Bu halk, bir lokma ekmek, bir tas su için bu göç ve sürgün yoluna düşmedi. Teslimiyeti, ihaneti kabul etmedikleri için özgür ve onurlu bir yaşam tercih ettikleri için 31 yıldır sürgünde yaşıyorlar
Bedri Adanır
Türkiye’de bir kez daha Kürt sorununun barışçıl-demokratik çözümü adına bir süreç yaşanıyor. Şimdiye kadar Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ve PKK’nin adımlarıyla olgunlaştırılan sürecin önümüzdeki günlerde yeni tarihi adımlarla, yeni bir aşamaya geçmesi bekleniyor.
Ancak ne yazık ki, 1990’lı yıllardan itibaren çatışmalı süreci hemen her yönüyle en ağır şekilde yaşayan Mexmûr Kampı sakinleri, böyle bir süreçte, hem Irak merkezi hükümetinin hem de Federe Kürdistan Bölgesi hükümetinin ambargolarıyla karşı karşıya.
Bölge hükümetinin 6 yıldır uyguladığı ambargolara, son 3 aydır merkezi hükümetin de ambargosu eklendi. ‘Mülteci’ kimlik kartları yenilenmeyen kamp sakinleri, hayatın hemen her alanında ciddi sıkıntılar yaşıyor; çalışamıyorlar, hastaneye gidemiyorlar, ilaca erişemiyorlar, hatta tutuklanıyorlar!
Mexmûr Kampı’nın Halk Meclisi Eşbaşkanı Filiz Budak ile Mexmûr Kampı’na yönelik yoğunlaşan ambargoyu ve ‘Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ni konuştuk.

Çölü vahaya dönüştürdüler
Mexmûr Kampı, Filiz Budak’ın ifadesiyle, “27 yıllık bir emekle çölden vahaya dönüştürülen” bir kamp… Aileler ve öğretmenler çocuklarla birlikte çamurdan briketler yaparak anaokulundan liseye okullar inşa ediyor. Bu okullardan sonra öğrenciler, Federe Kürdistan Bölgesi hükümetiyle yapılan görüşmeler sonucunda, 2005-2019 yılları arasında üniversiteye de gidebiliyor.
Ancak 19 Temmuz 2019 tarihinden sonra Türkiye’nin isteğiyle Federe Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin ambargosu başlıyor. Ambargoyla birlikte öğrenciler ve işçiler Hewlêr’den (Erbil) çıkarılıyor ve kamp sakinlerinin Hewlêr’e girişleri engelleniyor.
‘Mülteci’ kimlik kartları yenilenmiyor
19 Temmuz 2019’dan sonra Mexmûr Kampı’nda ortaöğretimi tamamlayan öğrencilerin üniversiteye devam edemediğini, eğitim haklarının gasp edildiğini söyleyen Filiz Budak, mezun olabilen öğrencilerin ise bugün kampın doktoru, avukatı, öğretmeni, mühendisi olarak hizmet verdiğini, en önemlisi de yöneticilik yaptığını anlattı.
Bu ambargoyu Irak Hükümeti’nin 10 Nisan 2025 tarihinde başlattığı ambargosu izliyor. Filiz Budak, bu ambargodan önce, 2021-2023 yılları arasında Irak Hükümeti’nin kampın etrafına tel örgüler çekerek ablukaya alma, askeri kuleler inşa etme, kampa giriş çıkışları belli saatler ile sınırlama, misafir girişine izin vermeme gibi uygulamalarını hatırlattı: “Halk bunlara direndi ve bazı anlaşmalara da gidildi; ancak buna rağmen kamp sakinlerinin en acil ve her yerde sorun teşkil eden kimlikleri Irak hükümeti tarafından yenilenmedi.”
Filiz Budak, kamp sakinlerinin kimliklerinin –daha doğrusu mülteci kimlik kartlarının- yenilenmemesinin hayatın her alanında ciddi sıkıntılarla yüz yüze kalınmasına yol açtığına dikkati çekti:“2 yıldır yenilenmeyen kimlikler hastanede, işyerlerinde ve bütün yaşam alanlarında sorun teşkil ediyor ve tutuklanmalara, işten çıkarılmalara neden oluyor.”
‘Halkın eğitim ve sağlık hakkı ihlal ediliyor’
10 Nisan’dan beri kampa inşaat malzemeleri, hayvan yemi ve diğer birçok ihtiyacın alınmasına hiçbir gerekçe göstermeden yasak getirildiğini aktaran Filiz Budak, bu uygulamalarla halkın eğitim ve sağlık haklarının ihlal edildiğine ve ciddi bir mağduriyet yaratıldığına vurgu yaparak, halkın ambargoya karşı nasıl direndiğini anlattı: “Halk, Federe Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin 6 yıldır, Irak Hükümeti’nin 3 aydır devam eden ambargo uygulamalarına karşı irade, öz örgütlülük ve ideolojik bilinçle direniyor.”
11 bin kişinin yaşadığı kampta hükümete ait sadece bir sağlık ocağı bulunuyor ve bu sağlık ocağı günde sadece 4 saat ‘hizmet’ veriyor. Hükümete ait sağlık ocağında kimi ağrı kesici ve tansiyon ilaçları dışında ilaç bulunmadığını söyleyen Filiz Budak, halkın kendi imkanlarıyla, Halk Meclisi’nin denetiminde olan bir hastane açtığını, sağlık sorunlarının bir kısmının bu hastanede giderildiğini anlattı.
Kampta 3 bine yakın öğrenci olduğunu, ancak bazı okulların artık kullanılabilecek durumda olmadığını aktaran Filiz Budak, okulların ihtiyaçlarının da halk tarafından karşılandığını söyledi: “Bu konuda hükümet hiçbir katkıda bulunmuyor. Kaldı ki öğretmenlerin maaşı, öğrencilerin ve okulların ihtiyaçlarının Irak hükümeti tarafından karşılanması gerekiyor.”
‘Halkın iradesini kırıp teslim almak istiyorlar’
Federe Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin ambargosundan sonra kamp dışında çalışarak geçimini sağlayan kamp sakinlerinin işsiz kaldığını, öğrencilerin üniversiteye gidemediğini, hastanelere ulaşımda yaşanan sıkıntılar nedeniyle ölü doğum vakalarının yaşandığını hatırlatan Filiz Budak, Irak Hükümeti’nin 3 aydır uyguladığı ambargo nedeniyle henüz bu derecede sıkıntılar yaşanmasa da, ciddi sıkıntılar yaşanabileceği konusunda uyardı.
Federe Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin ambargonun kaldırılmasına ilişkin hiçbir girişimde bulunmadığı gibi ambargoyu derinleştirmek istediğine dikkati çeken Filiz Budak, bölge yönetiminin tutumuna ilişkin “Aksine çemberi daha da daraltıp kampı boşaltmak, iradesini kırıp teslim almak için her yolu denediler” dedi.
Kamp heyeti Bağdat’ta tutuklanmıştı
14 Mayıs 2025 tarihinde kampın sorunlarını görüşmek ve çözüm aramak üzere Bağdat’a giden bir heyet Bağdat dönüşü gözaltına alınmış ve 37 gün tutuklu kalmıştı. Kamp halkının, kamp heyetinin tutuklanmasına karşı çadır kurarak nöbet eylemi yaptığını, yürüyüşler düzenlediğini, basın açıklamaları ve diplomatik çalışmalar yaptığını söyleyen Filiz Budak, bu olayın Ankara-Bağdat görüşmelerinden bağımsız olmadığını söyledi: “Bu olay elbette Ankara-Bağdat görüşmelerinden bağımsız gelişmedi. Bilindiği gibi 31 yıldır Türkiye bu kampı boşaltmak, dağıtıp kapattırmak istiyor. Bu kamp, Türkiye’nin 1994’lerde uyguladığı işkence, faili meçhul, köyleri yakma-yıkma dehşetinin örgütlü, canlı tanığıdır ve 31 yıldır buna karşı direniyor, siyasi mültecilik statüsünü koruyor.”
Her temas sonrası yeni yaptırım
Türkiye ile Irak arasındaki görüşmelerde kampın durumunun sürekli gündeme geldiğini ve neredeyse her görüşmeden sonra kampa yönelik yeni yaptırımların devreye konulmak istendiğini söyleyen Filiz Budak, kamp halkının 31 yıldır bunları yaşadığını ve örgütlülüğü ile direndiğini söyledi.
Mexmûr Kampı, Irak ve Federe Kürdistan Bölgesi arasında sorunlu bir bölge olarak adlandırılıyor. Bu bölgede şu an hem Irak askerleri hem de peşmergeler bulunuyor. Bölge sürekli iki güç arasındaki çatışmalara sahne oluyor. Bölgede kontrol 1998’den 2003’e kadar hükümetinde, 2003’ten 2017’ye kadar Federe Kürdistan Bölgesi’nde ve 2017’den itibaren ise yine Irak hükümetinde…
2014 yılından bu yana bölgenin Federe Kürdistan Bölgesi tarafında DAİŞ de varlığını sürdürüyor. Filiz Budak; Mexmûr Kampı’nın “bütün bu güçlerin arasında, özgünlüğü ve örgütlülüğüyle ve elbette büyük bedeller ödeyerek varlığını sürdürdüğünü” anlatıyor.
Mexmûr Kampı ve ‘süreç’
Türkiye’de bir kez daha Kürt sorununda barışçıl-demokratik çözüm tartışılırken Mexmûr Kampı ambargolara karşı direniyor. Türkiye’de önceki benzer süreçlerde Mexmûr Kampı sürekli çözüm tartışmalarının içinde oldu. Hatta Mexmûr Kampı sakinlerinden bir grup, barışa katkı sunmak için Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla Türkiye’ye gelmişti.
Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin Abdullah Öcalan ve PKK’nin tarihi adımlarıyla yürütüldüğüne dikkati çeken Filiz Budak, bu sürecin Mexmûr Kampı’na nasıl yansıyabileceğine ilişkin şunları söyledi: “PKK’nin tasfiyesini amaçlayan politikalar sonucunda köyler yakılıp yıkılmış ve bu halk sürgüne mecbur bırakılmıştı. Şimdi PKK’nin attığı adımlar üzerine gelişen süreç, kampın geleceğini, statüsünü ve konumunu belirleyecek. İleriki süreçte atılacak adımlarda bu daha net görülecektir. Bir dönüş olacaksa bunun getirisi-götürüsü nelerdir, tartışılıyor. Sonuçta bu halk, bir lokma ekmek, bir tas su için bu göç ve sürgün yoluna düşmedi. Teslimiyeti, ihaneti kabul etmedikleri için özgür ve onurlu bir yaşam tercih ettikleri için 31 yıldır sürgünde yaşıyorlar.”
“31 yıl boyunca kamp halkının açlığa, susuzluğa, çöl şartlarına, ambargolara, kara ve hava saldırılarına karşı, en çok da mültecilik statüsüyle köksüzleştirme, benliğinden ve kültüründen uzaklaştırma politikalarına karşı direnerek bir yaşam kurduğunu” söyleyen Filiz Budak, sürecin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi ve sürece dair güvenin tesis edilebilmesi için Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması gerektiğinin altını çizdi.
Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve sorumlulardan hesap sorulması, gasp edilen kolektif hakların iade edilmesi, yakılıp yıkılan köylerin yeniden yaşama açılması gerektiğini ifade eden Filiz Budak, süreçten beklentilerine ilişkin şunları söyledi: “Beklentimiz; özgür, onurlu bir dönüş, kendi dilimiz, kimliğimiz ve kültürümüzle kendi toprağımızda yaşamak, Demokratik Ulus sisteminin çatısı altında halklar mozaiğini yeniden kurmaktır.”
Mexmûr Kampı hakkında
1994’te Türkiye’nin baskıları nedeniyle Botan köylerinden göç eden yaklaşık 12 bin Kürt, 1998’e kadar, Bihêrê, Etruş, Ninova gibi bölgelerde kaldı. Halk buralarda büyük acılar yaşadı; çocuklar, kadınlar ve yaşlılar hayatını kaybetti.
1998 yılında Birleşmiş Millet (BM) tarafından ‘mülteci kampı’ statüsüyle resmen kabul edilen Mexmûr Kampı, Musul’a bağlı Qereçox dağının eteğinde kuruldu. Ancak bu statü, devletlerin saldırı ve ambargolarını engelleyemedi.
Irak hükümeti ile KDP’nin ambargoları ve Türkiye’nin saldırılarıyla sürekli hedef alınan kampta halk; eğitim, sağlık ve belediye hizmetleriyle yeni bir yaşam kurdu. 2014’te DAİŞ’e karşı sergilenen direniş, kampın ve Hewlêr’in kurtuluşunda önemli rol oynadı. 2021 ve 2023’te Irak ordusunun tel örgü kuşatmalarına karşı 7’den 70’e halk direndi.
Son iki yıldır, BM’nin tanıdığı ‘mülteci kampı’ statüsüne rağmen, ‘mülteci’ kimlik kartları dahi yenilenmeyen yaklaşık 11 bin kişinin yaşadığı Mexmûr Kampı, bugünlerde bir kez daha Irak ve bölge hükümetinin ambargolarına karşı direniyor.