Kürt siyasal birliğini ve Kürt ittifakını gerçekleştirmeye giden önemli gelişmelerdi. Bu gelişmeler Kürt halkının örgütlü yapılarının ve siyasi partilerinin; 20. yüzyılın başındaki olumlu ve olumsuz deneyimlerinden ders çıkardıklarını, düştükleri stratejik ve taktiksel hatalardan yararlandıkları, Kürt halkının kolektif kazanımlarını ve amaçlarını kendi kişisel, ailevi veya örgütsel kazanımlarından öncelediklerinin işaretidir.
Kürtlerin iç ittifakı Kürtlerinin özgürlüğünün ve Ortadoğu barışının anahtarıdır.
Kürtlerin birliği ve ortak tutumları yani Kürt ittifakı Kürtlerin özgürlüğünün ilk adımıdır. 20. yüzyılın başında İstanbul’daki Kürt aydınlarının Kürdistan’daki Kürt mirleri ve şeyhleriyle iletişimleri koordineli ve örgütlü şekilde değildi. 1916’dan itibaren Kürdistan’ın çeşitli kentlerinde görev alan Mustafa Kemal ise Kürt aşiret liderleri ve şeyhleriyle geliştirdiği ilişkilerle Kürtleri içeriden fethederek yeni cumhuriyetin kuruluşuna giden süreçte Kürtleri amacına uygun şekilde yönlendirecek yolun taşlarını döşüyordu.
1920’nin ilk çeyreğinde Paris Barış Konferansı görüşmeleri sırasında Kürtlerin birlikte hareket etmemesi ve ortak tutum geliştirmemesi nedeniyle Kürt Delegasyonu’nun başkanlığını yapan Şerif Paşa’nın yalnız bırakılmasının bedelini ağır ödediler. Mustafa Kemal’in 1919’da Anadolu’ya geçip Kürtleri çeşitli vaatlerle oyalayıp Paris Barış Konferansı’nda Kürt delegesi ve temsilcisi olan Şerif Paşa aleyhine mektuplar göndertilmesine paralel olarak Kürt Teali Cemiyeti’ne alternatif olarak Süleyman Nazif öncülüğünde kurulan Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemaati’nin hem İstanbul’daki Kürtler nezdinde hem de Paris Barış Konferansı nezdindeki faaliyetleri ve devamında da Kürt Teali Cemiyeti bileşenlerinin Kürtlerin geleceği konusunda görüş ayrılığına düşüp dağılmasıyla Şerif Paşa, 21 Nisan 1921’de Paris Barış Konferansı Kürt Delegasyonu’nun başkanlığından çekildi. Kürtlerin birlikte hareket etmemesi, örgütlü olmaması ve ortak tutum geliştirmemesi yüzyıldır Kürtlerin özgürlüğüne ve Ortadoğu’nun barışına mal oldu.
Ortadoğu’da barış ve istikrar isteyen, demokrasiye ve halkların kaderini belirleme ilkesine inanan taraflar Kürtlerin ‘Kürtlerin Birlik Ve Ortak Tutum Konferanslarını’ desteklemeli ve güçlendirmelidir. Ancak maalesef hem Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de Şam rejiminin lideri Colani Kürtlerin birlik ve ortak tutum konferansına karşı agresif ve saldırgan açıklamalarda bulundular. Bu açıklamalar manipülatif, şoven ve şiddettin devamına neden olacak anti demokratik içerikliydiler.
