Kürdüyle, Türküyle, muhalefetiyle itiraz edip söz söyleyen tüm kesimlerin devlet-iktidar nezdinde birer ‘suçlu’ olarak yaftalandığı ülke gerçekliği padişah, kral, diktatörlerin ülke yönetimine dönüşmüş durumda
Necla Demir Arvas
Gün geçmiyor ki cezaevlerinde yaşanan keyfi hak ihlallerine bir yenisi daha eklenmesin. Öyle ki bazen anlamlandırmakta zorlanılacak kadar gülünç, trajik bazen de mesnetten uzak kalabiliyor. O örneklerden biri de Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde 4 yıllık tutsak Emine Kaya’nın el konulan mektubu.
Okuma-yazmayı cezaevinde öğrenmiş, içerinin Dayê Eminesi. Kürtçe kaleme aldığı mektubunda heyecanlı bir rüyasından bahsediyor. Buraya kadar her şey duygu yüklü ve bir o kadar da insani.
Gelin sonrasına hep birlikte bir bakalım. Tutsakların gönderdiği mektupların cezaevi idaresi tarafından okunduğu ve sakıncalı görülenlerin ya iade edildiği ya da çizilerek gönderildiği biliniyor. Kaya’nın mektubunda bahsi geçen rüyası ise mektubun örgütsel bağlılığı ve motivasyonu artırmaya yönelik olduğu gerekçesiyle kısmen sakıncalı olarak görülmüş.
Bu kararın tespit edilmesindeki gerekçeleri de bir o kadar güçlü. Geleceğe yönelik beklentilerini ve hedeflerine dair umut verici söylemler aktardığı rüyalar üzerinden örgütsel motivasyonu güçlendirdiği ifadelerine yer verilmiş. Kürt’ün rüyasına el atılmadığı kalmıştı.
Dediğinizi duyuyor gibiyim. Tarihsel süreçler içerisinde Kürt’ün ismi, dili, kıyafeti, ıslığı, müziği halayındaki suç unsuru olarak gösterildiği hepimizin malumuyken Kürt’ün rüyasına da el atmak artık akıl kârı olmaktan oldukça uzak. Bir insanın, hele ki yıllarca kapalı bir ortama mahkum edilmiş bir tutsağın, bir kadının, bir annenin gelecek taleplerini, doğaya olan izlenimini, içinden gelen hislerini sakıncalı görmek neyin izahı olabilir ki? Bu mektubun sakıncalı olarak görülen kısımlarının çizilerek gönderilmesine karar veren disiplin kurulunun bu yaklaşımı Kürt’ün hal u ahvalinin de kısa bir özeti.
Kürdüyle, Türküyle, muhalefetiyle itiraz edip söz söyleyen tüm kesimlerin devlet-iktidar nezdinde birer ‘suçlu’ olarak yaftalandığı ülke gerçekliği padişah, kral, diktatörlerin ülke yönetimine dönüşmüş durumda. Öyle ki bu ülke gerçekliği “kral çıplak” diyemeyenlerin, padişahların korku sonucu ülke topraklarında çoğu zaman bir nesneyi, bir sözü ya da tenkidi yasakladığı miatlara götürüyor bizi. Bir de rivayet odur ki, “padişahım çok yaşa” demeyenlerin en büyük günahkar suçlu olduğu zamanlarda birinin payına da rüya görmek düşmüş. Yaşananlar bir dönemin büyük bilgesi Apê Musallık bir komediye dönüşürken, bu durum gün gelir rüya görmenin sonunda toptan yasaklanması anlamına gelir ve bilinmez. Aman ha siz siz olun, bilinçaltınızı uyarın, öyle tehlikeli rüyalar gördürmesin: “İllegal rüya görüp sayıklıyordu rüyasında”. Ülkemiz güllük gülistanlıktı. Doğada tüm halklarla kardeşlik halayı çekiyordu denilip gözaltına alınmayasınız.
Rüyanın yerini hasta tutsağın battaniyesi aldı
Bir diğer keyfi hak ihlallerinden biri de hasta tutsak Fatma Tokmak’a yönelik. İlleri derecede kalp hastası olan Tokmak, idarenin keyfi aramalarından her defasında ne hikmetse nasibini alan bir tutsak. Arama adı altında her geldiklerinde konuştuğu an gözüne kestirilmesin.
Ağır hasta olduğu bilinmesine rağmen her aramada kişisel bir eşyasına el konulan Tokmak’ın odasındaydı sıra bu defa. Bu kez de battaniyesi alındı. Gerekçe ise yıllardır kullanmasına rağmen nedense şimdi kafalarına takılan polarlı battaniye oluşu. Kaldı ki bu ilk değil, sayısız kez geldiklerinde her defasında ya kalp rahatsızlığı nedeniyle ayağını yüksekte tutması için yaptığı şerit ya ayakkabısı ya iç çamaşırı ya çekerek yırttıkları çarşafı ya da son örnekte olduğu gibi soğuk havaya rağmen battaniyesi.
İtirazlar sonucu geri adım atan cezaevi yönetimi dikilen yerlerin sökülmesi karşılığında battaniyeyi iade etti. İki günlük itirazda müdürle konuşma, dilekçe yazma vesaire böylesi bir bürokrasiye gerek var mıydı sorusunu da size değerli okuyuculara bırakıyorum. Tüm arkadaşlara selam ve sevgiler.
*Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi