Sözcü TV’yi özellikle kritik gelişmeler olduğunda mutlaka takip ederim. Bu TV Kürt halkının haklarına karşı militan düşmanlığın merkezidir. Ekranda en ilgimi çeken isimlerden biri Naim Babüroğlu’dur. İlgimi çekmesi benim gibi Hatay doğumlu olmasındandır. Arapça bildiğine göre ya Alevi Arap olarak Süveydiye’de ya da Sünni Arap olarak Altınözü’nde doğmuş olmalı diye düşünürüm. Babüroğlu emekli generaldir. Kürdistan’da gerillaya karşı savaşta komutanlık yapmıştır. Aynı zamanda NATO karargahlarında önemli görevlerde bulunmuştur. Şimdi akademisyen olarak Sözcü TV’de Kürdistan’da ve NATO karargahlarında edindiği tecrübelerin ışığında şu sırada çözüm sürecine karşı ateşli konuşmalar yapmaktadır. Aynı zamanda Sözcü Gazetesi’nde günlük makaleler yazmaktadır.
20 Ekim 2025 tarihli yazısından söz edeceğim.
Hemşerimin yazısına, bir iki Kürt karşıtı göndermesi ve abartılı ifadeleri dışında “katılıyorum.”
Madem katılıyorum emekli paşaya “ehlen ve sehlen” diyerek karşılıklı konuşmaya başlayayım:
Sarısözen: “Yazınızda önemli bir makaleden söz ediyorsunuz. Haziran 2006’da ABD Silahlı Kuvvetler dergisinde Albay Ralph Peters’in “Kanlı Sınırlar” başlıklı makalesinde ne deniyor?”
Babüroğlu: “Makalede, Ortadoğu’yu 22 yeni devlete bölen ünlü Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) haritası yer alır.Türkiye, Irak, Suriye ve İran’dan parçalar kopartılarak oluşturulan Kürdistan adında yeni bir devletin yer aldığı harita…“Kurulacak bağımsız Kürt devleti; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den toprak almalıdır. Bu devlet, bölgede en Amerikan yanlısı ülke olacaktır.”
S.: “Mütekait bir Amerikalı Albay’ın fantezisi olmasın. Babam da Tarih öğretmenliğinden emekli olduğunda vaktiyle Asi nehrinde gemilerin yüzdüğünü, ama Haçlıların koca nehri neredeyse kuruttuğunu sayıklayıp dururdu.
B.: Hayır, emekli Albay aslında Sevr Anlaşmasının 62. ve 64. maddelerinden ilham alıyor. Buna göre ““Fırat’ın doğusunda, Suriye, Irak ve Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini, bu antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içerisinde İstanbul’da toplanan İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetlerinden her birinin atadığı üç üyeden oluşan bir Komisyon hazırlayacaktır.” “Antlaşmanın yürürlüğe konmasından bir yıl sonra, Kürtler, Türkiye’den bağımsız olma isteklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti’ne başvururlarsa ve Cemiyet de bu bağımsızlığı onları tanımayı Türkiye’ye tavsiye ederse, Türkiye, bu tavsiyeye uymayı ve bu bölgeler üzerinde bütün haklardan ve sıfatlardan vazgeçmeyi şimdiden yükümlenir…”
S.: Kıymetli hemşerim, bu Sevr dediğin anlaşma Türk devletini değil, dünya savaşına bulaşan ve yenilen Osmanlı İmparatorluğu’nu bölüyor. Kürdistan ne ki, koskoca Arabistan, Kuzey Afrika, Rumeli elden gitmiş. Üstelik sonuçta Türk devleti bölünmemiş, Kürdistan dört parçaya bölünmüş, en büyük parçası da Türkiye’ye verilmiş. Hala Sevr sendromunu kaşımak doğru değil diye düşünürüm.
B.: Ama “İngiltere’nin kışkırtması ve desteğiyle çıkarılan Şeyh Sait isyanıyla, Türkiye Musul ve Kerkük’ü kaybetmişti…”
S.: “İlahi Paşa, Şeyh Sait isyanını fazla abartıyorsunuz. İngilizler Mondros Mütarekesini çiğneyerek daha ilk adımda Musul-Kerkük’e zaten girmişlerdi. Girişleri 1918, Şeyh Sait isyanı 1925. Her neyse bütün bunları nasıl bir sonuca bağlıyorsunuz?”