Kürtler Ortadoğu’da yaşadıkları devletlerin sınırlarıyla şimdiye kadar sorun yaşamadılar. Bunun nedeni ise Kürtlerin paradigmal olarak ulus devlet modelini benimsememeleridir; Çünkü ulus devlet modelleri merkezci, iktidarcı, tahakkümcü, inkarcı hatta çoğu zaman kültürel veya fiziksel soykırımcı pratiklere sahiptirler. Kürtler ulus devlet merkeziyetçiliğine karşı adem-i merkezi idari yönetim modeli ile kendi kendilerini bulundukları ülkenin sınırları içinde yönetme alternatifini savunmakta ve önermektedirler. Bu idari yönetim biçimi bulundukları ülkeyi bölmediği gibi aksine demokratik temelde özgür ve eşit şekilde birlikte yaşamanın teminatıdır. Federal, özerklik vb adem-i merkezi idari yönetim biçimleri; Belçika Almanya, ABD, İsviçre ve onlarca gelişmiş ülke örneklerinde olduğu gibi ayrılma veya bölünme olmadığı bilindiği halde ulus devletler halkları manipüle ederek karşıtlaştırmak için federasyonu ayrılıkçılık olarak ifade ediyorlar. Bu tutum barışa, demokrasiye ve birlikte yaşamaya hizmet etmemektedir, toplumu kutuplaştırıp çatıştırmaya hizmet etmektedir.
Erdoğan ve Colani’nin açıklamaları şovendir. Çünkü her iki ülke de çok kimlikli toplumlardan oluşmaktadır. Çok kimlikli topluma ‘Türkçülük’ veya ‘Arapçılık’ gömleği giydirilmek istenmektedir. Bu tutum ırkçı ve şoven bir tutumdur. Suriye’de etnik olarak; Arap, Kürt, Süryani, Dürzi ve Ermeni halkı yaşamaktadır. İnanç olarak Müslümanlar, Hıristiyanlar, Êzidîler, Aleviler yaşamaktadır. Seküler toplumsal sınıfın ve kadın mücadelesinin de olduğu yerde ‘Arap etnik kimliği ve İslam hukuku’ ile toplumu yönetmeye kalkışmak Suriye’de birlik ve beraberliği sağlamayacağı gibi çatışmayı ve kaosu derinleştirecektir. Dolayısıyla ‘Suriye Arap Cumhuriyeti’ Suriye halklarının lehine değil Colani ve onun yandaşlarının lehinedir. Aynı durum Türkiye’de de yüz yıldır geçerlidir. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte ülkenin farklı etnik ve inanç kimlikleri yok sayılmış ve ‘Türklük sözleşmesi’ ile Türk etnik ve Müslüman inanç (Sünni-Hanefi) kimliği topluma dayatılmıştır. Bu tekçi, inkarcı, asimilasyoncu ve dayatmacı rejim bu ülkenin yüz yılına mal olmuştur.
Başta Türkiye ve Suriye olmak üzere Ortadoğu’daki devletler yüz yıllık deneyimlerden ders çıkararak artık şovenliklerinin neden olduğu çatışma ve şiddet pratiklerinden vazgeçmelilerdir. Bu coğrafyaya kan ve gözyaşı dışından başka bir yararı olmayan merkeziyetçi, dayatmacı, asimilasyoncu şoven devlet modelleri yerine toplumu barış, eşit, özgür ve demokratik zeminde birlikte yaşama teminatları olan adem-i merkeziyetçi yönetim modellerinin pratikleşmesine katkı sunmalıdırlar. Aksi durum Ortadoğu’da kimseye faydası olmayacağı gibi bu coğrafyanın emperyal güçlerin operasyon sahaları olmaya devam etmesine hizmet edecektir.
Kürtler özgürlük mücadelelerinden hiçbir zaman ve hiçbir koşulda vazgeçmediler, vazgeçmezler. Mücadelelerinde iki şeyi esas aldılar, birincisi eşit ve özgür yurttaşlık talebi, ikincisi ise yaşadıkları ülkelerde ortan vatanda yaşama kararlılığı.
Kürtlerin özgürlük mücadelesi ve özgürlükleri yaşadıkları ülkelerin merkeziyetçi, şoven iktidarlarının rantlarına tehdit oluşturabilir. Ancak yaşadıkları ülkelerin sınırlarına asla tehdit oluşturmaz. Şu da deneyimlendi ki; Kürtler özgür olmadıkça Ortadoğu’da barış, demokrasi ve istikrar mümkün değil. Ortadoğu’nun barışı, demokrasisi ve istikrarı Kürtlerin özgürlüğünden geçer.