B.: “ABD, PKK’yı Suriye’de altı tümen (85 bin silahlı terörist) kuvvetinde düzenli bir orduya dönüştürdü…Çünkü, PKK ve uzantılarına verilecek topraklarla, “En Amerikan yanlısı ülke…” kurulacaktır. ABD’nin hedefi budur…
S.: Ben bir sosyalist olarak bu karanlık planlara karşıyım. Ama Bir NATO subayı ve NATO’nun Ortadoğu’daki ‘en Amerikancı’ devletinin yurttaşı olarak, sizin bu Amerikan planına, ‘çok şükür sınırlarımızda BAAS gibi, üstelik ikimizin de doğduğu Hatay’ı haritasında Suriye toprağı olarak gösteren, Türkiye’ye, müttefiklerimize, NATO’ya düşman, vaktiyle Sovyet, şimdi Rusya yanlısı bir devlet yerine ‘en Amerikan yanlısı ülke’ ile komşu oluyoruz’ diye sevineceğinizi sanıyordum. ‘En Amerikan yanlısı olan Kürdistan’dan önce, Ege ordusu hariç tüm orduları NATO’ya bağlı olan, topraklarında Amerikan ve NATO üsleri bulunan Türk devletini muvazzaf paşa arkadaşlarınızı örgütleyip kurtarsanız daha iyi olmaz mı?
B.: “!?……”
S.: “Ne dediniz Sayın E. General?”
B.: “Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez, bu denli büyük tehditlerle karşı karşıya kalmıştır.”
S.: “Size katılıyorum. Ve cevap beklemeden soruyorum: Yazınızda asıl tehdidin Kürt halkından ve onun örgütlerinden değil, Amerika’dan geldiğini, ABD olmasa Kürt halkının bir tehlike yaratamayacağını söylediğinize göre, ‘Cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez’ ortaya çıkan bu tehdidi nasıl, kiminle birlikte, hangi güçle önleyeceğiz? Neticede hemşeriyiz, kimse katılmasa bile baş başa verip bu soruyu cevaplamalıyız.
Şunu titreyerek düşünmeliyiz: Irak, Suriye, Filistin, Lübnan devletlerini harabeye çeviren ABD-İsrail, bir de 60 milyonluk, silahlı, örgütlü, savaşlarda ve isyanlarda pişmiş Kürt halkını yanına alırsa biz, sizinle diyelim ki anlaştık, Türk devleti bu tehdit karşısında ne edecek? Kurmaysınız, bilirsiniz, Ortadoğu’da denge ABD-İsrail’den yana değişti, artık bu tehdide karşı Rusya’dan, kendisi de tehdit altındaki İran’dan, teee ötelerdeki Çin’den filan medet yok. Kürtler de bizi bırakırsa, dımdızlak orta yerde kalırız.
Biliyorum, Apocu gerillalarla yaptığınız savaşın hatıraları hafızanızda canlı. Onlar da sizi sık sık anıyorlar. Ama bu savaştır, sonu barıştır. Başkan Apo “cumhuriyet tarihinin en büyük tehditleriyle” karşı karşıya olduğunuz anda kırk yıldır yenemediğiniz isyanı durdurdu, nefret ettiğiniz PKK’nin varlığına son verdi, Türk milletine 60 milyonluk Kürt milletinin barışçı-kardeş elini uzattı. Üçüncü Dünya Savaşı’nın tuzaklarla dolu koşullarında “ne NATO ne Şanghay ekseni, üçüncü yol” diyerek, Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu savaşın dışında tutacak, Türk-Kürt 130 milyonluk yenilmez bir ittifakın ve kardeşleşmenin yolunu açtı.
Bir Türk yurtseveri, eğer Amerika’nın kripto beşinci kolu değilse, tehditler karşısında bu biricik ittifaka dört elle sarılır. Hele kırk yıllık savaşta görev yapmış sizin gibi bir general, bir zamanlar ki Mustafa Kemal gibi düşünür ve Kürt dağlarına sırtını dayar.
Maasselami, hemşerim…
